Görüşler

M. Bahadırhan Dinçaslan yazdı: İnsanlığın bilinçaltındaki ortak kod

M. Bahadırhan Dinçaslan yazdı: İnsanlığın bilinçaltındaki ortak kod

‘Karşılaştırmalı Mitoloji: Tolkien Ne Yaptı?’ kitabının yazarı M. Bahadırhan Dinçaslan, insanlığın bilinçaltındaki ortak kodu oluşturan mitler üzerinden analizde bulunuyor.

BAHADIRHAN DİNÇASLAN

Geçenlerde bir ağabeyimle sohbet ederken, yeni bir şey öğrendim. Türkiye’de bir dönem babası belli olmayan çocukların nüfus kaydında baba adına “Kaya” yazılırmış. Ağabeyimin konuştuğu bir nüfus müdürü, bunu “Devletin çocuğu, kaya gibi sağlam kökleri var” anlamında kullanıldığını söylemiş. Barış Manço’nun “Kayaların Oğlu” şarkısıyla böyle bir “devlet çocuğu”nu kastedip etmediği ise kurcalamaya değer. Benim aklıma ilk olarak İncil’deki “…Tu es Petrus et super hanc petram aedificabo ecclesiam meam…” sözü geldi. İs, Aziz Peter ya da Petrus’a şöyle diyor: “Sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım…” Petrus ya da Peter, “Kaya” demek, bizdeki Kaya ismi gibi erkek adı olarak da kullanılıyor. İsa, hem fiziki bir varlık olarak kayayı hem de Aziz Peter’i kastediyor ki Aziz Peter aynı zamanda ilk Papa kabul edilir. Babasız İsa da acaba “kayaların oğlu” muydu? Gayet mümkün. İncil’den, Yeni Ahit’ten çok önce, İbrani gelenekte “Kaya”nın Tanrı anlamında kullanıldığını görmek mümkün, Davud’un bir Psalm’ında (Zebur) “Sana sesleniyorum Yahve, sen benim kayamsın, bana kulağını tıkama…” ifadesi geçiyor. Aynı kelime, “tzur” ya da “tsur”, yani “kaya”, bir Yahudi ilahisinde de var: Ma’oz Tzur, yani “Kayaların Kalesi” ya da “Kayadan Kale” ya da “Müstahkem Kaya”. Tanrının isimlerinden biri bu. Diğeri de Tzur Yisrael, “İsrail’in Kayası”. Bu kaya sözcüğü, tzur; kaya, dağ, tepe ya da uçurum, falez anlamına gelebiliyor.  Özellikle Tanrı’ya sıfat olarak “sığınılan bir dağ” anlamında kullanılıyor. Bir diğer Psalm’da “Sen tanrımsın, babamsın, sığındığım kaya” ifadesi geçiyor.

Bizdeki nüfus kaydında babası belli olmayan çocuğa “Kaya’nın oğlu” demek, bu gelenekle ilişkili mi? Kesin bir şey söylemek mümkün değil ama böyle bakınca İsa da “Kaya’nın oğlu”dur.

Girişte değindiğim örnek, karşılaştırmalı mitolojinin ilgi alanına giriyor. Mitlere, efsanelere, masallara ve kültürel motiflere baktığımızda, bazı motiflerin oldukça ilgi çekici biçimde tekrar edildiğini, birebir aynı hikâyelerin farklı dillerde ve farklı isimlerle anlatıldığını görüyoruz. Kimi araştırmacılar, Joseph Campbell ve Vladimir Propp gibi, sürekli tekrar eden örüntüler bulup formüller ortaya atıyorlar: Campbell’ın “monomit”i her efsanede kahramanların mutlaka yaşadığı tecrübelerle örülmüş bir “evrensel senaryo” olma iddiasında, Propp ise bütün masallarda belli işlevler ve kahraman tiplerinin tamamı ya da bir kısmının paylaşıldığını söylüyor.

BOUBA/KİKİ ETKİSİ

Bunun nedenini irdelemek ise daha çetrefilli bir uğraş. Zira metinleri karşılaştıran herkes belli benzerlikler bulabilir, zaten insan beyni benzerlikler bulmaya programlıdır. Fakat bu benzerlikler neden? Bizde Muazzez İlmiye Çığ’ın temsil ettiği bir anlayış, ortak köken tezini ileri sürüyor: Bu efsaneler bir merkezde doğmuş; değişerek, dönüşerek ama ana hatlarını koruyarak dünyanın çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Özellikle Teist araştırmacılar biraz da böyle düşünmek zorunda, Hristiyan Wilhelm Schmidt mesela, “Tanrı Düşüncesinin Kökeni” eserinde bir “ilkel tektanrıcılık”tan bahsediyor. Buna göre çok tanrıcılık, tek bir tanrının farklı işlev ve suretlerinin ayrıca kişileştirilmesiyle doğmuştur. İlkel ve evrensel tektanrıcılık, böylece farklı coğrafyalarda tanınmaz hale gelmiştir.

Fakat bir başka açıdan şunu da düşünmek gerekir: Ya beynimizde diğer insanlarla paylaştığımız “standart” bir kod varsa ve hikâye yarattığımızda bu kod kendisini gösteriyorsa? Güneş her yerde güneş, güneşi tarif edecek insanların onu sıcak, büyük, yaşamın kaynağı gibi kavramlarla özdeşleştirerek hikâye etmeleri gayet beklendik değil mi? Belki dil üzerine biraz düşünürsek bu ikinci ihtimali güçlendirecek delillere ulaşabiliriz.

Dil üzerine teorilerden en ilgi çekici olanı, Noam Chomsky’nin ortaya attığı ve Steven Pinker’ın yeni nazariyelerle geliştirdiği “Evrensel Gramer” kuramı. Buna göre dil bizim beynimizdeki bir koddan doğuyor, “tesadüfen” gelişen bir şey değil. İnsanı hayvanlardan ayıran da bu koda, evrensel gramere sahip olması; bu sayede bilinci gelişiyor, anlama ve kavrama kabiliyeti diğer hayvanların ulaşamadığı bir seviyeye ulaşıyor. Dillerin özellikleri değişse de evrensel gramer hem geleneksel dillerde hem işaret dilleri ya da dillerin karışımından doğan dillerde (Kreol) karşımıza çıkarak varlığını ispat ediyor. Konumuza daha ciddi ışık tutacak şeyse, “Bouba/Kiki etkisi” denen bir fenomen. Bu etkiyi okur da kolayca gözlemleyebilir, bilgi vermeden test yapalım: Aşağıdaki görselde görünen iki cisimden birinin adı, bir Afrika dilinde “bouba”, diğeri ise “kiki”. Sizce hangisi bouba, hangisi kiki?

17-05/23/ekran-resmi-2017-05-22-154224.jpg

Eğer A cismine kiki, B cismine de bouba dediyseniz fenomene ismini veren deneydeki %90’lık kitleyle aynı düşünüyorsunuz demektir. Daha yuvarlak cisme, yuvarlak ünlüler içeren bouba, daha dikenli cisme de sert, ince ve dar ünsüz ve ünlüler içeren kiki adını daha uygun görüyoruz. Ya hikâyelerimizde de böyle bir etki varsa?

Karga, tarımla uğraşmaya başladığımız zamanlara kadar Türk mitolojisinde gayet muteber bir kuş. Ama tarımla uğraşmaya başlayınca, ekinlere zarar veren hayvan kötüdür. Yine eski Türkler, kurda tapmıyorlar, kurttan korkuyorlardı; hayvancılıkla geçinen bu insanlar kurdun adını anmaktan bile çekinir, onu bu yüzden kutsallaştırırlardı. Yahut her ay menstrual döngü yaşayan kadınların Ay ile ilişkilendirilmesi gayet tabii değil mi?

Hikâyeler anlatmamızın iki nedeni var. Birincisi, belirsizlikten kaçınma ihtiyacımız: Anlamlandıramadığımız şeyi, bir hikâye uydurup açıkladığımızda rahatlıyoruz. Huizinga’nın “Homo Ludens”i, yani “oyun oynayan insan”ı gibi, kendi uydurduğumuz oyuna iyice kapılıp hikâyemizi kutsallaştırıyor, hayatımızı hikâyemizin etkisinde sürdürmeye devam ediyoruz. Bir diğer ve belki daha önemli nedense çocuk yetiştirmede oldukça etkili olması. İnsanoğlu, farazi konuşmayı becerdiğinde, diğer maymunların çok ötesine ulaşmıştı: “Şurada bir aslan olsa ne yaparım?” diye düşünebilmek, ancak farazi konuşma yetimiz olduğunda mümkündür. Böyle bir düşünce tarzı da yapılan her işte daha verimli olmayı sağlar. Çocuklara yapmaları ve yapmamaları gerekenleri “vaktiyle bir adam şöyle yapmıştı, onu cin çarptı” diyerek anlattığınızda daha etkili oluyor.

Şu halde, diyelim ki çocuğuna “sana yasakladığımı yapma” temalı ve kıssadan hisseler içeren bir öykü anlatacak annenin, yasak bir şeyi yaptıktan sonra başına kırk türlü iş gelen bir kahramanın öyküsünü anlatması normal değil midir? Ural Batır destanı tam olarak böyle bir destan: Destanlar yalnızca kulağa çok güzel geldikleri için değil, dinleyenlere ders olsun diye okunurlar. Masallar, destanlar, mitler ve semboller, insan toplumlarını bir arada tutan mayadır ve bu maya, benzer davranan, düşünen insanlar yaratır.

Galler bölgesinin Culhwch ve Olwen öyküsünde Culhwch, Olwen’le evlenmek ister fakat babası ondan olmadık işler başarmasını isteyerek, kızıyla ancak böyle evlenebileceğini söyler. Kral Arthur, Culhwch’a yardım eder. Gerçi bu öykü mutlu sonla bitse de bu coğrafyanın Ferhad ile Şirin’ine çok benzemez mi? Dağı delmesi istenen Ferhad… Ferhad’a önceleri yardım eden Hürmüz karakteri…

BENZERLİĞİN KÖKENİ

İskandinav Mitolojisi’nde Heimdall, Jotunnheim ülkesinden gelen devler kıyameti koparmak için Midgard’a geldiklerinde, Gjallarhorn denen borusunu öttürecek ve kıyameti herkese haber verecektir. İsrafil de Sur isimli boruya üfleyerek kıyameti haber verir. Neden kıyamet bir boru sesiyle ilişkilendirilir? Gök gürültülerinin büyük fırtınaları haber vermesi, buna ilham vermiş olabilir mi? Bu motifin İslam’dan İskandinav Paganlarına ya da İskandinavlardan İslam inancına geçtiğine dair bir kanıtımız yok, belki sebebi, yukarıdaki paragraflarda anlattığım olguda aramalıyız.

Eski Türkçe olan “Evren”, hem kainat demek hem “büyük yılan”. Evirmek ve “eğirmek” sözcükleriyle akraba, eski Türkçe “egirmek”. Evire çevire diyoruz ya, onun gibi; çevirmek, döndürmek anlamında. Arapça “felek” aslen “yıldızların evreni” demek, yıldızların talihi etkilemesi inancı nedeniyle baht anlamını sonradan kazanmış. Felek, dönmeyle ilişkili, yine ilginçtir, etimolojik olarak “palaku”, yani “ip eğirmek” ile akraba. Eski İskandinav mitolojisinde Jormungand, kainatı (Midgard, “ortadünya”) çepeçevre saran bir yılan. Midgard’ın başındaki “mid” -orta anlamında- gard ise ilginç. Gard “garden”in (bahçe) kökü, temel olarak kapalı alan anlamında ama “etrafını çevirerek kapatmak”. Aynı dil ailesinden Farsça “gerd” ile akrabadır kesin. İngilizce akrabası “gird”, bir şeyin etrafını iple bağlamak.

Tuhaf benzerliklere bakın, Türkçe ile İskandinav kültürü arasında müthiş bir benzerlik: Evren hem kainat demek hem büyük yılan, İskandinavlarda ise evrenin etrafında büyük bir yılan var. Evren aynı zamanda ip eğirmek deyimi ile akraba, Arapça “felek” de bununla akraba. Türkler, Araplar, İskandinavlar bu motifi aynı kökten mi aldı? Yoksa yıldızların çeşitli periyodlarda döndüğünü gözlemleyen insanlar, “evren”e hep “dönmek” ile ilgili isimler mi taktılar? Türklerin 12 hayvanlı takvimi, Uğur Sönmez Özlü’nün dediği doğruysa, “ejderha”yı sembolize eden Jüpiter’in 12 yıllık döngüsü ile mi alakalı? Latince “universe”nin kökünde de “versus” var; “verto”, dönmek. Yıldızlar dönüyor, her kültür yıldızların evrenine “dönme” kavramıyla ilgili isimler takıyor. Sonra “dönme”, “döngü” ile alakalı inanışlar doğuyor, benzerlikler buradan ileri geliyor.

Elbette bir kültürden diğerine geçen sayısız motif vardır. Ancak geçiş olmadığı halde karşımıza çıkan benzerliklerin bir haritasını çıkarırsak, insanoğlunun kolektif bilinçaltının gen haritasını çıkarmış olacağız. Bu uçsuz bucaksız uğraşı alanının sakladığı diğer hazineleri keşfetmeyi, okurun kazanacağını ümit ettiğim mitoloji okuma aşkına bırakalım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir