Görüşler

Necati Anaz kaleme aldı: PKK neden silah bırakmak zorunda?

Necati Anaz kaleme aldı: PKK neden silah bırakmak zorunda?

PKK’nın 7 Haziran sonrası Güneydoğu’dan başlayarak Türkiye geneline yaymaya çalıştığı ‘iç savaş’ denemesi tutmadı. Kürtlerin desteğini kaybeden örgüt, güvenlik güçlerinin operasyonlarıyla da ciddi darbe aldı. Peki, yeni strateji nasıl şekillenecek, PKK kaçınılmaz sona mı hazırlanıyor? Polis Akademisi Öğretim Üyesi Necati Anaz kaleme aldı.

[Karar]
NECATİ ANAZ

Dünya 11 Eylül terör saldırılarıyla birlikte terörün yeni bir yüzüyle daha karşılaşmıştır. Her ne kadar bu terörün öncesi olsa da bilinen konumuyla bu terör yeni bir dalga ve yeni nesil bir terör tipi olarak gündeme girmiştir. Bu yeni dalga terör, geleneksel anlamda teritöryal terör örgütlerinden birçok yönüyle ayrılmaktadır. Bu yeni nesil terörün en bariz özelliği ölümleri kitleselleştirmeleri ve hedeflerini özellikle sivillere yönelik seçmeleridir. Etnik ve teritöryal temelli eylem ve örgütlenme biçimi yerine ideolojik ve hücre yapılanması temelli örgütlenmesi ve hedefine tüm unsurları alması yeni nesil terörü daha ölümcül ve daha ‘tehlikeli’ kılıyordu. Örneğin, ETA ya da IRA gibi bağımsızlık yanlısı ve eylem kitlesini bireylere yönelik suikastler ve araba bombalamaları üzerinden yapan klasik terör örgütleri, Al-Kaide gibi yeni nesil terör örgütlerinin oluşturduğu terör dalgası karşısında iki kaçınılmaz son ile karşı karşıya kalmışlardı. Bu durumda ya barış yapacaklar ve yıllardır mücadele ettikleri neden üzere onurlu bir tarih yazacaklardı ya da yeni dalga terörün oluşturduğu teröre karşı biriken yerel ve küresel tepkiyle tükenip gideceklerdi. ETA ve IRA bu manada barışı tercih etti ve şiddetin ancak siyasal bir alternatif olmadığı durumda meşru olduğu söylemine sadık kalarak müzakereden yana tavır aldı ve barış yaptılar. Peki PKK bu süreçte nasıl bir politika izledi ve PKK için neden kaçınılmaz bir sondan bahsediyoruz?

Birinci sebep, PKK’nın Arap Baharı’yla birlikte oluşan bir Kürt momentumundan çatışmacı bir siyasetle daha yararlı çıkacağı düşüncesine kapılmasıdır. Çünkü Arap Baharı yerelliğe, kadına, gence ve Ortadoğu’nun sessiz yığınlarına ilk defa kendini, kendince ifade etme olanağını sağlamıştı. Bu momentum yereldi fakat küresel destekleri de vardı. Ancak çok geçmeden bu momentum Sisi gibi generaller tarafından rehin alındı. Arap Baharı arzu edilen bölgesel açılımı getiremezken Suriye’de binlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının da yurtlarını terk etmesine neden oldu. PKK bu süreçte bir taraftan yerel olana vurgu yaparken diğer taraftan da Suriye krizini kendi avantajına çevirmeye çalıştı. Arzulanan şey Arap Baharı sonrası küresel rüzgarı da ardına alarak bir Kürt devleti kurma ve bölgenin tüm Kürt oluşumlarını güneşin altında toplama fikriydi. Ancak bu momentumun kandili çok geçmeden söndü çünkü PKK’nın, Suriye’nin kuzeyinde de tecrübe edildiği gibi, aslında yaratmak istediği bir başka Esad rejimiydi. Farklılıkları ezdi ve Kürtler de dahil tüm muhalifleri sindirmeye çalıştı. Dünyanın en büyük Kürt kenti olan İstanbul’dakiler dahil olmak üzere başta Kürt halkı bu plana sıcak bakmadı ve momentum projesi çöktü.

PKK’yı sona sürükleyen ikinci çıkmazsa Çözüm Süreci’nin getirdiği rahatlık ve çatışmasızlık durumunun örgüt liderliğini şımartması ve aşırı özgüven konforuna itmesine neden olmasıydı. Bu özgüven konforu PKK aklını silahla alabileceğini masada denemeye gerek olmadığı şeklinde bir anlayışa yönlendirdi. PKK liderliği masaya her zaman dönebileceğini düşünmekteydi. Oysa savaşla gelebilen zafer şansı -ki şu ana kadar çok az örgüt silahla başarıya ulaşmıştır- mutlaka denenmeliydi. PKK savaşı müzakereye tercih etti ve yanlış kartı oynadı. Halbuki ülke barış sürecinden ümitli idi ve silahların sustuğu bir yaşamı gerçekten özlemişti. İhtirasların sürüklediği sonsuz bir çatışma süreci halk arasında kabul görmedi ve PKK şiddeti önceleyerek halk desteğini de yitirme noktasına geldi. Bu da örgütü çıkmaza soktu ve ölümcül tercihinin sonucuyla karşı karşıya kaldı.

PKK savaşı müzakereye tercih etti ve yanlış karta oynadı. Halbuki ülke barış sürecinden umutluydu ve silahların sustuğu bir yaşamı gerçekten özlemişti.

PKK için kaçınılmaz sonu getiren bir diğer neden ise kalkıştığı şehir savaşlarında devleti asla yenemeyeceğinin anlaşılmasıydı. PKK kazanmayı hedeflediği şehir savaşlarının ardından ikinci aşama olarak planladığı bölge savunma savaşına geçecek ve bölge halkının da desteğiyle bir Kürt devleti kurma yolunda son adımı atmış olacaktı. Tabii hesaplar tutmadı. PKK giriştiği şehir savaşlarında sadece cephesini kaybetmedi, özyönetim ilan ettiği şehirleri de kaybetti. Bugün Sur, Nusaybin, Yüksekova ve çatışmaların sürdüğü diğer kentler geri dönülemeyecek fiziki ve demografik değişimden geçecek ve asla PKK’nın tasavurundaki bir belde olamayacak kadar farklılaşacaktır. Çünkü halk PKK militanlarıyla değil güvenlik güçleriyle işbirliği yapmayı tercih etti. Buna savaşın tüm ölümcüllüğünü burunlarında hissederken halkın ve tecrübesiz militanların lider kadrosunun ihtiraslarını ve sonu gelmez şiddet siyasetinin ardındaki nedeni soruyor ve sorguluyor olmalarını da eklersek, örgüt için sıkıntılı günlerin çoktan başladığını söyleyebiliriz. Bölgenin 29 yaş altı nüfusunu, askeri kaynağının güvencesi olarak gören PKK ve onun lider kadrosu değişen Kürt neslini anlamakta zorlanmaktadır. Yeni nesil, ulusal ve ırkçı ideolojiden beslenen toprakçı ve çatışmacı zihniyeti hangi formatta hazmedeceğini kestiremiyor ve anlamlandıramıyor. Bu genç nüfus kendilerinin sadece asker olarak görülmesinden rahatsız. Bu durum yaşlanan liderlik kadrosunu örgüt çözülmeden ve illegal suç çetelerine dönüşmeden müzakere masasına oturmaya zorluyor.

PKK’yı kaçınılmaz sona götüren bir diğer gelişme ise örgütün küresel desteğinin her geçen gün biraz daha azalmasıdır. Bunda en başta bahsettiğimiz teröre karşı birikerek yayılan küresel tepkidir. Terör artık cazibesini yitirmiştir. Şiddetin siyasal bir araç olarak kullanıldığı dönem artık kabul görmemektedir. Bu teröre karşı gösterilen küresel tepkiden PKK da etkilenmektedir. Ayrıca PKK’ya karşı küresel desteğin sonunu getiren bir diğer dalga da artık terör üzerinden yürütülen jeopolitik dizayn ve vekalet savaşlarının küresel aktörlere maliyetinin daha da yüksek olmaya başlamasıdır. Küresel aktörler garantisi olmayan hiçbir kumarı oynamayı kendi jeo-ekonomik dengeleri için uygun bulmamaktadırlar. PKK da bu anlamda maliyeti yüksek bir kumardır ve kazanma garantisi sunmayan riskli bir yatırımdır. Buna ilaveten, terör üzerinden küresel siyaset izleyen devletler kendi halklarına şiddet üzerinden yürütülen siyaseti anlatmakta zorlanmaktadırlar. Özellikle terörün her geçen gün kendi evlerine daha da yakınlaşmasıyla birlikte insanlar artık her nevisinden terörü sorgulamaktalar ve terör üzerinden yürütülen vekalet siyasetine sıcak bakmamaktadırlar. Bu da PKK’nın küresel oksijenini keserken örgütü kaçınılmaz bir sona doğru itmektedir.

Siyasetle karlı çıkacağı masadan kalkarak silahla istediklerine daha kısa sürede ulaşacağını hayal edip hendek savaşlarına giren PKK, kendini kaçınılmaz sona sürüklüyor.

Tüm yukarıda söylenenlerin ışığında şunu söyleyebiliriz ki PKK silahla zaferi bulamayacağı gibi her geçen gün hem bölge insanının hem de bir dönemler sırtını yasladığı uluslararası desteğini de kaybetmektedir. Siyasetle karlı çıkacağı masadan kalkarak silahla istediklerine daha kısa sürede ulaşacağı hayaliyle hendek savaşlarına giren PKK, bu manada kendisini kaçınılmaz bir sona doğru hızla sürüklemektedir. Bu hızlı gidişat örgüte ölümcül hatalar yaptırmakla birlikte örgütün sonunu daha yakın ve daha  kesin kılmaktadır. Örneğin PKK’nın kent merkezlerine sivillerin de ölümüne yol açacak bombalı araçlarını göndermesi ve IŞİD gibi terör örgütleriyle stratejik ittifaklar yapması hiç şüphesiz yukarıda izah ettiğimiz şaşkınlığın bir sonucudur. PKK ölümle barışı getirmek için silaha sarılmakta, silaha sarıldıkça da halkın desteğini kaybetmekte, desteği kaybettikçe de meşruluğunu yitirmekte ve yitirilen meşruluk, örgütü çılgın maceralara sürüklemektedir. Ancak her haliyle terör kendisini kaçınılmaz bir sona hızla hazırlamaktadır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir