Görüşler

Nusret Çam yazdı: Kur’an-ı Kerim magazin unsuru haline getirilemez

Nusret Çam yazdı: Kur’an-ı Kerim magazin unsuru haline getirilemez

TRT’deki “Güzel Sesle Kuran-ı Kerim Okuma Yarışması” sadece Kuran-ı Kerim’e bakış şeklimizi değil pek çok konudaki yanlışları, aymazlıkları da göz önüne serdiği için üzerinde durmayı gerektirecek mahiyettedir.

NUSRET ÇAM YAZDI

Nasıl bir çelişkidir ki Allah gibi sahibiniz, Kur’an-ı Kerim gibi rehberiniz, Hz. Muhammed gibi önderiniz olacak; üstelik Allah’ın en muteber, en sevgili ve duası en çok kabul olan kullarının da siz olduğunuza inanacaksınız fakat dünyanın en geri, en kan dökücü, en problemli, en nefret edilen, en perişan ve açlıktan en çok ölen, binlerce yıllık yurtları cehennem haline gelen insanlar da yine siz olacaksınız! Saydığımız bu dinî yol göstericilerle yetinmeyip bunlara bir de şeyh, imam, kutup, kutbulaktap, gavs, gavsulazam gibi peygamberlerde bile olmayan yetkilerle ve güçlerle donatıldığına inanılan kimselerin ilave edilmesi karşısında bütün İslam ülkelerinin hercümerç hâlinin artarak devam etmesi ne acı! Zerre kadar düşünme melekesine sahip kimse böyle bir paradoks karşısında hatanın nerede olduğunu anlamaya ve çözüm üretmeye çalışır. İslâm dünyası özellikle son otuz yıldan beri bu durumda olduğu halde hâlâ sorunun nereden kaynaklandığını araştırma yoluna gitmemektedir. Bu vaziyet bir müddet daha devam ederse İslâm dünyası birkaç yıl içinde bugününü bile arayacak duruma düşecektir.

Bütün dünyadaki Müslüman aydınların entelektüel birikimini dikkate aldığımız zaman bu meselelere kafa yorup çıkış yolu bulacak potansiyele sahip kimselerin siyasi ümmetçiler olamayacağı açıkça görülmektedir. Zira bunlar, yanlış din ve dünya anlayışlarına ilave olarak, hem siyasetin ve ideolojinin emrinde oldukları hem de iktidarın nimetinden vazgeçemeyecekleri için yaratıcı fikirler ortaya koyamazlar. Esasen bunlar “illa” diyebilmek için şart olan “lâ” deme melekelerini iktidara geldikleri gün kaybetmiştir. Dolayısıyla, Türkün ve Müslümanın Ergenekon’u, tıpkı Osmanlı sonrasında olduğu gibi her şeye rağmen, yine Türk milliyetçileri tarafından gerçekleştirilecektir. İçinde bulunduğumuz tabloyu bu şekilde belirledikten sonra temel sorunlarımıza geçebiliriz. Bu bağlamda çözüm arayışlarına kalitesi, rengi, mahiyeti ve derinliği ne olursa olsun Türkiye’nin dindarlığından başlamak gerekir. Bizce masaya yatırılması gereken ilk ve en önemli mesele bu din algımızdır. Çünkü özellikle son kırk seneden beri her konuda karşımıza dinî referanslar ve oluşumlar çıkmaktadır. Esasen bu dindarlığımız ve bu din algılarına dayalı toplumsal örgütlenmeler ve katmanlar, özellikle siyasi iktidar olduğu için geri kalmışlığımızın ve mevcut ve muhtemel problemlerimizin de sebebi olmaktadır.

ÖZDEN UZAKLAŞMAK

Konu çok uzun olmakla beraber bu din algımızın yanlışlarını belli kavramlar etrafında özetlemek mümkündür: Bunlar öz olarak, Tanrı inancımızdan başlar; din, insan, akıl, sevgi, Kur’an, kadın, sanat, idare şekli ve dünya-ahiret ilişkisine kadar uzanır. Biz bu kavramları lâyıkı veçhile kavrayamadığımız takdirde gerçek Müslümanlar olamayacağımız gibi, yeryüzünün onurlu insanları ve devletleri de olamayız. Ramazan ayı münasebetiyle devletin resmî yayın organlarından TRT-1’deki “Güzel Sesle Kuran-ı Kerim Okuma Yarışması”, sadece Kuran-ı Kerim’e bakış şeklimizi değil, saydığım diğer pek çok konulardaki yanlışları, aymazlıkları ve çelişkileri de gözler önüne serdiği için üzerinde hususi surette durmayı gerektirecek mahiyettedir. 

Her şeyden önce, Kuran-ı Kerim, başta hikmetli sözleri ve şiirselliği olmak üzere, çeşitli özellikleriyle ezberlenmeyi ve güzel sesle okunmayı hak eden bir kitaptır. Kuran-ı Kerim’in; matbaanın, hatta doğru dürüst kâğıdın dahi olmadığı ve bu sebeple de şimdiki Mushaf şeklinde yazıya geçirilmediği bir devirde Hz Peygamber’in bu kutsal kitabımızın okunması ve ezberlenmesi ile ilgili olarak yaptığı teşvikler, Müslümanları bu yönde ciddi şekilde gayrete getirmiştir. Esasen hem Peygamber hem de Müslümanlar açısından Allah kelamının yok olmaması için yapılması gereken en doğru yol, onun her harfine ve harekesine kadar zihinlerde aynen muhafaza edilmesiydi. Fakat mânâsız hafızlık ve Kur’an’ın yüzünden okunması öyle yüceltildi ki, zamanla onun anlaşılmasının ve hayata geçirilmesinin önüne geçti. Oysa Kuran’ı ezberden güzel sesle, hatta özellikle Mısır’da olduğu üzere teganniyle okumak hafızlar için yalnızca sevap değil, aynı zamanda sosyal statü ve ekonomik gelir demekti. Dolayısıyla, bu durum Kur’an’ın asıl iniş maksadı olan ahlaki düstur olma vasfını daha da arka plana itti. Hadislerin ezberlenmesi ve bunların toplu olarak okunması ile ilgili dinsel bir teşvik olmadığı için tarihi süreçte Müslümanlar Kur’an’ı ölülerine dirilerine okur fakat hadislerle amel eder hale geldi. Bu ayrım giderek daha da keskinleşti ve sonunda Müslümanların dinsel hayatını Allah kelâmı değil, çoğu Peygamberimize ait olmayan beşer kelamı belirlemeye başladı. Buna hiç kimse aldırış etmedi. Çünkü bu sapmayı engelleme konumunda bulunan kadı, müderris, imam, hatip, müezzin, hâfız gibi âdeta ruhaniyet kisvesine sahip plan okuryazarlar, gelirlerinin önemli bir kısmını camilerde cüz, mukabele, aşir tilavetinden, cami dışında ise mevlitlerde, türbelerde, nikâhlarda, düğünlerde, iftar sofralarında, evde ölülerin başında, mezarlarda ölülerin arkasında okudukları Kur’an’dan elde ediyorlardı. Binaenaleyh böyle bir tutum dinin Kur’an’dan, Müslümanların ise Allah’tan uzaklaşmalarına sebep oldu.

Tabii bir de “herkes Kur’an’ı anlayamaz” safsatası var. Evet, Kur’an’ı anlamak için usûl bilmek gerekir ama peki, Kur’an’ı anlayamayan bir kimse, Peygamberimizin vefatından 200-250 sene sonra toplanan, üstelik dünya kadar metodik problemleri olan ve sayıları on binleri bulan hadis külliyatını Kur’an’dan daha mı kolay anlayacak? Buradan da anlaşılacağı üzere aslında Kur’an’ı anlamak, hadisi anlamaktan daha kolay olduğu halde ne yazık ki hiç de masum olmayan böyle bir zihniyet sonucunda hadis, Kur’an’ın yerini almıştır. Tabii, bu arada Medineli Yahudilerden, cahiliye devri Arap örfünden, şahsi çıkarlardan ve siyasi ihtiraslardan kaynaklanan nice şeyler, nice hurafeler de dine girmiştir.

Aradan bu kadar zaman geçtiği, İslam dünyası 14. yüzyıldan bu yana bir tane filozof yetiştiremediği, müspet bilimler alanında hiçbir başarı ve yenilik ortaya koyamadığı, Batı dünyası karşısında 17. yüzyıldan bu tarafa devamlı şekilde hüsrana uğradığı halde Müslümanlar ciddi bir özeleştiri yapıp toparlanamamışsa bunun Kur’an algımızdan kaynaklanan hatalarımızdan ileri geldiği açıktır. Bu tür yanlışlarımızdan biri de Yüce Kitabımızın anlaşılıp içselleştirilmesi yerine, onun ya hıfzının ve çok okunmasının kutsanması ya da Kur’an’ın erişilemeyecek şekilde mukaddes kabul edilip hayatımızdan tamamen çıkarılmasıdır. Bir Müslüman, kutsal kitabını elbette etkili okuyacak, doğru ezberleyecek ve güzel yazacaktır. Fakat bunu yaparken özüne halel getirildiği takdirde bu gayretlerin boşa gideceğini de bilecektir. Yüzlerce yıldan beri yapılan bu yanlışlara günümüzün teknolojileri de eklenince ortaya din adına çok daha korkunç tahribatlar çıkabilmektedir. Mesela yüksek perdeden bağıran hoparlörlerin insanlarımıza ezana karşı sempatilerini kaybettirmesi ya da TRT’deki malum mukallit yarışma gibi!

Bir defa, “Allah’ın âyetlerini oyuncak yerine koymayınız(Bakara, 231),

Allah’ın âyetini az bir pula vermeyiniz(Âl-i İmrân, 199)

Allah’ın âyetlerine karşı alıp da az bir sap saman, böylece halkı men ettiler Allah yolundan. Yapmakta oldukları şey ne kötü, ne yaman!(Tevbe, 9)

âyetlerinde açıkça belirtildiği üzere, Kuran-ı Kerim altına akçeye, paraya pula alet edilemez. 

İkinci olarak, Kuran-ı Kerim magazinleştirilemez. Çünkü bu, onu itibarsızlaştırır. Üçüncü olarak Kuran-ı Kerim ‘in iniş maksadı, nağmeye güfte, seyirciye eğlence olmak ve insanları (falan hâfız, filan kurra, bizim okuyucu, sizin okuyucu diye) ayrıştırarak bu ayrıştırma etrafında yarıştırmak değildir. Dördüncü olarak, eğer böyle bir şey yapılacaksa bile bu, yabancı patentli “O Ses Türkiye” formatında, yani malum bir kişinin peşine takılarak, onu taklit ederek, onu çağrıştırarak hiç yapılamaz. Saydığımız bu dört husus aslında Türkiye’de sadece Kur’an okumanın geldiği durumun değil, aynı zamanda İslam’ın getirildiği noktanın da bir aynasıdır. Yani günümüzde din, başta ticaret ve siyaset olmak üzere her türlü istismar aracıdır, gerçek anlamından uzaklaştırılarak sulandırılmış ve bulandırılmıştır. Din ne yazık ki birleştirme ve kaynaştırma değil, ayrıştırma vasıtasıdır. Yine bu program, Müslümanların yaratıcılık vasıflarını kaybedip taklitçi duruma düştüklerinin de resmidir. Son olarak eğer bu yarışma için formatını kopya ettikleri firmaya ücret ödemişlerse ne kadar israfçı, ödememişlerse nasıl insan hakkı yediklerinin de bir belgesidir. Üstelik dini kullanarak yabancı patentli din dışı bir yapımın reklamı da işin cabası.

TRT’de hangi tarafından baksanız çarpıklıklarla dolu böyle bir programı ortaya koyanlar keşke Bakara 224; Maide 89; ve Nahl 91. âyetleri ile yine Kuran-ı Kerim’deki “Onlar kitap yüklü eşekler gibidir” âyetini ve Tevrat’ta geçen On Emir’den üçüncüsü olan “Rabb’in adını boş yere ağzına alma! Çünkü Rab kendi adını boş yere ağıza alanı cezasız bırakmaz” (Çıkış, 7) ifadesini anlamaya yönelik bir program yapsalardı!

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir