Görüşler

Cafer Talha Şeker yazdı: Batı’nın Yeni Şark Meselesi: Orta Doğu’da Türkiye

Cafer Talha Şeker yazdı: Batı’nın Yeni Şark Meselesi: Orta Doğu’da Türkiye

Orta Doğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği’nden Cafer Talha Şeker, Türkiye’nin sınırdaki terörist unsurları temizlemek için başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu’nu küresel dinamikler bağlamında kaleme aldı.

CAFER TALHA ŞEKER

Osmanlıların güç kaybettiği ve yıkılmaya yüz tuttukları günlerde Batı’da “Şark Meselesi” vardı. Bu, dağılması beklenen Osmanlı mülkünün Batılılar arasında nasıl taksim edileceğiyle alakalıydı. Sultan’ın hükümeti, Batılı kuvvetler arasındaki rekabeti kullanarak devleti ayakta tutmaya çalışıyordu. Bugünkü Türkiye’nin direnişi ve Erdoğan’ın politikaları da benzer şekilde Batılı müttefikler arasında yeni bir Şark (Türkiye) Meselesi başlatmıştır. Türkiye Meselesi, Orta Doğu’daki enerjiyi, pazarı ve Avrasya güzergâhı için önemli geçiş yollarını yeniden düzenlemeye çalışan Batılıların bu işi yaparken Türkiye’ye pay vermemekte ısrar etmesiyle alakalıdır. O halde Erdoğan’ı devirme operasyonları hedefine ulaşsa da ulaşmasa da Batı’da bir “Türkiye Meselesi” masada durmaya devam edecektir.

Orta Doğu’daki anlaşmazlıklara bağlı olarak AB ile ABD’nin arası Irak işgalinden beri pürüzlüdür. İngiltere ve ABD arasındaki gelişmeler ise tüm Orta Doğu’yu doğrudan etkilemektedir. Rusya, Orta Doğu politikasını bu ikisinin hareketlerine bakarak kurgulamaktadır. Orta Doğu, Afrika ve Akdeniz’de geleceğini arayan Türkiye de yeniden kurgulamakta olduğu dış politikasında rakipler arasındaki gelişmeleri iyi okumak mecburiyetindedir. Ankara, bu acımasız oyunda ortada kalan olmamanın hesabını en zeki şekilde yapamazsa bedelini Türkiye’nin her kesimi ödeyecektir.

***

Umumi efkârın kabulüne göre 15 Temmuz darbe teşebbüsünün içinde Amerikalılar bir şekilde yer aldı. Teşebbüs başarısızlığa uğradıktan sonra ABD savunma pozisyonuna geçerken Türkiye’ye Batı’dan gerçekleştirilen ilk kayda değer ziyaret İngiltere’den geldi. İngiliz Hariciyesi’nin Avrupa ve Amerika İşlerine Bakan Temsilcisi Sir Alan Duncan, Ankara’ya gelerek Başbakan Binali Yıldırım ile görüştü. Ankara’daki İngiliz Elçisi R. Moore, darbe girişiminden kısa bir süre önce iktidardaki Türk siyasetçilerle görüşmüş ve nabız yoklamıştı. Moore, Sir Duncan’ın Ankara ziyareti akabinde yaptığı basın açıklamasında “bu işin arkasında İngilizler olmadığı gibi Amerikalılar da yok elbette” derken aynı zamanda esas görüşünü açıklayarak “darbe girişiminin arkasında Gülenciler yer almış olabilir” dedi. Elçi iyi bilmektedir ki “Bu işi Gülenciler yaptı” demekle “ABD destekledi” demek çok farklı iki ifade değildir. İngiliz Elçi’nin bu sözleri göstermektedir ki başarısız Erdoğan operasyonu akabinde iyice gerilen Türk–Amerikan münasebetlerinden İngilizler kâr çıkarmaya çalışmaktadır. Rus çıkarlarına zarar verecek olan Doğu Akdeniz’deki gazın Avrupa’ya taşınmasında Amerikalılar ile ortak olarak mutlaka bu işte yer almak isteyen İngilizler, coğrafyası icabı işin ortasında konumlanacak olan Türkiye’nin ABD ile arasını düzeltme işine katkı sağlayabileceklerini biliyorlar. Londra, Avrupalılar ve Amerikalılar ile arası gerilen Türklerin Ruslara fazla yaklaşmasından her zaman endişe etmiştir. Bu yüzden başarısız darbe teşebbüsü akabinde ABD’den Türkiye’ye gerçekleştirilen ilk ciddi ziyaretler (Genelkurmay Başkanı J. Dunford ve Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara’ya gelişi) İngilizlerin gelip gidişlerinden çok sonra gerçekleşmiştir ve bu durum, Orta Doğu’da rekabet eden Anglo-Sakson müttefiklerin Türkiye jeopolitiği üzerinde de yarıştıklarını göstermektedir.

Ruslar, bir yandan Amerikalılar ile görüşürken diğer yandan Türkiye’nin NATO’da zarar ettiğine Ankara’yı inandırmak için gereken her türlü stratejiyi geliştirmektedirler. Moskova, tüm gerginliklere rağmen Ankara’nın Batı’dan kopmasının kolay olmayacağını çok iyi bildiği için Batı’nın Türkiye’ye karşı atacağı adımlara göre Ankara üzerinde etki kurma politikası gütmektedir. Rusya’nın Fırat Kalkanı Harekâtı’na izin vermesi bunun delili olarak görülebilir. Ruslar, Suriye’deki vekâlet savaşlarında Türklerin Batı’nın vekili olarak sahadaki sıcak savaşta yer almasını önlemek mecburiyetindeler. Kuzey Suriye’de yeni bir devlet (özerk veya tam bağımsız) demek yeni bir enerji hattının doğması demektir. Bölgeden Avrupa’ya uzanacak herhangi bir enerji hattının Rus enerji pazarına zarar vereceği açıktır.

***

Orta Doğu enerji kaynakları üzerinde geçen çetin ve kanlı mücadelenin tarihi seyri Ankara’nın hedeflerine bağlı olarak Türkiye’yi de içine almıştır. Türkiye’nin hedefi, oyundaki aslan payını kapmak olmasa bile sadaka payı ile yetinmemektir. Diğer bir ifadeyle, parsa toplanırken sahnede kendisine biçilen rolü oynayarak vakit kaybetmemektir. Bu ısrarlı duruş, pastadan payı azalacak olan herkesi rahatsız etmektedir. İran ve Irak’ın yakın tarihine baktığımız zaman İngilizler, Amerikalılar ve Ruslar ile petrolün pazarlığını yaparken kendi paylarını artırmak isteyen siyasetçilerin Londra–Washington destekli darbelere maruz kaldıklarını veya bu “özel” ittifaka karşı Moskova’ya yöneldiklerini görüyoruz. Küresel medyada Erdoğan’ın da aynı hataya düşüp düşmeyeceği tartışmaktadır.

Batı medyası, son bir kaç yıldır Erdoğan’ın “Irak’taki petrole göz koyduğu için” Batı’da ve Orta Doğu’nun bir kısmında tehdit oluşturduğunu iddia etmektedir. Benzer şekilde Körfez’deki petrol şeyhlerinin elindeki medya kanalları da (mesela Abû Dabililer) Erdoğan’ı İhvan’a verdiği destekten ötürü itibarsızlaştırma politikası gütmektedirler. Bunların bazıları 15 Temmuz operasyonuna finans desteği vermekle de itham edildi. Bu yüzden ABD’nin rızasıyla Mısır darbesinde olduğu gibi Erdoğan operasyonunun parasının da aynı Körfez’den geldiği iddia edildi. Bu şeyhlerin rakibi olan Katar Emiri’nin ise Türkiye ile yakın durup ABD ve İngiltere ile birlikte Katar gazını Akdeniz’e ulaştıracak projeleri ve güzergâh politikalarını desteklediği göz ardı edilmemelidir. Mamafih Türkiye’nin bölgedeki hedefleri Katar–BAE ilişkilerine bile tesir etmiştir. O halde Batı’dan Basra Körfezi’ne kadar uzanan geniş bir sahada pek çok lobi, şirket ve devletin Erdoğan liderliğindeki Türkiye’den rahatsızlık duymaları şaşırtıcı değildir. Avrupalıların Orta Doğu’daki krizlerden Amerikalıları mesul tutmaları da göz önünde bulundurulursa Türkiye’nin yükselen konumu Batı’nın bugünkü Şark Meselesi’ni büyütebilir. Onlar, kendi çıkarlarının geleceği için Şark’taki mülkün paylaşımı esnasında sahnede kendisine biçilen oyunu oynayan ancak masadan uzak durup günün sonunda sadaka payına razı gelen yeni (!) bir Türkiye görmek istiyorlar.

Önümüzdeki yıllarda nüfusu seksen milyonu aşacak ve ekonomik ihtiyaçları daha fazla artacak olan Türkiye, uzun vadede Pakistan gibi kalabalık ve fakir bir memlekete dönüşmemek için bir yandan bölgede akan kan ve gözyaşının durmasına katkı sağlamak diğer yandan yaptığı masrafları amorti edip kâr etmek mecburiyetindedir. Bunu istemek tabii hakkıdır. Avrupa ve Amerika’da bu hakkı hesaplarken yapılan cimrilikler Batı’nın Şark Meselesi’ne yol açmaktadır. Batı’da, Rusya’da ve Türkiye’de tarihten ders çıkaran ortak aklın müşterek çıkarlarda buluşacağını ümit ediyoruz. Şark’taki pazarlığın bir kez daha dünyayı yakmasını aklı başında olan kim ister?

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir