Görüşler

Prof. Dr. İskender Öksüz yazdı: İngiliz silahlı kuvvetleri memleketin idaresine el koydu!

Prof. Dr. İskender Öksüz yazdı: İngiliz silahlı kuvvetleri memleketin idaresine el koydu!

12 Eylül’den 15 Temmuz’a uzanan o lanetli miras nedir ve nasıl def edilir? Acaba gündemdeki birçok tartışmanın daha derininde bir yerde mi yatıyor çözüm? Prof. Dr. İskender Öksüz, 12 Eylül’ün yıldönümünde yazdı.

PROF. DR. İSKENDER ÖKSÜZ

İngiliz Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresine el koydu! ABD’de teşebbüs edilen kanlı darbe son dakikada önlendi. İnanmadınız değil mi?

12 Eylül’ün yıldönümündeyiz. Birkaç gün sonra da 15 Temmuz’un ay dönümü gelecek. Sonra sırada diğerleri var. Lanet olsun hepsine… Olsun da şu soruyu sormamak mümkün mü? Bu melanetler niçin hep bizim başımıza geliyor? Bizim ve Güney Amerika cumhuriyetlerinin, Mısır’ın, daha birkaç Müslüman ülkenin… Niçin?

Sebep şu: Biz devletimizin nasıl yönetileceği konusunda fikir birliğine sahip değiliz. Laf birliğine sahip olsak bile değer birliğine sahip değiliz. Son tahlilde laf birliğine de sahip değiliz...

ÇIT BİLE ÇIKMADI

1960’ı yapanlar yaptıklarını demokrasi için yaptılar. Öyle diyorlardı. Madem demokrasi için darbe yapmışlardı, o darbecilerin Yassıada Hâkimi Salim Başol’un demokrasi ve kanun hâkimiyeti taraftarı olmasını beklerdiniz değil mi? Bu adam, Menderes’in usulsüzlüğe itirazına, “Çünkü size buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diye cevap vermişti. Bir adamın, velev ki hâkim de olsa, hukuk ahlâkı sıfırlanmış, ar damarı çatlamış olabilir. Ama önemli olan kısım; namuslu, demokrasi aşığı Türk toplumundan, Türk hukuk kurumlarından, üniversitelerinden o tarihte çıt çıkmamasıydı. Menderes’in asıldığı gün Türkiye’de hırsızlık, darp gibi küçük suçlar bile işlenmemişti; korkudan... Bu sessizlik Başol’un yıllar sonra ölümüne kadar devam etti ve o, “Devrimci Hukukçu” diye gömüldü. Demokrasiyi ondan yıllar önce gömmüştük zaten.

12 Eylül’ün farklı bir özelliği vardı. 1960’a ilaveten o darbenin liderleri, fakir milletin rızkından artırıp kendini savunsun diye aldığı silahları kendi erkekliklerinin uzantısı sanıyor, bunu her “erkekçe” beyanatlarında vurguluyorlardı. 15 Temmuz’da askere “Evladım, ver o tüfeği, o benim malım” diyen vatandaş muhtemelen Evren Paşa’nın tavrını hatırlayan biriydi. Obama, “Demokrasi benim için bir vasıtadır. Otobüs gibi, tramvay gibi, varacağım durağa gelince inerim” dedi! İnanmadınız değil mi? Ama bizim toplumumuzda bu sözü beğenen çok insan çıkar. Ne var ki herkesin inmek istediği durak farlıdır. Ve işte bazıları daha sizin durağa gelmeden, kendi duraklarında inmeye kalkıyor!

ALMANYA’NIN İŞGAL ANAYASASI

Alman İçişleri Bakanı, Alman Anayasası’ndan hoşlanmadığını söyledi. “O anayasa işgal anayasasıdır” dedi. Merkel de Alman Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymadığını ifade etti. İnanmıyor musunuz? Bugün benim hiçbir dediğime inanmıyorsunuz. Böyle konuşursanız, bir gün de başkaları sizin sevdiğiniz mevzuatı beğenmez, sizin beğendiğiniz kanunlara saygı duymaz.

Fransız Başbakanı, “Bizim ordumuz, Fransız ordusu değil, Aziz Pol’ün ordusudur, bizim askerlerimiz için Fransız, İngiliz, Alman, Arap fark etmez. Onların kalbi sadece Hristiyanlıkla doludur” dedi. Sizi gidi inanmazlar sizi! Hatırlamıyor musunuz bizim Başbakanımızın “Bu ordu İbrahimî Milletin ordusudur, onun için Türk, Kürt, Arap, Çerkes fark etmez.” dediğini? Siz böyle söyler, başbakanı olduğunuz devletin kuruluş temellerini yıkmağa kalkarsanız, bir gün birisi de çıkar ve “Bu ordu İbrahim’in değil FETÖ’nün ordusudur. İbrahim eskide kaldı, FETÖ diridir ve iridir.” deyip tepenize biner.

Demokrasinin vazgeçilmez kurumları siyasî partilerdir. Ve siyasî partilerimiz demokrasiden tamamen vazgeçmiştir. Zaten bizdeki partiler demokrasinin kurumları değil, dahi liderlerinin kurumlarıdır. Hazır anayasayı ele alınmışken siyasî istikrara giden yolda bir adım daha atalım ve şu değişikliği yapalım: Partilere, aldıkları oy oranında milletvekili fişi verilir. Fişler, meclislerdeki oylamalarda kullanılır. Fişlerin oylamalarda nasıl kullanılacağına parti liderleri karar verir.

Bu teklifin getireceği istikrar, sükûn ve bütçede sağlayacağı tasarruf büyüktür.

Bu adımdan sonra atılacak ikinci bir adım daha kalıyor. Bin imza da getirseniz genel kurulu toplamayacağım diyen liderimiz ilham etti: Parti genel kurullarında oy kullanacak delegelerin tamamını liderler bizatihi temsil ederler. Delegelerin genel kurula katılmalarına, hatta delege diye seçilmelerine gerek yoktur. Genel kurul, parti başkanı ve seyircilerle coşku içinde açılır, başkan açılış konuşmasını, ardından kapanış konuşmasını yapar ve genel kurul ihtişam ve barış içinde sona erer.

Anayasa değişiklik tekliflerimin, demokrasimizin ve ülkemizin mevcut durumunda pek büyük bir değişiklik yapmayacağı aşikârdır. Bu değişikliklerin yapıldığı gün, ne kimse sokağa çıkıp lehte veya aleyhte tezahürat yapacak, ne borsa ne de döviz fiyatlarında ciddî hareketler olacaktır. Sağlanan istikrarın fark edilmesiyle ekonomimizin ve kredi notumuzun yukarıya yönelmesi beklenir.

HÜRRİYETSİZ DEMOKRASİ

Şaka bir yana, siyasilerimiz de ve genel olarak entelektüelimiz de demokrasiye sadece sözde inanmaktadır. Belki demokrasiye değil de seçime, biraz daha çok inanmaktayız. Bilhassa sandıktan biz çıkmışsak ve yine bizim çıkmamız ihtimali kuvvetliyse... Anayasal demokrasiye, onun ayrılmaz unsurları olan kanun hâkimiyetine, kuvvetler ayrılığına, devletin temeli olan adalete pek de o kadar inanmıyoruz. Onlar kendilerine bir hâkim bulmuşlarsa, bunlar da bir yerde kendilerine göre başka bir hâkim bulurlar… Böyle demokrasiler aslında demokrasi değildir ama illâ demokrasi diyecekseniz Ferid Zekeriya’nın tabirini kullanın bari: Hürriyetsiz demokrasi.

O çok sevdiğimiz demokrasi, partilerde ayaklar altına alınırken sesimiz çıkmamaktadır. Demokrasinin İslam’ın bir parçası olmadığı, hadi onu geçtik, İslam’a aykırı olduğu dillendirilirken demokratik devletimizin hiçbir kurumu- Diyanet dâhil- çıtını çıkarmamaktadır. İnsanlar, demokrasiyi savunmanın dine aykırı olduğuna inanmaya başlamaktadır— ve itiraz eden de yoktur. Tabi devletimizin de İslam’a aykırı olduğu zımnen kabul edilmektedir.

Zaten demokrasi eşit insanlardan meydana gelmiş toplulukların işidir. Halbuki biz biliyoruz ki bizim halkımızın yarısı kâfirdir, sarhoştur, köpekleriyle yatarlar, Fatiha’yı bile bilmezler ve içlerinde çok miktarda hain vardır.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir