Görüşler

Sertaç Canalp Korkmaz yazdı: Şehir savaşları neden zor?

Sertaç Canalp Korkmaz yazdı: Şehir savaşları neden zor?

ORSAM Araştırmacısı Sertaç Canalp Korkmaz, Orta Doğu’da terörün yeni zemini kentsel alanları ve mücadelenin zorluklarını kaleme aldı.

SERTAÇ CANALP KORKMAZ

Artan dünya nüfusu ve kentleşme oranları dikkate alındığında güvenlik uzmanları yakın gelecekte yaşanacak çatışmalarda kentsel alanların öne çıkacağını önemle vurgulamaktadırlar. Bu yüzden ordular, yaşanmış çatışmalardan ders alıp hem teçhizatlarını hem de talimnamelerini gelecekteki çatışmalar için güncellemektedirler. Talimnameler her ne kadar ordular için önemli olsalar da askerin sahada çarpışmaya girdiği coğrafya ile talimnamelere konu olan coğrafya arasında zaman zaman farklılıklar bulunabilmektedir. Çünkü öngörülemezlik ve bilinmezlik gibi etkenler her çatışma ortamını nev-i şahsına münhasır hale getirmektedir.

TERÖRİSTLER SİVİLLERİ KULLANIYOR

Kırsal alanda yürütülen hemen hemen her türlü savaşta ordulara sağlanan yakın hava desteğinin kentsel alandaki savaş şartlarında yok denecek kadar azalması ve hatta imkânsız hale gelmesi sahada ilerleyen piyade güçleri açısından ateş desteğinden yoksun olma anlamına gelmektedir. Yakın hava desteğinin kullanıl(a)mamasının birinci sebebi bölgede yoğun insan nüfusunun bulunmasıyken ikinci sebebi de teröristlerin nasıl bir silah envanterine sahip olduklarının net olarak bilin(e)memesidir. Çünkü kentin sokaklarında ve caddelerinde operasyon yürüten askerlere destek sağlayacak olan helikopterlerin açık hedef haline gelmeleri ihtimal dâhilindedir. Ayrıca kentsel alanlarda çatışma kısa mesafelerde meydana geldiği için sahadaki güçlerin yakın hava desteğinin dost ateşine maruz kalma tehlikesi de bulunmaktadır.

Kentsel alanda var olan yoğun sivil nüfus, teröristlerin sivillerin arasına karışarak bu ortamdan yararlanmasına neden olurken güvenlik güçlerinin işini de dost-düşman ayrımı yapma noktasında zorlaştırmaktadır. Bu noktada ise istihbarat ve hedef tespit/teşhis mekanizmasının kesintisiz işlerliği öne çıkmaktadır. Kentsel alandaki operasyon coğrafyası siviller ile iç içe bulunduğu için vurulması gereken hedefin çok iyi tespit edilmesi gerektiği aşikârdır. Eğer içeride yerel bir temasınız ya da kendi saha elemanınız (insan istihbaratı) yoksa operasyon coğrafyasına dair istihbarat akışından mahrum kalabilirsiniz. Bunu da operasyon coğrafyası üzerinde uçuracağınız insansız hava araçları (İHA) veya keşif uyduları ile telafi etmeye çalışabilirsiniz ancak bunun da size taktik bağlamda bir istihbarat sağlayacağını unutmamanız gerekir. Ayrıca DAEŞ ile mücadele sürecinde de görüldüğü üzere, yüz milyonlarca dolar harcayarak uzaya gönderdiğiniz uydunuzun sıradan bir otomobil veya kamyon lastiğinin yakılması sonucunda ortaya çıkan yoğun siyah duman nedeniyle zaman zaman görüntü alması engellenebilmektedir. Bu yüzden, operasyon coğrafyasında istihbarat için sadece teknolojiye güvenmek de iyi bir çözüm değildir.

Kentsel alanda teröristler sivillerin arasına karışırken güvenlik güçlerinin dost-düşman ayrımı yapması da zorlaşıyor.

Hâlihazırda Suriye’de devam eden çatışma süreci iç savaş olarak ortaya çıkmış ve günümüzde farklı aktörlerin yer aldığı bir sürece dönüşmüştür. Çatışmalar hem kırsal hem de kentsel alanda meydana gelirken yaşanan çatışma sürecinin özellikle asimetrik ve hibrit seviyelerde cereyan ettiği görülmektedir. Savaş alanındaki aktörlerin sahip olduğu savaş teknolojisi ise savaş alanını şekillendirme noktasında oldukça önemli bir değişken haline gelmiştir. Suriye’nin kuzeyinde Ayn el Arab’ta yaşanmış olan çatışmaları, sürmekte olan Fırat Kalkanı Harekâtı’nı ve El Bab Operasyonu’nu, DAEŞ’e karşı Musul’da yürütülen mücadele sürecini ve muhtemel Rakka Operasyonu’nu dikkate aldığımızda kentsel alanda savaş meselesinin Orta Doğu’daki savaş alanında yaşanan dönüşümü anlamamız açısından önemli olduğu görülmektedir.

KOALİSYON GÜÇLERİNİN ROLÜ

Fırat Kalkanı Harekâtı çerçevesinde, 9 Aralık 2016 tarihinde, TSK destekli ÖSO güçlerinin harekete geçirilmesiyle başlayan, El-Bab’ın DAEŞ’ten kurtarılmasına yönelik operasyon hâlâ devam etmektedir. El-Bab’ın alınması durumunda Suriye topraklarındaki DAEŞ varlığı ülkenin doğusunda sıkışıp kalacaktır. El Bab operasyonunda 500’den fazla DAEŞ mensubu öldürülürken 600’ü aşkın el yapımı patlayıcı (EYP) etkisiz hale getirilmiştir. Operasyonun hâlâ devam etmesinin ve bu yazının kaleme alındığı tarih itibarıyla El-Bab’ın henüz alınamamış olmasının başlıca sebepleri ise kentteki yoğun sivil nüfus, bölgedeki kötü hava şartları, koalisyon hava kuvvetlerinin destek vermemesi, ABD’nin Rakka Operasyonu’nu bahar aylarına ertelediğini duyurmasıyla birlikte Rakka’dan El-Bab’a destek amaçlı gelen yeni DAEŞ unsurları ve El Bab’taki yoğun sivil nüfus nedeniyle TSK’nın insani hassasiyetleri üst düzeyde tutarak operasyonu sürürüyor olmsı  şeklinde sıralanabilir.

Kentteki sivil nüfus hem TSK birliklerinin ateş desteğini kısıtlamakta hem de ÖSO güçlerinin ilerleyişini yavaşlatmaktadır. Kentteki sivil nüfusu kendisi için önemli bir kalkan olarak gören DAEŞ, geçtiğimiz günlerde kentten kaçmaya çalışan 30 sivili de öldürmüştür. Ayrıca operasyon sahasından yansıyan karelere bakıldığında terör örgütü tarafından kullanılan EYP’lerin oldukça profesyonel şekilde hazırlanıp yerleştirilmesi piyade güçlerinin ilerleme hızını yavaşlamaktadır.

Diğer taraftan Irak’ın güvenlik güçleri ve peşmerge tarafından yürütülen Musul Operasyonu ise El Bab Operasyonu’ndan daha farklı bir görüntü arz etmektedir. Musul, tarihi açıdan derin bir geçmişi olan büyük bir yerleşim yeri olarak karşımıza çıkarken sahip olduğu coğrafyayla da kente girecek güçler için oldukça zorlu bir savaş alanı teşkil etmektedir. Daralan sokaklar, kenti ikiye ayıran nehir ve yaklaşık iki buçuk yıldır kontrolü elinde tutan DAEŞ’in kenti avucunun içi gibi biliyor oluşu, başlıca zorluklar olarak sıralanabilir. Ayrıca DAEŞ’in kenti uzun bir süredir elinde tutuyor olabilmesini az bir oranda da olsa yerel nüfustan aldığı desteğe bağlamak mümkündür. Çünkü sivil nüfus arasından DAEŞ’e yönelik en küçük destek bile mücadele sürecini zorlaştırmaktadır.

El Bab’ın alınması durumunda Suriye topraklarındaki DAEŞ varlığı ülkenin doğusunda sıkışıp kalacaktır.

Diğer yanda ise Irak Ordusu’nun kentsel alanda operasyon yürütebilecek eğitime ve teçhizata sahip olmayışı önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar Irak Ordusu’nun kentsel alanda savaş konusuna dair gerekli eğitimi aldığı söylense de ABD’li bir komutanın “Irak Ordusu’nun operasyon esnasında kentsel alanda savaşı öğrenmeye başladığını” belirten açıklamasını ve aynı Irak Ordusu’nun 2,5 yıl önce geri çekilerek Musul’u DAEŞ’e teslim ettiği süreci unutmamak gerekir. Musul, sahip olduğu 1 milyonu aşkın nüfusuyla DAEŞ’e karşı mücadelede ciddi bir insani tehdit yaratmaktadır. Kentin 10 Haziran 2014 günü DAEŞ’in kontrolüne geçmesi ve DAEŞ’in eline geçtikten sonra da Ebubekir el-Bağdadi tarafından 4 Temmuz 2014 günü halifeliğin ilan edildiği yer olarak öne çıkması, Musul’un DAEŞ tarafından neden şiddetli bir şekilde savunulduğunu açıklamaktadır. Şimdiye kadar devam eden çatışmalarda ise 2 binden fazla DAEŞ mensubu terörist öldürülürken Irak tarafının ise 5 binden fazla askerini ve milisini kaybettiği söylenmektedir. Musul’da hâlihazırda sürmekte olan operasyonun henüz Musul kent merkezine ulaşmamış olmasına rağmen her iki tarafın vermiş olduğu kayıpların oldukça yüksek olması yaşanan çatışmanın şiddetini anlamak açısından önemlidir.

ASİMETRİK GÜVENLİK ORTAMI

Orta Doğu coğrafyasında asimetrik karaktere sahip olan politik ve güvenlik ortamının TSK tarafından dikkate alınıp ona göre hazırlık yapılması gerekliliği, 21. yüzyılda Orta Doğu coğrafyasında gerçekleşen pek çok savaşta ve çatışmadan sonra açık bir olgudur. Çünkü bölge ülkelerindeki kentsel alanlarda yaşanan nüfus artışı, radikalleşmeyi tetikleyici unsurlar olan çatışma ortamları; bölge ülkelerinin sosyal, kültürel ve ekonomik durumları, eğitim seviyesi, işsizlik rakamları, kırılgan devletler ve küresel terörizm endekslerinde Orta Doğu ülkelerinin mevcut sıralamalarının düşüklüğü gibi parametreler göz önüne alındığında Türkiye’nin yakın havzasında ortaya çıkacak olan çatışmaların nasıl bir altyapı üzerinde ve ne tür bir coğrafyada meydana geleceği de şekillenmektedir. Muhtemel çatışmaların ve bu muhtemel çatışmalara yönelik gerçekleştirilebilecek insani müdahalelerin veya üçüncü devletlerin bölgede yaşayan vatandaşlarını kurtarmak için yapacağı tahliye operasyonlarının da kentsel alanlarda gerçekleşeceği artık göz ardı edilemez bir realite haline gelmiştir.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir