Görüşler

Prof. Dr. Ramazan Gözen yazdı: 15 Temmuz’u püskürten sivil inisiyatif nasıl doğdu?

Prof. Dr. Ramazan Gözen yazdı: 15 Temmuz’u püskürten sivil inisiyatif nasıl doğdu?

Darbeler Türkiye’sinin halkı bugün 15 Temmuz’a nasıl engel oldu? Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Ramazan Gözen, bu sorunun yanıtını devlet ve toplumun dönüşümü bağlamında kaleme aldı.

PROF. DR. RAMAZAN GÖZEN

“Her musibet bin nasihatten evladır” atasözümüz, bu kadar büyük yıkım doğuran 15 Temmuz darbe girişimi için de kullanılabilir. Kritik ve sancılı olaylar, insan yaşamında olduğu gibi devlet ve uluslararası ilişkiler dönüşümlerinin göstergesi ve habercisi olabilir. Türkiye’nin darbeler tarihi açısından bakıldığında, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığı ve bu başarısızlığa yol açan faktörler, Türk devlet geleneğinde ve yapısında yeni bir durumu açığa çıkarmıştır. Bu yeni durumu anlamak için, öncelikle Türkiye devlet yapısının nasıl darbeci olduğunu, ardından da 15 Temmuz darbe girişiminin niçin başarısızlıkla sonuçlandığı açıklamaya çalışacağım.

Türkiye devlet geleneği, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma döneminden Cumhuriyet’in kuruluşuna ve Soğuk Savaş sonrasına kadar üç dönemde yukarıdan aşağıya bir ulus-devlet inşasına şahit olmuştur. Yukarıdan aşağıya ifadesinden kastım, devleti kontrol eden hakim güçlerin ya da yüksek siyaset kadrolarının devletin oluşumunda etkin ve belirleyici konumda olması ve sivil toplumun bu sürece edilgen ve etkilenen olarak müdahil olmasıdır. Bu oluşumun başat aktörleri olan askeri ve sivil bürokrasi, siyasal projeleri ve ideolojiyi ya radikal devrimler yoluyla ya da bunların beklendiği kadar işlemediği durumlarda devlet gücünü kullanarak empoze etmişlerdir. Devrimler ve askeri darbeler, ya toplumun bastırılması ya da zoraki benimsetilmesi yöntemleriyle ve dönemsel kurgularla hayata geçirilmiştir. Sürekli devrim ve akültürasyon süreçlerinin belli zamanlarda darbeler yoluyla tahkim edilmesi, jakoben tabirle “yoldan çıkmış toplumun devleti ele geçirmesini” engelleme yöntemi olarak kullanılmıştır. Bu açıdan bakıldığında darbeler, yukarıdan aşağıya devletleşme sürecinin sigortaları olarak görülmüş; diğer yandan toplum bu süreci hayatın bir parçası gibi normal algılamak zorunda kalmıştır.

Bu sürecin özetle üç dönemde yapısallaştığını söyleyebiliriz: Birincisi, 1908 Devrimi ve sonrasında Osmanlı Hanedanlığı’nın İttihat Terakki Partisi’nin askeri gücü ve ideolojisi altına girmiş olmasıdır. Kimilerine göre aslında Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı 1908 askeri darbesi, Osmanlı çokuluslu devletinin tek-tipleştirilmesi sürecinin başladığı, dolayısıyla devlet gücünün toplumsal yapıya ideoloji giydirmeye çalıştığı sürecin başlangıcıdır. Bu süreç, dış politika felaketlerinin en büyüğü olan Birinci Dünya Savaşı sonunda başarısızlıkla sonuçlanmış ama sona ermemiştir.

Devlet ideolojisinin toplumu “uluslaştırma” projesinin yeni adı, ikinci dönem olan Türkiye Cumhuriyeti’nin jakoben politikaları olmuştur. Ulusal egemenlik adına “devletin egemen, toplumun edilgen” olduğu bir uluslaşma süreci uygulanmıştır, ta ki İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni şartlar doğuncaya kadar. 1950’de Demokrat Parti hareketi, Türk (hatta İslam) tarihinde ilk kez toplumun kendi yöneticilerini seçerek yönetime dahil ve ortak oldukları sürecin kapılarını araladı. Ancak bu da uzun sürmedi ve bizzat Demokrat Parti öncülüğünde girilen yeni bir uluslararası yapının oluşumu ile yeni bir şekil aldı.

Türkiye’nin NATO üyeliği, her ne kadar güvenlik ve Batılılaşma açısından ciddi kazanımları olsa da devletin militerleşmesi ve yukarıdan aşağıya etkinleşmesinde çok daha büyük bir rol oynadı. Türkiye artık uluslararası stratejilere göre şekillenen bir devlet olmaya doğru hızla adım attı. NATO’nun komünizm tehlikesine karşı “yeşil kuşak” projesinin gerçekleşmesi sürecinde Türkiye, dış politikada NATO eksenli politikalara imza atarken, iç politikada da devletin NATO üyeliğini garanti altına alacak iç yapılanmalara gitti. İşte bu süreçte, devlet içinde yeni bir askeri ve ideolojik düzen ortaya çıktı. Bu düzenin temel dinamiği, devletin tehdit olarak gördüğü sadece komünistleri değil aynı zamanda İslamcıları da sistemin dışında tutmaktı. Elbette ki burada ana tehdit, toplumun tüm Müslümanları değil, devleti ele geçirmeye çalışan siyasal İslam’dı. Ne zaman ki, komünistler ve siyasal İslamcılar kendi kimlik ve siyasetleri ile iktidar olmaya çalıştılar, darbeler sigorta görevini yerine getirdi. Bunun en son halkası 28 Şubat askeri darbesiydi ki, darbe geleneği açısından ilk kırılma noktasıydı; çünkü artık doğrudan değil dolaylı –postmodern- darbe yapılmıştı. 28 Şubat aynı zamanda doğrudan NATO eksenli bir darbe değil, NATO’nun büyük patronu ABD içindeki bazı kurum ve klikler ile Türkiye içindeki bazı grup ve klikler arasındaki bir dayanışmanın ürünüydü. Her ne kadar bu dayanışmaya Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir komuta hiyerarşisi dahil olsa da asıl gücün 2. kademedeki komutanlar olduğu biliniyor.

Daha önemli olan nokta, önceki darbelerin ne kadar etkili olduğu tartışması bir yana, 28 Şubat darbesinin kesinlikle başarısız olması; kısa vadede ciddi sonuçlar doğurmuş olsa da orta ve uzun vadede asıl tehdit gördüğü toplumsal iradenin bir formu olan muhafazakarların/dindarların AK Parti ile iktidar olmasını önleyememesidir. AK Parti’nin özellikle 3. dönemde (2010 sonrası) toplumun büyük desteği ile devletin dönüşümünde söz sahibi olmasının önüne geçememiştir. AK Parti’nin doğruluğu ve/veya yanlışlığı tartışmaya açık olsa da izlediği iç ve dış politikalar sonucu elde ettiği yüzde elli civarındaki desteğiyle ortaya çıkan yeni devlet yapısının oluşumuna engel olamamıştır. Diğer bir ifadeyle toplumun yoldan çıkıp devleti dönüştürmesi, 28 Şubat’ın bir hediyesi midir, yoksa başarısızlığı mıdır ayrı bir tartışmadır. Tartışmaya açık olmayan bir gerçek şu ki, yüzyıldır gerçekleşmeyen bir şey olmuş ve toplumun büyük bir kesiminin desteklediği AK Parti iktidarları, devletin darbe geleneğini de sarsmış veya etkisizleştirmiştir.

Buradan varmaya çalıştığım nokta, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlık nedenlerini ortaya koymaktır. Elbette ki bu başarısızlığın birinci ve en büyük faktörü, siyasal irade öncülüğünde sivil toplumun direnmesi ve sivil siyaseti desteklemekte ısrar etmesidir. Ama ben burada sivil toplum kavramı ile sadece AK Parti’yi destekleyen halkı kastetmiyorum. Daha geniş anlamda sivil toplumun 2000’li yıllarda Türkiye’nin geçirmiş olduğu büyük dönüşüm sonucu kazandığı dinamikleri kastediyorum: Özellikle küreselleşme dinamiklerini, dünyayla entegre olmuş ekonomiyi, yerel/küresel hedefleri olan medya sektörünü, küresel köyün iletişim ağı sosyal medya kanallarını, dar mezhep veya cemaat veya etnik hesaplarını zorbalıkla dayatmak isteyenlere karşı duran bilinçli vatandaşları, çıkarlarının ve değerlerinin sürekliliği sivil yönetimlerin istikrarına bağlı olan sermaye gücünü, özgürlüğüne ve kimliğine düşkün sade bireyden medya çalışanlarına; akademisyenlerden işgücüne kadar geniş sivil tabanı ve artık önemli bir güç haline gelen her kesimden siyasal çıkar gruplarını kastediyorum. Tüm bu sivil güçler, Türkiye’nin yeni bir askeri darbe sürecine girmesinin kendilerine ne kadar büyük tahribat yapacağının farkındadır. Tüm bunların yanında bir faktörü zikretmezsek büyük bir hata yapmış oluruz: Avrupa Konseyi ama özellikle AB’ye üyelik sürecinde öğrenilmiş, kazanılmış ve tadına varılmış demokrasi, temel hak ve özgürlükler, piyasa ekonomisi ve sivil hukuk yönetişim değerleri. Yoksa, 28 Şubat’tan kurtuluşta hayati bir rol oynayan Kopenhag Kriterleri, bugünler için yararlı olmayacak da ne zaman olacaktı?

Sonuç olarak; küreselleşen, AB’yle üyelik müzakereleri yürüten, dünya ile senkronize olmuş Türkiye sivil toplumuna karşı askeri darbe yapmak artık o kadar kolay değildir ve olmayacaktır. Sivil toplum, askeri darbe musibetinden çok şey öğrenmiştir ve bin nasihate ihtiyaç yoktur.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir