Aylan’ın ruhu ‘sahneye vurdu’

Aylan’ın ruhu ‘sahneye vurdu’

Mültecilerin dramını yansıtan ‘Yuva’ oyunundaki performansıyla ‘En Başarılı Kadın Oyuncu’ ödülü alan Özlem Zeynep Dinsel, en zor rolünü anlattı: Canlandırdığım Seda karakterinin çaresizliğini hissedip ona hayat vermek beni çok zorladı. Rolü içselleştirebilmek için dünyayı sarsan Macaristan’daki mülteciye çelme videosunu izledim.

RÖPOTAJ: İNCİ DÖNDAŞ

Günümüzde dünyanın en önemli sorunu mülteci ve göçmen meselesi tiyatro sahnesinde de hatırlatılıyor. Sami Berat Marçalı’nın yönettiği ‘Yuva’ adlı oyunda Bora Akkaş, Erol Ozan Ayhan, Özlem Zeynep Dinsel, Saim Karakale rol alıyor. Bu dört  kişi bir ülkede ama kimse o ülkenin vatandaşı değil, ikisi göçmen, diğer ikisi mülteci. Göçmenler uzun süredir orada yaşıyorlar ama kendilerini oraya ait hissetmiyorlar, mülteciler ise batan bottan kıyıya kadar yüzen iki kardeş... Önümüzdeki sezon da bu oyun devam edecek bu oyunda rola alan Özlem Zeynep Dinsel, başarılı performansıyla Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu seçildi. Aslında gazetecilik okuyan ama tiyatroya gönül verdiği için sonrasında oyunculuk eğitimi alan Dinsel ile konuştuk...

18-06/18/manset-copy-1529272288.jpg

Tiyatrocu olmaya nasıl karar verdiniz? 

Buna karar verdiğim zamanı hatırlamam pek mümkün değil. Çocukluğumdan itibaren sanki bu mesleği hep seçmiş gibi hissettim. Annem ve babam tiyatroya ilgilenirdi, bizi çocukken oyun izlemeye götürürlerdi. Lise çağında gazetecilik okumaya karar verdi. Acaba konservatuvarda okumaya cesaret mi edemedim bilemiyorum. Kıbrıs’ta gazetecilik okudum. Mezun olduktan sonra İstanbul’a döndüm ama gazetecilik yapmadım. Uluslararası bir firmada ön lobide çalışıyor, akşamları ise oyunculuk kurslarına katılıyordum. Oyunculuğu meslek olarak yapmaya karar verdim ve Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyunculuk okudum. 2010 yılında mezun olduğumdan beri hep tiyatro yapıyorum. 

18-06/18/manset-copy-1529272324.jpg

‘Yuva’daki Seda rolü için size nasıl teklif geldi? 

Oyunun yönetmeni Sami Berat Marçalı’yı gıyabında tanıyor, oyunlarını biliyordum. Geçen yıl yaz tatilindeyken bana telefon açtı ve yazdığı bu oyunu sahnelemek istediğini söyledi. Beni okuma yapmaya davet etti ve birbirimizden memnun kaldık. 

Bu rolde sizi çeken neydi?

Seda’nın çok çaresiz bir durumda kalmasına rağmen güçlü bir karakter olması çekti. Hayatta kalabilmek için kendi ülkesinden, ölümden kaçıyor; yurdunu, yuvasını bırakıyor. Bu, trafikte bir yere yetişemediğinde hissettiğin çaresizliğe benzemiyor. 20 küsur kez oyunu oynadık, hala Seda’nın çaresizliğini anladığımı söyleyemem. Bunu ancak yaşayan anlar. Ayrıca ‘Yuva’nın konusu dünyanın gündeminde, vicdanımızı sarsıyor. Oyunda bu sorunun herkesin başına gelebileceğini anlatıyoruz. 

18-06/18/manset-copy-1529272348.jpg

Role hazırlanırkan bir mülteciyle empati kurmak, rolü içselleştirmek için nasıl bir yol izlediniz?

İzlediğimiz bazı videolar vardı. Örneğin Macaristan’da foto muhabirinin mülteciye çelme takması onlardan biriydi. Bunun gibi videoları tekrar tekrar izledik. Zaten metinde gelişen bir olay var, duyguları da metne yaymaya çalıştık. Bilmiyorum ne kadar yansıtabildik?

Özellikle siz oyunda çok öndeydiniz. Belki de seyirciye çaresizliği çok iyi hissettirdiğiniz için... 

Oyunda kardeşimin otizmli olup konuşamaması nedeniyle içinde bulunduğum durum beni çok çığırtkan, ağlayan ve bağıran bir karakter olarak diğerlerinden ayırıyor. Sesim çok yüksek perdeden çıktığı ve çaresizliği en çok anlatmaya çalıştığım için belki de göze batıyorum. Aslında rol dağılımı eşit. 

Epey de performans isteyen bir rol. Seda’yı ilk canlandırdığınızda ve sahneden indiğinizde ne hissetmiştiniz?

Uzun bir prova süresi geçirdik. Çok sık ve yorucu bir süreçti. Oynayacağım karakter benim yaşamadığım bir çaresizlik yaşıyordu. Onu anlayabilmek, o çaresizliği anlayıp canlandırabilmek beni zorlamıştı. Dolayısıyla bu sürecin sonunda oyunun premiyerini festivalde yaptığımızda seyircinin verdiği tepkiyle oyunu bambaşka şekilde anlamaya başlıyorsunuz. Seyirci, verdiği tepkiyle o uzun çalışma sürecinin gözünüzü kapattığınız ve fark edemediğiniz şeyleri fark etmenizi sağlıyor. Bu, bütün oyunlar için geçerlidir; sıkı bir prova sürecinin sonucunda oyunu seyirciyle tanışdırdığınız gün seyirci sayesinde oyunla tekrar tanışırsınız. 

Bu oyundaki performansınızla Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri’nde ‘Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu’ ödülünü aldınız. Bekliyor muydunuz?

Başlangıçta böyle bir şey bekleyerek yola çıkmıyorsunuz. Siz beklemezken etrafınızda ‘Kesin bununla bir ödül gelir’ diye yorumlar yapılıyor. Bu mantık yerleşmiş, sanki bu iş aslında bir ödül karşılığı yapılıyormuş gibi... Aslında öyle değil. Dolayısıyla bir beklenti içinde olmuyorsunuz. Sadece adaylar açıklandığında ‘Alabilirim de’ diyorsunuz. 

Ödülü aldıktan sonra hayatınızda bir şey değişti mi?

Hayatımda bir şey değişmedi ama oyunun seyircisi artmış, özellikle tiyatro camiasındaki kişilerin ilgisi artmış olabilir. ‘Ödül aldılar, bakalım ne yaptılar’ gibi bir merak gelişiyor çünkü. Bir değişiklik değil ama seni beğenen ve bu ödülü hak ettiğini düşünen kadar hak etmediğini düşünen insanlar olduğunu da fark ediyorsun. Hatta jürinin bile tamamının değil, çoğunluğunun oyunu alıyorsun. Dolayısıyla, ödülü alıp sevincini yaşadıktan sonra, hayatına ve mesleğine kaldığın yerden devam etmek en doğrusudur diye düşünüyorum. Elbette büyük mutluluk ama aynı zamanda, daha fazla sorumluluk almak, daha çok çalışmak adında da bir teşvik.

18-06/18/18krr02zeynep5-copy.jpg

Benden önce oynayanları izlemiyorum

Tiyatrodaki klasiklerde oyuncunun önünde bir örnek oluyor. Örneğin Leydi Macbeth’i pek çok kişi canlandırdı. Sizinki gibi bu tip oyunlarda ise rolü kendiniz çıkarıyorsunuz. Bu daha mı zor, daha mı avantajlı?

Öyle oyunlar da oynadım. Bundan iki sezon önce ‘Tek Kişilik Şehir’ adlı bir oyunda rol aldım. O oyunu yıllar önce Tilbe Saran, Köksal Engür ve Cüneyt Türel oynamıştı. Bu bizi endişelendirdi de bir yandan çünkü geçmişteki örnek çok başarılı. Hissettiğiniz kaygı, oyunu anlatabilmenin önüne geçebilir. Çünkü bizim mesleğimiz bir performans sanatından ziyade hikaye anlatma işidir. Hikayeyi seyirciye geçirme içgüdüsüyle yapılır. Tabii ki doğru anlatmak için iyi oynamak gerekir. ‘Yuva’ ise daha önce ABD’de daha önce oynanmış, YouTube’ta videoları varmış. Ama ben seyretmedim, etkilenmemek için seyretmem. Mesela Tilbe Saran’ı da izlememiştim. İzleseydim benim için daha zor olurdu. Çünkü eminim onu çok beğenecektim, yaptıklarım belki onun yaptıklarına kayacaktı. 

‘Yuva’ yurtdışında oynanacak mı? Eğer olursa Türkçe mi konuşacaksınız? 

Bu konuda gişimler var. Türkçe konuşmak benim için daha dikkat çekici olur çünkü seyirci benim söylediğimi anlamayacak. Bütün hikaye aslında dilini bilmediğiniz bir kişiyle iletişim kurmak. Biri hiç konuşamıyor, diğer ikisinin konuştukları dil farklı olduğundan birbirini hiç anlamıyor ama bir şekilde iletişim kuruyor. Seyirci beni anlamazsa eğer bakalım kendimi ne kadar anlatabiliyorum? 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN