Öyküdeki gereksiz yükler

Öyküdeki gereksiz yükler

Recep Seyhan’ın ‘Metal Çubukların Dansı’ öykü kitabındaki bazı hikâyelerde karakterlere uygun bir dil kullanılmamış, konular gereksiz ayrıntılarla uzatılmış, mekâna hiç önem verilmemiş. Kısaca Seyhan, nasıl bir tarz izleyeceğine hâlâ karar kılamamış. Fakat en önemlisi dile özen göstermeyip öykünün atmosferine uymayan ifadeler kullanmış.

18-04/20/kitabin-ortasindan.png

Bir edebî eserde, sözü gereksiz yere uzatmak, hatadır… Hele şiir ve öykü gibi, yoğun, “kısa metinler”de daha önemlidir dilde tasarruf. Ayrıca, öykünün atmosferiyle; yani zamanı, mekanı, karakterleri, hatta konusuyla dili örtüşmelidir.

Recep Seyhan “Metal Çubukların Dansı”nda dış dünyaya, sokağa, insanlar arasındaki ilişkilere, hatta doğaya açık bir yazar olarak çıkmaz okurun karşısına. Dünyaya genelde “marazî bir göz”le bakar. Karakterlerinin çoğu, psikolojik sıkıntıları, huzursuzlukları, vehimleri olan, sağlıklı ilişkiler kuramayan sorunlu kişilerdir… Nitekim “Cümle”, “İllet”, “Aynalar ve Perdeler”, “İskelede”, “Böyle Oldu İşte”, “Metal Çubukların Dansı”, “Gece İzleri” adlı öykülerde bu tür huzursuz ve içe dönük karakterleri görüyoruz. Meselâ “Cümle”de, bir cümlenin, önce bir kişide, sonra aile fertleri üzerindeki yıkıcı, huzursuz edici etkisi anlatılıyor ve böylece tüm öyküyü bunaltıcı bir atmosfer kaplıyor… “İllet”te bu kez, kendisiyle barışık olmayan, içindeki farklı bir benin istilasına uğrayan, bu nedenle yer yer saldırganlaşan marazî bir karakter göze çarpıyor. Aynı şekilde, “İskelede” adlı öyküde de, huzursuz, şizofrenik belirtiler gösteren bir karakter var. Ancak “İllet”, karakterdeki psikolojik gerilimi ve iç çatışmayı etkileyici bir biçimde dramatize etme bakımından daha başarılı. Hâsılı Seyhan, psikolojiye eğilimli. Ama psikolojik öykü, zor bir tarz. Çünkü bilinçaltına, insan ruhunun derinliklerine inmeyi ve tahliller yapmayı gerektirir. Üstelik psikolojik tahlil, öyküyü yavaşlatır… Ayrıca insanın iç dünyasını anlatmak için özel bir dile; hatta dilin parçalanmasına ve farklı anlatım tekniklerine ihtiyaç duyulur. Hasılı zor bir yol Seyhan’ınki. En büyük handikabı, öykülerin tarzı gereği, hayatla ve insanlarla temas yollarının kapalı olması!.. İnsanların başka “hâlleri”ne de yönelmeli bence. Öykülerdeki karanlık havayı atmalı, gergin atmosferi yumuşatmalı…

Kitaptaki “Taş”, yer yer gereksiz bilgilerle uzatılmasına rağmen, daha açık, daha düzgün bir öykü. Öyküde Anadolu’da bir köyde Dudu adlı yalnız bir kadınla taş arasındaki ilişki anlatılıyor. “Esrar Baba” ise klasik bir gelin-kaynana geçimsizliğini ele alan, üstelik sonunda “ahlâkî öğüt” vermeyi amaçlayan alışılmış bir öykü.

Kitabın son bölümündeki “Dağ Öyküleri”nde ise farklı bir tarzı deniyor Seyhan. Gerçeküstü, fantastik, masalsı figürlerle süslü, belli bir konusu ve sonu olmayan, çoğu kısa öyküler bunlar…

Bir bütün olarak bakıldığında, Seyhan’ın öykülerinde mekâna ve olaya hemen hiç önem vermediği, daha çok insanın iç dünyasına odaklandığı görülüyor. “Cümle” ve “İllet” bence diğerlerine göre başarılı. Ayrıca “Dağ Öyküleri”ndeki “Kayıp Güneş” öyküsü, fazlalıklardan arındırılsa, daha titiz örülse, daha örtük bir dil kullanılsa başarılı bir “Fetö öyküsü” olabilirdi. Bir de öykü, başlangıçta başka bir çizgide yürürken, aniden FETÖ ve darbe girişimi olayına evriliyor sanki… Ayrıca yer yer üzerine basarak söyleme ve açıklama ısrarı… Oysa ima, çoğu zaman açıklamaktan etkili!..

En nemlisi Seyhan, dile dikkat etmiyor, kimi kez gereksiz bilgiler veriyor. Meselâ “Taş”ta taşın ağırlığıyla ilgili bir paragraf (s. 62), “Mezra”da; “mezra, Osmanlı döneminde Rumların ekip biçtiği bir alan iken, Cumhuriyet’in hemen öncesinde 1913’lerde kardeş kavgası çıkarılıp…” (s. 101) şeklinde başlayıp devam eden uzun “mezra bilgileri”, “Gece İzleri”nde, s. 85-86’daki öykünün atmosferiyle ilgisi kurulamayan sinek tasviri. Bir de -sanki okura eski köy âdet ve yemekleri konusunda bilgi verircesine- tek tek sayılan yemek adları; “… Kadınge; işkefe, kül gömbesi, sac yağlısı, çörek, pağaç pişirme gibi şenlikli yiyecek ortamlarına davet eder, tarhana bulama, bulgur kaynatma gibi…” (s. 65) veya armut türleri; “… iklim şartlarına uygun armut türleri: cücük armut, arpuz armut, bodul armut, hümayun armudu, bıldırcın, manolaki, Tahirî, kraliçe, Belgrad armudu…” (“Mezra”, s. 101), ardından bir eşya sayımı; “İsfahan halısıyla kaplanmış iki divan; (…) duvar döşemesinde ise hilat, uzun bir atkı, geniş kollu bir harmani; (…) toprak çömlekler, buhurdanlar, rikdanlar, mürekkep kutuları; mini şişelerde su teresi, zencefil, zaf a otu, defne, karanfil, meyan kökü…” (“Esrar Dede”, s. 80) Yazının başında demiştim; öykü fazlalığı ve gereksiz bilgileri kaldırmaz!..

Bir de, atmosfere, karakterlere uygun dil kullanmama… Meselâ “Mezra”da olaylar, bir köyde geçer, hem de Cuma gününün tatil olduğu (s. 82), elektriğin olmadığı, ulaşımın at ve katır ile yapıldığı (s. 75) zamanlarda. Böyle bir köyde gelin Binnaz, kaynanasına “Hayırlı sabahlar anneciğim” (s. 81) diye hitap ediyor!. Bu köylü karı-koca, kaynananın sorunlarını kendi aralarında uzman bir psikolog (!) gibi şöyle tartışıyorlar:

“Bak! Bu konuyu kaç defa konuştuk! Genç yaşında dul kaldı. Sorunları var. Beni, sen dahil kimseyle paylaşmak istemiyor. Problemin özü bu!” (s. 78).

Sonuç: Seyhan, bu kitabında, öyküde nasıl bir tarz izleyeceğine hâlâ karar verememiş bence. Psikolojiye meraklı… “Dağ Öyküleri” ise başarısız; klasik ahlâkî öykülerle, masalsı, fantastik küçürek öykü karışımı metinler… “Cümle” ve “İllet” öyküleri diğerlerine göre daha iyi. Ama her şeyden önce dile özen göstermeli, yerel kelimelere, gereksiz bilgilere, öykünün atmosferine uymayan ifadelere yer vermemeli Seyhan.

18-04/18/ekran-resmi-2018-04-18-011634.png

Metal Çubukların Dansı
Recep Seyhan
Bilge Kültür Sanat
144 sayfa / 12 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN