‘Postmodern Zamanlar’da yaşamak

‘Postmodern Zamanlar’da yaşamak

Sevgili okur!İnsanın içi, öylesine derin bir yer ki; bazen en dipten çıkıp geliyor kelimeleri kuyunun. Bir kırmızı sardunya açmış; baharın ilk günü, bak şuracıkta. Pencereden gördüğüm göğün yüzü pırıl pırıl. Öylesine duru bir mavi ki bu; insana bütün tasasını, kederini, hüznünü unutturacak cinsten. “Dünya aslı olmayan taklitlerden, imgelerden, gölgelerden oluşmaktadır” diyordu yazar. Durdum. Düşündüm. İmge. Gölge. Ve bir hayalin izinde…

MERVE KOÇAK KURT: İLK-İM

Sevgili okur!

İnsanın içi, öylesine derin bir yer ki; bazen en dipten çıkıp geliyor kelimeleri kuyunun. Bir kırmızı sardunya açmış; baharın ilk günü, bak şuracıkta. Pencereden gördüğüm göğün yüzü pırıl pırıl. Öylesine duru bir mavi ki bu; insana bütün tasasını, kederini, hüznünü unutturacak cinsten. “Dünya aslı olmayan taklitlerden, imgelerden, gölgelerden oluşmaktadır” diyordu yazar. Durdum. Düşündüm. İmge. Gölge. Ve bir hayalin izinde…

Ne/ler yazılabilir?

Yazarken, bir dolu kavram uçuşuyor zihnimde. İlki de “farmakon” bu sefer. “Yazarın, kendi dilinin hapishanesinden edeceği mevzubahis firar, Deleuaze’ün yazara sunduğu ilaç, yani farmakondur. Sunulan ilacı almak, yani yazmak ise, hem sıhhat ve nekahet hem de teslimiyet, feragat ve acı çekmektir.” Altını çizdiğim bir cümle daha var kitaptan: “Düzensiz hareketin, dalgalanma, değişim ve dönüşümün ‘mekânı’ olan kalp, bu haliyle hem deva hem de zehrin kendisi olan farmakondur.”

Düşündükçe, düşündükçe, yeni ufuklar açılıyor önümde. Postmodern: Felsefe, Edebiyat, Nekahet… Önce isme dalıyorum. Bir kitabı sevmek, önce isminden mi başlıyor ne? Sonra kapağa dalıyorum. Sade, şık, zarif… Abdullah Başaran’ın ilk kitabı bu. Dedalus Kitap’ın okura armağanı. “Modernlik tedrici ilerlemeyi esas alır, postmodernlik ise sürekli değişimi” diyen yazarın öz geçmişine bakıyorum. Doğup büyüdüğü Ankara’da ilahiyat (2006-2010), New York’taysa çağdaş sanat ve felsefe eğitimi almış. Aradaki boşlukları dergilerle, çevirilerle, makalelerle… doldurmuş sanki. Hermenötik, postmodern felsefe, edebiyat teorilerine katkılarda bulunmuş. Hâlen doktora çalışmalarını da Stony Brook Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde hermenötik ve fenomenoloji alanında sürdürüyor. Bu kitap ise başta Post Öykü dergisi olmak üzere, ilk hâlleri 2014-2017 yılları arasında çeşitli yerlerde yayımlanan ya da sunulan yazılardan oluşuyor.

‘Postmodern Zamanlar’ başlıklı kitabın sunuş yazısını Ömer Osmanoğlu kaleme almış. “Girizgâh: Bir Tavır Olarak Postmodern” yazısıyla da açılışını yapmış yazar. Gadamer, Baudrillard, Derrida, Guattari, Deleuze isimleri havada uçuşuyor. Kitap, ilgilisine heyecan verici bir okuma serüveni vadediyor. Heidegger’in anlamını genişlettiği metafiziğin, teknikten mantığa, idealizmden realizme örülü büyük bir heyula olduğundan dem vuruyor yazar. Baudrillard’ın diliyle “Kültür endüstrisi, gerçekliği yok ederek her şeyi bir imge ve simülasyona dönüştürmüş ve gerçekliğin yerine geçen hiper-gerçekliği topluma yutturmuştur.” diyor. ‘Modern sanat’ denince akla gelen ilk öykününNew York’un iki dünya savaşı geçiren, o yorgun Avrupa’dan sanatı ç/alması hikâyesi olduğunu vurguluyor. Kitaptaki diğer başlıklar da hayli dikkat çekici: “Post-Öykü: Öykünün Sonuna Tanıklık Etmek”, “Avangard, Postmodernizm, Postmodernlik”, “Postmodern Dönemde Din, Ateizm ve Köktencilik”, “Edebiyat ve Nekahet”…

Bazı satırlar zihinsel bir seksek turnuvasıdır okur için: “Postmodernlik ise insanoğluna yeni ve daha iyi değerler sunan emperyalist bir ideolojiden ziyade Lyotard ile üstanlatıların çözülmesi, Derrida ile yapısökümü, Gadamer ile ufukların kaynaşması, Rorty ve Vattimo ile düşüncenin zayıflatılması, Deleuze ile Platonculuğun altüst edilmesi, Levinas ile başkasına yönelik müsamaha, Ricoeur ile ben’in geri çekilmesi, Hassan ile çoğulculuğun hakimiyeti ve Jencks ile olumlu bir melezleşmeden ibarettir. Bu yüzden postmodernliğin simgesi, modernliğin papası Le Corbusier’in dümdüz binaları yerine tam bir kaleydoskoptur.”

Bir konuyla ilgili olmak gerekmiyor okurken. O konuya ilgili duymak yeterli okumaya başlamak için. Bu kitap bana öyle geldi. İyi geldi; tam da Eliade’nin ‘İmgeler ve Simgeler’ini bitirmeye çalışırken... Kadim zamanlarda büyüsel anlamları olan birçok şeyin –mesela deniz kabuklarının, incilerin ve istiridyelerin– postmodern zamanlarda pek bir kıymetiharbiyesinin kalmayışının sebeplerini fark ettim böylece. Bu taraftaki yazar, o taraftaki okur, şu taraftaki okur-yazar olarak…

Yaşantımızı güzelleştiren sadece s/imgeler değil elbet sevgili okur; şiir de var öykü de roman da düşünce de… Edebiyatın en büyük çabası sınırlı kelimelerle sınırsız düşlere yelken açma isteği değil midir? “İnsan, ancak hakikati kavramadaki acziyetinin farkına vardıkça yorum özgürleşir. Yorumun özgürleşmesiyle hakikatin tecellisidir.” Sınırların boyunduruğundan kurtulmak için yorumun özgürleşmesine ihtiyaç yok mudur?

Bu kitabı okuduktan sonra artık şunu daha iyi biliyoruz: “Modern tarih yazımı, Annales ekolüyle büyük değişime uğramış, Lyotard ve Ricoeur’ün teorileriyle tarih gerçekliğin vesikasından ziyade zamanın fragmanlaştığı, tekil ve kesik kesik bir anlatıya dönüşmüştür. Tarihin ve tarihi olayların güçlüden yana bir egemenlik aracı olarak kullanılması, alternatif ve mikro-tarihlere yoğunlaşan postmodern tarih yazımıyla zayıflatılmış olur. Artık azınlıkların, arka planda kalanların, ezilenlerin, küçük insanların, kitabın, paranın, rüyaların tarihini, hikâyesini (de) dinliyoruz.”

“Başkasının Hikâyesi”nin bulunduğu bu kitapta biz de kendimizden birçok şey bulacağız. Okurken. Yazarken. Daima esenlikle…

18-04/18/ekran-resmi-2018-04-18-015739.png

Postmodern:
Felsefe, Edebiyat, Nekahet /
Abdullah Başaran  Dedalus
190 sayfa / 15 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN