Kimler İsmet Özel’i anlayamaz?..

Geçen hafta, İsmet Özel’in hemen herkesçe görünen yönüne; ‘kendine has diline ve düşünme tarzı’na işaret etmiştim. İşte o ‘yaban düşüncesi ve dili’ nedeniyle Özel’in şiiri ve nesirleri, kapısını herkese açmaz. Bir konuşmasında da söyler bunu; “Benim şiirimi seven çok, ama anlayan az” der. Çünkü müstahkemdir kapıları. O kapılardan ancak, tâbir caizse “üstün idrak sahibi” olan imtiyazlı okurlar girebilir. Yani “kıl Türkler”e , “konuşulabilir Türkler”e, “duyguları paketlenmiş” ve “tecime elverişli” bedenlere, “tımarlanmış ruhlar”a bu kapılar kapalı!.. Hani Erbaîn’deki “Kötü Şiirler”de; “Dünyanın tımarlanmış ruhlara teslim edildiği günler…”den bahsedilir ya! Evet, “tımarlanmış ruhlar”la dolu bir eküride, “elinde cetvel/masada hesap makinesi [ve] pusula” ile bu metinlerin dilini çözemezsin!..

Peki onu anlamak için ne yapmak gerekiyor? Önce şunu belirtelim: “Şiir tecrübeden doğan bir şey”dir; dolayısıyla şiirde söylenen tecrübe ile okurdaki tecrübe örtüşmezse, metinle okur arasında bir anlam köprüsü kurulamaz. Kısaca iletişim kopukluğudur bu! O hâlde, bir metinle sahici ve içten bir iletişim kurabilmek için okurun evvelâ, şairle/metinle bir ‘ruh akrabalığı’ olması gerekiyor!

***

Metinlerden hareketle kimlerin İsmet Özel’le ‘ruh akrabası’ olabileceğini tespit etmek mümkün. Yaşamayı bilmeyenler kafilesindendir İsmet Özel; yaşamayı bileydi zaten böyle yazmazdı… Bir başka şiirinde de söylüyor bunu; “yaşamak/bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki”… O hâlde, bu dili anlamak için “yaşamayı bilmemek” ve bizim için hiç de “dokunaklı olmayan o şarkı”ya kulak kesilmemek gerekiyor! Bâki’nin deyişiyle; “dünyâ-yı dûn içün edanîye”, şu alçak dünya için alçaklara baş eğmemek, “kendi[mize] dünyada bir/ acı kök tadı seç[mek]”, “kaypak ilgilerin”, “zarif ihanetlerin”, pahalı zevklerin”, “ucuz cesaretlerin” insanı olmamak, “ısmarlama bir hayat[a]” bağlanmamak!.. Bir de; “Ey durmayıp ağrıyan kemiği usumun” dediği üzere; aklının kemiği durmadan ağrıyanlardan olmak!..

Hâsılı, insanların yaşamayı öğrenmek için ruhlarını tımar ettirdiği, bir iktidar müntesibi olmak için hizaya gelmeye, getirilmeye can attığı ve “İnsanın/gölgesiyle tanımlandığı bir çağda”, -gölge büyüklüğünün itibar gördüğü bir çağ bu- İsmet Özel’le ‘kandaş’ olmak kolay değildir! Nitekim kendisi de; “… bir şeyi anladığınız zaman onunla bir kandaşlığa girersiniz. O yüzden pek fazla kandaşım olan okurum olduğunu sanmıyorum.” der bir konuşmasında. Özel’i, kandaşlarını bulmak ümidiyle “uzun yola çıkmaya hüküm giy[miş]” bir ‘yolcu’ya benzetiyorum ben. “Mataramda Tuzlu Su”da söylediği gibi; bu uzun ve çetin yolculukta “yakın yerde soluklanacak [bir] gölge” yoktur ona… “Yancağızımda Bir Türk Daha Olaydı” der, bilirsiniz! Aslında bu cümle bile onun yalnızlığına işaret ediyor. Ama Müslümanları derin bir ıstıraba gark etmesi gereken bir eleştiriyi de içermiyor mu? Kandaş bulabildi mi acaba bu semtte şair? Zannetmiyorum! Öyle olmalı ki; “Türkiye’de düşüncelerini bağımsız bir tavırla dışa vuranların yerleştiği bir semt yok! Bütün mahalleler, namusun fikriyatla ilgisini koparmış olanlarla dopdolu.” diyor. Hazin!..

***

Netice; Özel’in eserlerini anlamak için her şeyden evvel ruhî bir akrabalık olması gerekiyor. Ama bu da tek başına yetmez. Çünkü salt bu ‘akrabalık’ sebebiyle sadece seversiniz o metinleri. Bu ise sizi, yalnızca kıl Türklerden ayrı tutar o kadar!

Ve dikkat! İsmet Özel’in şiirini okumak cesaret ister; çünkü Yahuda’ya benzer o; şiiriyle öptüğü okur, çarmıha gerilmeyi göze almalı. “… bende Yahudalık da mı yok/ Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha gerilmekten” mısraları aklınızda bulunsun! Sonra “eniştem beni niye öptü” demeyin!

Devam edeceğiz!..

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum