İmamoğlu kararının söyledikleri…

İmamoğlu hakkında verilen hükümden sonra Türkiye’ye hala demokrasiyle yönetilen bir ülke denebilir mi?

Çok şüpheli…

Hükmün gösterdikleri açık:

Siyasi iktidarın her kademe yargı birimi üzerindeki denetimi mutlak. Denetimin de ötesinde; mahkemeler idari ve siyasi gücün icracı-meşrulaştırıcı zaptiye kolu haline gelmiş durumdalar.

Söz-eylem-siyaset, hatta varoluş alanını iktidarın talimatlarına göre düzenliyorlar. Üstelik bunu üstünü örterek, mahcupça değil, meydan okurcasına, görev aşkı içinde yapıyorlar. Gülencilerin ihbar ve polis tutanaklarından iddianame, iddianamelerden hüküm üreten, yargıyı hem şemsiye ve hem silah olarak kullanan modeli yeni döneme uyarlanmış bulunuyor.

Ve mevcut siyasi iktidar, bu yolla, otoriter düzeni, basamakları atlayarak, derinleştiriyor, olağanlaştırıyor.
Siyasi nitelikli yargı hükümleri bakımından önce olağanüstü dönemler vardı.

Siyasi iktidar-yargı bütünleşmesi, Gülen cemaatiyle mücadelede keyfi ve yanlı hükümler evresiyle başladı. Bu dönemde, iş, istenmeyen kararlar veren mahkeme heyetlerinin fesh edilip, üyeleri bir tür sürgüne gönderilip, hükümleri iptal edilmesi vardı. Bunlar, yarına etkisi olmayacakmış gibi yalandı, yutuldu.

Nitekim ardından, 16 Temmuz siyasi düzeninin ideolojik besinleri, iktidarın kendisini doğrulama araçları olan davalar ve hükümler geldi. Can Dündar dosyası, Demirtaş’ın jet hızıyla mahkum edilmesi, Kavala davası bunlar arasında yer aldı. Fikir, öneri, siyasi arayış ve demokratik eylemler bu yolla kriminalize edildi.

Bir süredir, rejim yeni bir derinlikte.

Seçimlere doğru yargının kılıcı, iktidarın engel gördüklerine, muhalif siyasi aktör ve partilere yönelmiş durumda.

Seçimlerin oy oranı bakımından en kritik siyasi partilerden birisi olan HDP’ye yönelik kapatma davası; muhalif siyasetin en aktif aktörlerinden Kaftancıoğlu’na Erdoğan’a hakaret suçundan verilen 5 yıllık yasak; Erdoğan’ın muhtemel rakiplerinden, muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adaylarından, İstanbul’u AK Parti’nin elinden alan belediye başkanı İmamoğlu’na yönelik yasak girişimi; bu durumun açık kanıtları…

Bu safha, siyasi iktidarın strateji, taktik, manipülasyon çabalarında tüm yasal ve meşru sınırları aşmasını ifade etmektedir.

Şimdi Türkiye’nin önündeki en büyük risk, yasaların ve anayasanın tam ihlali olan bu halin sıradanlaşmasıdır.

Risk; bu gidişin yerleşik hale gelmesi, ülkenin yeni istikametini, siyasi yapısını tanımlaması, Türkiye’nin bundan böyle bir “Kafkas ülkesi” haline gelmesi, böyle tanımlanmasıdır. Risk, gidişin seçmenin çoğunluğu onaylanmasıyla gerçekleşir.

Ayrı şekilde buna “dur” diyebilecek tek güç, önüne konacak sandık vasıtasıyla seçmendir, toplumdur.
2023 seçimleri bunun için ülkenin en kritik, en belirleyici seçimlerinden birisi olacaktır.

İmamoğlu kararı, hüküm bozulana ya da onana kadar siyasi iktidarın kullanımına uygun açık bir yaradır. Muhalefetin bunu görmesi, tuzaklara düşmemesi gerekir.

Bu aşamada muhalefetin ve muhalif çevrelerin, başkan adayı kim olur, kim olmalı tartışmasından iyice uzaklaşıp, tam kenetlenip, tam seferberlik halinde seçim kampanyasını başlatması gerekir.

YORUMLAR (42)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
42 Yorum