Hücum Beşiktaş, hücum!

Yaklaşık 14 aydır Beşiktaş üzerine yazmıyorum. Bitirirken yazının başlığındaki gibi bitirmiştim. Başlarken de öyle başlıyorum: Hücum Beşiktaş, hücum! Bıraktığım yerden devam yani. Bıraktığım yere bir ara döneceğim. Ama öncesinde bir parantez meselemiz var, ona bakalım.

Ne parantezi mi bu? 7 Şubat’taki 4-0’lık Gaziantep maçından sonra açılan ve iki gün önceki 3-1’lik Eskişehir galibiyetiyle kapandığını umduğum bir parantez. Bu ikisi arasında 6 resmi maç oynadı Beşiktaş. Bilanço 2 galibiyet, 1 beraberlik, 3 mağlubiyet. Attığı 5, yediği 7. Haydi kupa maçlarını pas geçelim, 4 lig maçına bakalım sadece: 2 galibiyet, 1 beraberlik, 1 mağlubiyet. Attığı da 4, yediği de. Bu dilimde kritik bir 5 puanlık kayıp var. Elbet puan kayıpları olacak, Başakşehir beraberliği gibi. Ama Fenerbahçe yenilgisi, ikili averaj avantajını kaptırmak dahil, stratejik nitelikteydi.

Beşiktaş teorik olarak hâlâ 1 puan önde. Yine de bıçak sırtı bir denge bu. Kalan 11 maçta büyük bir ciddiyet ve aidiyet sergilenmesini gerektiren bir denge. Yukarıdaki parantezin kapanmış olmasını bu yüzden umuyorum. Son dönemdeki sarsıntıda bireysel düşüşler kadar, şampiyonluk yarışındaki stresin artışı da kesinkes etkili. Takım, rakibe göre bu konuda deneyimsiz. Başlarındaki Şenol Güneş bu açıdan en deneyimli isim. Ama o da henüz ipi göğüsleyen teknik adam unvanını alamadı. Umarım bu kez alır.

Deneyimsizlik konusunda yönetim de farklı değil. Beşiktaş saha içi ve saha dışı olayları iyi yönetirse kupayı kaldırır. Çünkü sezon boyu sergilediği futbol kalitesiyle bunu hak ediyor. Özellikle de rakibiyle karşılaştırırsak. Bize de yönetime “Evet, stat önemli, ama şampiyonluk çok daha önemli; birinciyi artık rutinine bırak, şimdi daha çok buraya bak” demek düşüyor.

HAYALLERİM GERÇEK OLDU

Şimdi gelelim bıraktığım yere. Eski yazılarıma şöyle bir baktım, geçen sezonun başından yazmayı bıraktığım 2015 Ocak ayına kadar en çok neyin üstünde durmuşum diye. Tek şey: Oğuzhan-Atiba-Sosa orta üçlüsü. Biliç’e yapmadığım cesaret çağrısı kalmamış. “Sen hücuma odaklan ki takımın skor üretmeye koşullansın” diye yalvarmışım. “Bu üçlü hangi maçta sahada olacak?” diye celallenmişim. İki maç üst üste skor 2-0 iken Sosa-Oğuzhan değişikliği yapmış Biliç. Her iki maçta da skor 2-1’e gelmiş, takımda skoru tutma paniği yaşanmış. “Şimşekleri Oğuzhan’a çekiyorsun” diye dertlenmişim. “Oğuzhan’a da Sosa’ya da yazık oluyor” diye söylenip eklemişim: “Bırakalım Oğuzhan ile Sosa yan yana oynasın, belki maç yine 2-1’e gelir, ama sahada maçı 3’e, 4’e taşıyacak bir dizilişin, bir oyun anlayışın olur.”

Neyse ki bu sezon hayallerim gerçek oldu. Veli ve Tolgay’ın sakatlıklarının payı nedir bu dizilişte, bilemem. Ama bunlar olmasaydı bile, Şenol Güneş önünde sonunda buraya varırdı düşüncesindeyim. Modern ofansif futbolun gereklerine uygun bu orta saha dizilişi Kartal’ı sezon başından beri tetikledi, skorer bir takıma dönüştürdü. Yukarıda sözünü ettiğim duraklama dönemini bir an önce geride bırakmak şart dolayısıyla.

Tamam, rakipler alan daraltıyoruz falan derken çağdışı bir futbol anlayışına savruluyorlar. Tamam, önde presi biraz ihmal eder olduk. Tamam, aynı ana denk gelen bireysel düşüşler takımı zorladı. Ama teşhis de tedavi de basit aslında, Eskişehir maçında gördüğümüz gibi: Erken gol. Takımın futbol coşkusunu tetikleyen temel unsur bu. Öyleyse modern futbolun son dönem ihmal etmekte olduğu unsurlarına geri dönecek Beşiktaş, dersini daha iyi çalışacak. Yukarıda söz ettiğimiz 6 maçta olduğu gibi ilk yarıyı gol atamadan harcamayacak.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum