Mağlubiyet sarhoşluğu

Katı olan her şey buharlaşıyor’ demişti düşünür.

Söz tek başına ilginç ve iddialı bir söz.

Ama referandum sonrası kaybeden tarafın yaptıklarına bakınca ister istemez bu söze hak veriyor insan.

Yaklaşık 50 milyon insan gidip oy veriyor. Her sandıkta her partinin eğitilmiş görevlileri var. Deyim yerindeyse sandıklardan kuş uçması ve bunun belgelenmemesi mümkün değil.

Şaibe şaibe diye üstünde tepinilen şeyin ne olduğu konusunda da teknik ve hukuksal açıklamalar yapıldı yapılmasına.

Fakat geliniz görünüz milleti sokağa çağırmalardan, elli türlü yan yatmaya kadar her şey günaşırı sergilenmeye devam ediyor.

Gerçek usulsüzlük varsa sanmayınız ki bu görmezden gelinir veya işlem yapılmaz.

Seçimler, Türkiye’de doğru dürüst yapılan birkaç şeyden biridir.

Ne var ki açık oy gizli tasnif usulünün tadından yenmez zamanları bir daha gelmedi bazıları için. Millet çok şeyi çabuk unutuyor olsa da bazı şeyleri unutmuyor, neylersin.

Hatırlarsanız sandıkların açıldığı akşam bazı taşkınlıklar, protestolar yapılmıştı ‘kutlama’ adı altında.

Ve Cumhurbaşkanı haklı olarak sormuştu: “Neyin kutlaması bu, mağlup olmuşsunuz.”

Bu sorunun cevabını galiba kimse vermedi.

Müsaadenizle ben buradan vermiş olayım cevabı; efendim galibiyet sarhoşluğu diye bir şey olur da mağlubiyet sarhoşluğu olmaz mı? Dokuz seçim geçti, dokuzuncu duble! Bırakın olsun bu kadar.

Ana muhalefetin strateji arayışları sürüyormuş ve bunlardan biri de AİHM’e başvuru olabilirmiş. Önce biraz hukuk çalışmalarını dilerim. Sonra dilekçenin sonuna şunu da ekleyebilirler: “Yapılacak yeni seçimde tahsilli, yer sofrasına oturmayan yeterli sayıda sarı saçlı, beyaz tenli seçmenin, oy kullanma mahalli olan Türkiye’ye gönderilmesini arz ederiz.”

Ah muhâl muhalefet ah.

Uygarlıklarımız tükendiğinde

Tıbbın bize armağan ettiği o fazladan onlarca yılı neyle dolduracağız? Gitgide daha çoğumuz daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam sürüyor; ister istemez sıkıntının, boşluk korkusunun pençesine düşebilir ve bu durumdan tüketim düşkünlüğüyle kurtulmaya çalışabiliriz. Yeryüzü kaynaklarını çok hızlı tüketmek istemiyorsak, olabildiğince başka tatmin biçimlerine, başka haz kaynaklarına, özellikle de bilgi edinmeye ve ışıltılı bir içsel yaşam geliştirmeye öncelik tanmamız gerekecek.

(…)

Zaman zaman Avrupa’daki Arap-Müslüman göçmenler bir ulus oluştursalar, bu, Avrupa Birliği üyesi ulusların bir çoğundan daha kalabalık, hepsinden daha genç nüfuslu ve en hızlı nüfus artışına sahip ulus olurdu, deniyor. Kaldı ki bu topluluk Doğu’da yaşayan bir ulus oluştursaydı da, onun aynı şekilde sayısal açıdan yadsınamayacağı, nitel ölçütler açısındansa sıralamanın en üstünde yer alacağı gözardı ediliyor; eğitim düzeyi, girişim ruhu, özgürlük deneyimi, modern yaşamın maddi ve entelektüel araçlarına yatkınlığı, gündelik birlikte yaşama alışkanlığı, en farklı kültürleri yakından tanıma yetisi vb. Bütün bunlar bu göçmenlere, ne Batı’da, ne Doğu’da hiçbir nüfusun sahip olmadığı gizil bir etkileme gücü kazandırıyor.

Onların şimdilerde kullandıklarından daha fazla kullanmaları gereken bir güç bu. Üstelik güvenle, gururla ve “iki tarafta” da kullanmalılar onu. Amen Maalouf- Çivisi Çıkmış Dünya-Çev.: Orçun Türkay- YKY

17-04/22/aaa.jpg

ANONS

Mavi Marmara, içimizin ve dışımızın bütün sularında mazlumlar için onur ve umutla yüzmeye devam ediyor.

“Köpeklerin dudakları değdi diye deniz kirlenmez.”

(Mevlâna Celâleddin Rûmî)

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum