Kan sızdıran kelimelerle barış olmaz

Seksen senelik Kemalist rejiminin en büyük hilesi Kürtlerin makul, doğal ve insani taleplerini onları kriminalize ederek ertelemek, sümen altı etmekti ve tabiî ki acımasızca bastırmaktı. Kürt ve şiddet ayrılmaz ikili olarak zihinlere kazınmıştı. Ne zaman Kürtçeye dair bir talep dile getirilse pat diye şiddet ve terörü anımsatan bir Kürt eylemliliği orta yere konurdu. Ama bu konuda Kürtler de ellerinden geleni artlarına komadılar. Kurulan bu tuzağa ta başından beri teşne oldular. Kısacası Kürtleri Türkiye’nin geri kalanına antipatik göstermek için siyaset geliştiren Kemalist rejim Kürtler arasında partner bulma sıkıntısını hiçbir zaman çekmedi. HDP Türkiyelileşmeye karar verince, herhalde bu sefer oyun bozulacak diye düşündüm. Çünkü Kürtlere dair bu türden eski Türkiye’nin alışkanlıkları ile hareket etmeyen, yapılan haksızlıkları gidermek isteyen, yıkılan maddi ve manevi köprüleri onarmak isteyen ve yaklaşık on üç senelik uygulamalarıyla da bu hususta epey mesafe alan bir hükümetin yanında nihayet Türkiyelileşme kararını veren bir Kürt siyasal hareketi vardı.

Ama HDP’den sadır olan son derece kritik mesajlar bu hususta asıl yeni Türkiye’yi geriden takip eden, yeni Türkiyeye uygun bir söylem geliştiremeyen Kürt siyasal hareketinin sorgulanması gerektiğini gösteriyor. Kürtlerin ve Kürt analarının ağlamaması buna bağlıdır çünkü.

Nasrettin Hoca ve biri çömlekçi, öbürü şemsiyeci damatlarının hikayesini biliyorsunuz. Yağmur yağsa da yağmasa da anaları ağlayacak meselesi hani. HDP’nin son dönemlerdeki demeçlerine bakınca bu parti barajı geçse de geçmese de Kürtler gene ağlayacak diyecek oluyorum. Hem KCK’nin hem Selahattin Demirtaş’ın özellikle seçim sath-ı mailinde iyice sertleşen söylemine bakınca insan bunu düşünmeden edemiyor. Ve tek teselli bunun seçimlerde seçmeni motive etmeye dönük bir manevra olması ihtimali.

Kürtlerin ağlaması sanılanın aksine sadece seksen senelik rejimini zalim,baskıcı, faşist uygulamalarından kaynaklanmamış, bunun yanında Kürt siyasal hareketlerinin zamanın ruhunu ıskalayan tutum ve davranışları da Kürtler açısından büyük felaketlere yol açmıştır. Bir zulme başkaldıran Kürtler,siyasal temsilcilerinin ferasetsizliği yüzünden sonunda o zulmü ikiye üçe katlayan sistematik baskılara göğüs germek zorunda kalmışlardır. Bunun yanında Türkiye’nin geri kalanına benimsetilen Kürtler ve şiddet ayrılmazlığı fikri de bir kez daha pekiştirilmiştir.

Hadi diyelim PKK silahlı bir örgüttür. Onun siyaset arenasında geliştirdiği dilin neredeyse silaha eşdeğer olması da anlaşılır bir şeydir. Siyaset noktasında bocalaması, hatta bu işler siyasetle olacaksa biz ne yapacağız sorusunun zihinlerini meşgul etmesi, bu yüzden ikircikli bir tutum sergilemesi normaldir . Liderlerinin silahlı mücadele devri bitti mesajına binaen bundan sonra savaşmayacağız dedikten belki bir gün sonra kırk yıl savaştık kırk yıl daha savaşabiliriz demesi de bir yere kadar anlaşılabilir. Alışkanlıkların bir anda değişmesini bekleyemeyiz. Peki HDP’nin tutumuna ne diyeceğiz? Bu sert üslubu sürdürecek idiysen neden PKK dışında bir yapılanmaya gittiniz ki deme hakkımız doğmaz mı?. Sizin kendinizin de deklere ettiği üzere varlık sebebiniz, silahlı örgütün şiddet dilini siyasette sürdürmek olmamalı. Silahlı yapılanmanın bizzat ilan ettiği üzere miadını dolduran silahlı mücadelenin yerine siyasi bir mücadele tarzı ikame etmek olmalıdır.

Bu noktada şu anda HDP’nin şiddeti önceleyen dilini değil, siyaset felsefesini, vaatlerini, topluma dair gelecek vizyonunu,Kürt-Türk birlikteliğine dair söylemlerini eleştirmek isterdik. Gelin görün ki neredeyse silahlı mücadele kadar ürkütücü olan dilini konuşmak zorunda kalıyoruz. Van’daki billboardlarda kan akan musluklar hangi mesajı içeriyor Allah aşkına? Ne demek? Dağlarda oluk oluk akan kan bundan böyle şehirlerde mi akacak demek?...Selahattin Demirtaş barajın altında kalırsak sivil itaatsizlik siyasetini geliştireceğiz şeklindeki mesajı sözünü ettiğimiz billboardlardaki mesajın neresinde duruyor?

Şu seçimlerde HDP’nin siyasi mesajlarını tartışmak, mesela bin sekiz yüz liralık asgari ücret vaadinin gerçekliğini sorgulamak yerine, üsluptan kaynaklı olarak yüzümüze derin bir endişe siniyorsa, HDP’nin Türkiyelileşme söyleminde bir sorun var demektir ve bu sorun da Türkiyelileşme derken Cihangir marjinalleriyle örtüşmekten, yirminci yüzyılın otuzlu kırklı yıllarının dinle diyanetle cebelleşen CHP’sinin söylemleriyle buluşmaktan daha çok söylemlerindeki bu kurşunî ağırlıktır.

HDP silahlı mücadele jargonundan kurtulmalıdır öncelikli olarak. Kürt ve şiddeti özdeşleştiren o talihsiz söylemi siyaset arenasında sürdürmemelidir. Bu gün barış sürecinin bir partneri olarak sürecin sorumluluğunu yansıtan yumuşak ve barışçı bir dil tutturmalıdır. O zaman HDP barajı aşarsa ne olur? Aşmazsa sokaklar karışır mı? şeklindeki endişeler anlamsızlaşır.

Ayrıca bu endişeyi sadece Türkler veya ülkenin batısında yaşayanlar değil, Kürtler de taşıyor. HDP’yi desteklesin desteklemesin bütün Kürtler HDP ve bileşenlerinin söylemlerinin sonuçlarından etkileniyorlar da ondan.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.