İyilik, bir direnme yöntemi

Bir şey yazasım yok, bir şey konuşasım yok.

Patlıyor bomba, insanlar patlıyor, parçalanıyor.

Doktor diyor ki, patlama olunca, önce akciğer, dalak, kulak patlar. Sonra, 3000 derece sıcaklık, sizi kavurur.

İnsanlar ölür. İnsanlar parçalanır.

Bütün bunlar, saniyenin yarısı içinde olur.

Bomba patlamadı. Bir kötü adam, geldi, girdi, insanları taradı. Öldürebildiği kadar adamı öldürdü, gitti.

Bütün terörlerden sonra, geride kalan bizlerin sorabildiği en beylik soru, ölü sayısı, yaralı sayısı.

Kaç ölü, kaç yaralı? Yaralıların kaçı ağır?

Kim yaptı?

Kim yapmadı?

Terörün arkasında kim var? Kim yok?

Yoruldum, bunların hepsinden.

Ve ‘yoruldum’ demek, bana çok bencilce geliyor.

İnsanların başına gelen felaketi, bombaların, silahların, patlaya patlaya ortalığa saldığı acıyı, vahşeti, kasvete bakınca ‘yorulma’nın boş ve bencilce bir laf olduğunu düşünüyorum.

Çok hırpalanmıştık 2016’da. 2017’de böyle şeyler olmasın diye, ürkek, çekinik bir temennide bulunmuştum, hayatta yazdığım ilk ‘yılbaşı’ yazısında.

Gece, bir arkadaşımın evindeydik.

Vatan, millet, memleket, ne varsa konuştuk. Talebelik zamanlarımızdaki hatıralara kadar gittik.

Vedalaşırken, “Allaha şükür, memlekette bir saldırı falan olmadı” diye diye kalktık, çıktık.

Meğer olmuş.

2017’nin ilk saatlerine terörle girmişiz.

Ne kötü bir sabah!

Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, hepsi üzgün. Kararlılık mesajları, kenetlenme mesajları veriyorlar.

Ne kadar zor, her bir saldırının ardından aynı mesajları vermek.

Ne kadar ağır.

Bu zorluğu düşünmek bile, yoğun bir şekilde hissediyorum, beni yıpratıyor.

Diyanet İşleri Başkanı, mümkün olduğu kadar olgun, mümkün olduğu kadar duyarlı konuşuyor.

Bir eğlence mekanı, katilin saldırdığı yer. Başkan, yanlış istikamete meyledebilecek kalpleri uyarır gibi:

“Mabede yapılmasıyla eğlence mekanına yapılması arasında fark yok.”

Çünkü, nereye saldırırlarsa saldırsınlar, hedef hepimiziz.

Hedef, memleketimiz.

Gazetede, içeri gelen arkadaşlar, ‘Nasılsın’ diyorlar. ‘İyiyim’ diyemiyorum. Başımı, ‘iyiyim’ anlamına gelsin diye, selam alır gibi eğiyorum.

Böyle bir halde, ne analizi yapayım? Hangi saldırı istatistiklerini tadat edeyim?

Neresine bakayım, sosyal medyadaki terörün kendisi kadar kötü, terörün kendisi kadar aşağılık yorumların?

Kötü bir piyasa… Terör yapılacak, arkasından, teröre siyasi etiket yapıştırma müsabakası başlayacak, ardından benim de zaman zaman yaptığım gibi, ‘bu kadar adilik olmaz’ yorumları…

Bir müddet, belki bir hafta, bir ay, belki birkaç ay sonra, bir daha, aynısı…

Hepsinden, illallah ettim.

Bunların tamamı ‘kötülük’tür.

Bense, bir çizgide direniyorum.

Ne çizgisi?

İnsanların büyük ekseriyetinin iyi olduklarına dair bir düşünce çizgisi.

Bir direnme yöntemi olarak, iyiliği tavsiye ediyorum.

İyilik olsun. Lafta değil, kalpte, fiillerde iyilik.

Bunun için, iyi şeyler yapsın iyi olanlar.

Kitabımızda yazdığı gibi, ‘salih amel.’

Merhamet etsinler, şefkat etsinler. Etraflarındakilere, uzaklarındakilere.

Hiçbir şeye güçleri yetmiyorsa, tebessümle iyilikte bulunsunlar.

Göğün altında, olabildiği kadar çok, iyi şeyler olsun. Fitnesiz, fesatsız, üçkağıtsız, temiz, duru…

İyi şeyler, belki, kötülük mikrobunun daha fazla üremesine mani olur. Terörün, vahşetin, şehirlerimize, dağlarımıza, ovalarımıza döktüğü zehri boğar.

İyilik, kötülüğe galip gelir.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum