Görüşler

Agamben ve potansiyellik

Agamben ve potansiyellik

Ütopya’nın Sesleri kitabının yazarı Halil Turhanlı “Özü olmayan bir topluluk olarak gelmekte olan ortaklık milliyetçi ve etnik çatışmaların milliyetçiliğin doğurduğu yeni kabilelerin panzehri” diyor.

Giorgio Agamben siyaset felsefesi geliştirirken, bu felsefenin temel kavramlarını açıklarken edebiyattan geniş olduğu yararlanan, siyaset felsefesinin can alıcı sorunlarını edebiyat üzerinden ele alan bir düşünür. Onun siyaset felsefesinin zemininde edebi metin okumaları yer alıyor. Düşüncesinde merkezi bir yere sahip olan potansiyellik kavramını da Herman Melville’in uzun öyküsü Kâtip Bartleby’yi okuyarak işliyor.

On dokuzuncu yüzyılda yazılmış bu uzun öykü esasen birçok filozof tarafından ele alınmış ve farklı yorumlanmış bir edebi metin. Öykünün anti-kahramanı Bartleby adlı genç adam Wall Street’de bir avukatlık bürosunda kâtip olarak çalışmaktadır. Yoğun temposu içinde görevlerini dakiklik ve titizlikle yerine getirmektedir. Fakat bürgün aniden kendisine verilen işleri yapmayı reddeder. Hiçbir iş yapmaz olur. Bir şey yapması istendiğinde ‘yapmamayı tercih ederim’ karşılığını verir.

Bürosunda çalıştığı avukat aslında iş yapmamada ısrar eden kâtibine karşı oldukça sabırlı ve hoşgörülüdür. Onun işine son vermez. Bürosunu başka bir yere taşıdığında Bartleby’nin de gelmesini ister; ancak o eski binada kalır. Yeni kiracılar geldiklerinde solgun yüzlü kâtibi orada bulurlar. Ona büroyu terk etmesini. Söylediklerinde yine aynı cevabı verir, ‘yapmamayı’ tercih ettiğini söyler. Şikâyet üzerine ikametgâhsız olduğu gerekçesiyle tutuklanır, hapishanede de yemek yememeyi tercih eder ve sonunda ölür.

Görüldüğü üzere, Kâtip Bartleby Melville’in kaleminden çıkmış oldukça trajik bir öyküdür. Melville’in açık denizlerde, okyanuslarda geçen ve romantik birer serüven olarak okunan anlatılarından farklı olarak şehirde ve can sıkıcı kapalı mekânlarda geçer. Önce avukatlık bürosunda, sonra hapishane hücresinde. Bartleby açısından beyaz duvarlı büro ile tuğla duvarlı hapishane hücresi arasında fark yoktur. Her iki mekân da onun için birer inziva köşesidir. Bartleby bunlara bir de kendi ördüğü duvarı ilave eder. Dış dünya ile arasında duvar inşa ederek çalışma ortamında, sosyal çevresinde iletişimini en aza indirger.

***

Bartleby edimsiz, eylemsiz ve hatta iletişimsiz bireydir. Kendi ördüğü o duvarın ardına çekilir ve özgürlüğü o duvarın gerisinde, yalnızlıkta ve yapmamada bulur. Aslında köklü bir değişim geçirmekte olan Amerika’da, David Reisman’ın yüzyıl sonra ayrıntılı olarak açıklayacağı gibi kalabalık da gitgide yalnızlaşmaktadır. Bartleby’nin içinde yaşadığı Amerika dayanışmasız, iletişimsiz bir topluma doğru evrilmektededir.

Bartleby’nin yapabileceği bilgi ve kudrete sahip işleri yapmamayı tercih etmesi, eylemsizliği, çalışmamayı seçmesi onun açısından varlığını dile getirme biçimidir. Ontolojik bir zemindir. Kevin Attell’in ‘varoluşçu bir anti-kahraman’ olarak nitelediği Bartleby neye tepki vermektedir? Neyi reddetmektedir? Genç kâtip Amerikan toplumunun başta ekonomik ilişkiler olmak üzere pek çok alanda hızlı değişim geçirdiği bir dönemde kapitalizmin kalbinin attığı Wall Street’de çalışmaktadır. O öncelikle çalışmayan, işlemeyen öznedir Kapitalizmin, finans dünyasının merkezindeki hukuk bürosunun işleyişini bozmakta, istikrarsızlık yaratmaktadır. Yapmamayı tercih ettiği şeyler aslında yapabileceği şeylerdir. Yapma kapasitesine sahiptir ama o eylemsizliği seçmektedir. Yapmama tercihiyle bu düzenin çalışma etiğini reddetmektedir.

***

Melville’in bu uzun öyküsünde savaş vergileri ödemeyi reddettiği için hapse konulan, Walden’de inzivaya çekilen David Henry Thoreau’nun bir portresini çizdiği ileri sürülmüştür. Melville’in roman ve öykülerini yeni tarihselciliğin (new historicism’in) perspektifinden okuyan Michael Paul Rogin, Bartleby’nin Thoreau’nun sesiyle konuştuğunu belirtir ve onun yapmama tercihinde, pasif direnişinde Thoreau’nun sivil itaatsizliğinin yankısını bulur. (Rogin, Subversive Genealogy: The Politics and Art of Herman Melville, Alfred A. Knopf,1983)

Giorgio Agamben ise Bartleby karakterine felsefesinin bazı önemli kavramlarını açıklamada başvurur. Kutsal İnsan’da yapmamayı tercih etmenin egemenlik ilkesine yapılan bir itiraz olduğunu belirtir. (Agamben, Kutsal İnsan, çev. İ.Türkmen, Ayrıntı Yayınları, 2001, 68)

Agamben, Katip Bartleby öyküsünü Gelmekte Olan Ortaklık’da daha ayrıntılı olarak ele almış ve bu kez felsefesinde merkezi yer tutan potansiyellik ve işlemezlik kavramlarını açıklamada başvurmuştur. Günümüz kıta felsefesinin bu önde gelen düşünürü, Bartleby’nin eylemsizliğinde potansiyellik görüyor. (Agamben, Gelmekte Olan Ortaklık, çev. B.Parlak,Monokl Yayınları, 2012, 51-55)

***

Peki, Agamben göre potansiyellik nedir? Bartleby bir konuda sahip olduğu bilgiyi ve yeteneği edimsel hale getirmemekte. Yapmamayı tercih etmekte, yani edimsizliği seçmekte. Agamben bu seçimde potansiyellik görüyor. Bu açıdan potansiyellik edimselliğin karşıtı. Bartleby’nin sık sık tekrarladığı ‘yapmamayı tercih ederim’ sözü potansiyelliği vurgulayan ve özetleyen bir cümledir. Bu nedenle Bartleby karakteri potansiyelliğin örneği.

Agamben bir başka potansiyellik örneği olarak müzik kariyerinin en parlak döneminde konser vermemeyi, konser dinleyicisi önünde çalmamayı tercih eden piyanist Glenn Gould’un adını anar. Gerçekten müzik dünyasının bu olağanüstü yetenekli piyanistti otuz yaşında böyle bir karar almış, 1982 yılında elli yaşında ölümüne değin yirmi yıl konser salonlarından uzak durmuş, sadece stüdyo kayıtları yapmıştı. Gould elbette konser salonlarında piyano çalabilirdi, hem de mükemmel çalabilirdi, ama o Bartleby’ninkine benzer bir tutumla çalmamayı tercih etmişti. Onun kudreti ve potansiyelliği konser dinleyicisine piyano çalmamasından kaynaklanıyordu Bu örnekte de yine eylemde bulunmama, edimsellikten kaçınma potansiyelliği söz konusuydu.

***

Potansiyellik Agamben’in siyaset felsefesinde ‘gelmekte olan ortaklık’ anlayışıyla sıkı bağlantı içinde. Bir başka anlatımla, potansiyellik gelmekte olan ortaklığın koşullarının yaratıcısı. Gelmekte olan, geliş süreci tabirleri kolektif potansiyelliye göndermede bulunur. (A.Murray, Giorgio Agamben, çev. A.Aydın, Phoenix Yayınevi, 2013, 81)

Agamben’in Gelmekte Olan Ortaklık başlıklı çalışması İtalya’da 1990 yılında yayımlanmıştı. Tiananmen’deki protesto gösterilerinden, Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimlerin çökmesinden, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından kısa süre sonra kaleme alınmıştı. Köklü jeopolitik değişimlerin vuku bulduğu, eski düzenin sarsıldığı ama doğmakta olan yeninin henüz ufukta görünmediği bir dönemin ürünüdür. Yeni politik örgütlenmelerin gündeme geldiği bir dönemde tartışmalara mütevazı bir katkıda bulunan metindir. Aynı zamanda Jean-Luc Nancy’nin Esersiz Ortaklık başlıklı metni ile felsefi bir diyalog kurmayı amaçlamıştır. (J-L Nancy, Esersiz Ortaklık, çev. D.Çetinkasap, Monokl, 2020)

Batı siyasal geleneğinde topluluk hep öze dayalı olarak düşünülmüştür Ancak ortak bir öze sahip olan insanların biraraya gelebileceği ancak onların birarada yaşayabileceği bu geleneğe hâkim olmuştur. Topluluk fikri bir aidiyeti ifade edegelmiştir.

Agamben ‘gelmekte olan ortaklık’ vizyonuyla bu geleneğe, bu geleneğe bağlı dışlayıcı aidiyet ve kimlik politikalarına karşı çıkıyor. Öz ile ilgili olmayan biraraya gelme fikrini işliyor. Onun sözünü ettiği ‘özsel olmayan’, özdeşlik ilişkisi ve bütünleşme barındırmayan bir ortaklık. Esasen tekillik ve ortak doğa karşıtlık ilişkisi içindedirler.

***

Gelmekte olan topluluğu oluşturacak olan birey hiçbir aidiyete sahip değildir. Kendisi olmanın dışında aidiyeti bulunmamaktadır. Agamben onu ‘her nasılsa öyle’ olan varlık olarak niteliyor. (Agamben, Gelmekte Olan Ortaklık, s.12) Burada başvurulan “her nasılsa öyle” ifadesi önemsizleştirmeyi amaçlamıyor. Gelmekte olan ortaklığa katılabilmek açısından bir kimsenin kim olduğunun önem arz etmediğini belirtiyor. Ortak bir aidiyete, birleştirici bir öze ve özelliğe karşı kayıtsızlığı işaret ediyor. Bu açıdan bakıldığında özü olmayan bir topluluk olarak gelmekte olan ortaklık milliyetçi ve etnik çatışmaların, çaresiz göçmenlere kapatılan sınırların, milliyetçiliğin doğurduğu yeni kabilelerin panzehri. Farklılıkların silinerek özdeşleşme temelinde biraraya gelen, homojen toplum anlayışının alternatifi.

Son olarak vurgulanması gereken gelmekte olan ortaklığın mesiyanik bir vaat ya da beklenti olmadığı gibi Ernst Bloch’un sözünü ettiği anlamda “henüz değil” de olmadığı, yani ütopyacı bir anlayışa da bağlı bulunmadığı. Agamben’in sözünü ettiği özsel temele dayanmayan topluluğun geleceği kesin değil. Söz konusu olan işleyen, ama sonucu kesin olmayan bir süreç.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir