Özgürlükleri askıya aldık mübarek olsun!

Mehmet Ocaktan

Türkiye “Türk tipi” rejime geçişle birlikte demokraside, özgürlüklerde, şeffaf ve hesap verilebilir yönetim anlayışında her gün biraz daha kan kaybetmeye devam ediyor. Çünkü yeni rejim “kuvvetler ayrılığı”nı değil, kuvvetler birliğini esas alan bir yönetim sistemini inşa ettiği için, iktidarı elinde bulunduranların hiçbir şekilde hesap vermek gibi bir sorumlulukları yok.

Dolayısıyla parlamentonun, yargının, yürütmenin tek kişide toplandığı bu sistemde yönetim erkini denetleyecek ne bir hukuki mercii, ne de parlamento bulunmamaktadır. Doğal olarak böyle bir yönetimde adaletin tecelli etmesi de, bireylerin en tabii insani haklarının korunması da mümkün değildir.

Epey bir süredir demokrasi liginden düşmek için girdiğimiz yolda dolu dizgin ilerlemeye devam ediyoruz. En son geçtiğimiz hafta Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Nisan 2021 tarihinde ilgili birimlere “Ses ve Görüntü Kaydı Alınması” başlıklı bir genelge göndererek, görevli polislerin ve sivillerin ses ve görüntü kayıtlarının alınmasının, “özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle engellenmesi talimatı vermesi, özgürlüklerin nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu gözler önüne serdi.

Özel hayatın gizliliği ilkesinin arkasına sığınarak yayınlanan bu genelge, özü itibariyle hem toplantı ve gösteri özgürlüğünü engellemeyi, hem de medyanın haber alma özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlamaktadır.

Bir kere, kamusal alanda görev yapan kolluk kuvvetleri için görev başında ‘özel hayat’ söz konusu olamaz. Dolayısıyla görev başındayken polisle ilgili ses ve görüntü kaydı alınmasının engellenmesi, kişi hak ve özgürlüklerine genelgeler üzerinden doğrudan saldırıdır; gerçeğin gizlenmesi, haber alma hakkının yok sayılması, işkence ve kötü muamelede bulunan kolluk kuvvetini anayasaya aykırı şekilde korumak için bir sansür perdesidir.

Hemen hatırlatalım, bu genelge İnsan Hakları Eylem Planı’nın bir masal olduğunun kanıtıdır. Zira genelgenin açık anlamı şudur; polis orantısız güç kullanacak, basın da yurttaşlar da susacak. Kimse kusura bakmasın, bu bir otoriter rejim tarifidir.

Unutmayalım 2020 yılında siyah Amerikalı Floyd’u öldürmekle suçlanan beyaz eski polis Derek Chauvin geçtiğimiz günlerde yargılandığı davada suçlu bulundu ve cezaevine girecek. Eğer medyanın ve kişilerin çektiği olayla ilgili görüntüler olmasaydı, belki de adaletin tecellisi mümkün olmayacaktı.

Maalesef Türkiye basın özgürlüğü konusunda her geçen gün daha karanlık bir tabloya mahkum oluyor. En son Haber Türk Tv’den Bülent Aydemir’e yapılan siyasal linç, durumun vahametini çok net olarak ortaya koymuş bulunuyor.

Bu çerçevede Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın paylaştığı rakamlar ise son derece dikkat çekici. Buna göre sadece son bir yılda gazeteciler toplam 226 yıl 8 ay 25 gün hapis cezasına mahkûm edildi.128 davada 274 gazeteci yargılandı. 101 gazeteci hakkında soruşturma açıldı. 44 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı. 23 gazeteci sözlü olarak tehdit edildi. 57 gazeteci toplamda 144 gün gözaltında kaldı. 6 gazeteci gözaltında darp edildi. 62 haber sitesine ve 1411 haber içeriğine erişimin engellenmesine karar verildi.

Şurası çok açık ki Türkiye, temel hak ve özgürlüklerle bağdaşmayan, Anayasaya, yasalara ve uluslararası sözleşme ve belgelere tümüyle aykırı bu genelgeyle özgürlükleri askıya aldığını bütün dünyaya ilan etmiş bulunmaktadır.

Maalesef Türkiye hukukun üstünlüğü, özgürlük, şeffaflık ve hesap verilebilirlik kriterlerinde antidemokratik ülkelerle aynı kategoride yer almaktadır. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin(CPJ) 2020 yılı verilerine göre en çok tutuklu gazetecilerin bulunduğu ülkeler Türkiye, Çin ve Mısır olarak sıralanmaktadır. Bu arada Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi 2021 yılı raporuna göre, Türkiye 180 ülke içinde 153. sırada yer alarak basın özgürlüğünde yine sınıfta kaldı.

Biliyorum ki, toplantı ve gösteri haklarının sınırlanması, medya özgürlüğünün engellenmesi gibi demokratik değerler toplumun geneli açısından çok fazla da bir anlam ifade etmeyecektir. Ama unutmayalım ki eğer her geçen gün özgürlüklerin alanı daraltılmaya, demokrasimizin kalitesi düşmeye devam ederse, daha da önemlisi ‘hukuk devleti’ olma vasfımızı kaybedersek, gelişmiş dünyanın hiçbir ciddi firması bu ülkeye yatırım için gelmez. Ne yazık ki bugün yatırım yapılabilir ülke cazibemizi kaybettiğimiz için, şu an itibariyle en hayati ihtiyacımız olan aşı alacak paramız yok, tam kapanmada insanlarımıza parasal destek veremiyoruz ve sefaletle övünmeye, “biz bize yeteriz” masallarına inanmaya devam ediyoruz.

 

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (72)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.