Aslında 3 kez yapılan ve birçok önemli tarihî olaya tanıklık eden Ayasofya, İstanbul’un fethedilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmet Han’ın gayretleriyle günümüze kadar gelmiştir. Fethin simgesi olan Ayasofya’da Mimar Sinan'ın binaya istinat duvarlarını eklemesiyle birlikte hiç çökme yaşanmamıştır.
AYASOFYA NE ZAMAN CAMİ OLDU?
İstanbul’un 1453 yılında Osmanlı tarafından fethedilmesinin ardından fethin sembolü hâline gelen Ayasofya Kilisesi, camiye dönüştürülmüştü. Cumhuriyetin kurulmasının ardından Bakanlar Kurulu tarafından 24 Kasım 1934 yılından alınan 7/1589 sayılı kararla müzeye çevrildi.
Ayasofya, bizans zamanlarında büyük bir ‘kutsal emanetler’ zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti. Konstantinopolis Patriği’nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi’nin bin sene boyunca merkezi olarak kullanılan Ayasofya, 1054’te Patrik I. Mihail Kirularios’un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiştir.
Çoğunlukla Schisma’nın, yani Batı ve Doğu kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı olarak kabul edilir. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethetmesiyle camiye dönüştürülen Ayasofya, Fatih’in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), sadece bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllar boyunca sıva altında kalmıştır.
Bu vesileyle yapay ve doğal tahribattan muhafaza edilmişti. Caminin, müzeye dönüştürülmesinin ardından sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştı. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez kurulan kilise olduğundan ötürü “Üçüncü Ayasofya” olarak da adlandırılır. İlk iki kilise isyanlar esnasında yıkılmıştı. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya'nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan'ın binaya istinat duvarlarını eklemesiyle birlikte hiç çökme yaşanmamıştı.
Dünyanın 8’inci harikası olarak bilinen Ayasofya, 5 sene gibi kısa bir sürede yapılmıştır. 532 senesinde yapımına başlanan Ayasofya 537’de tamamlanmıştır. İstanbul'un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya'nın adını değiştirmemiş, destek verecek camii olmasını sağlamıştır.
AYASOFYA KAÇ YILINDA YAPILDI?
Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yaptığı en büyük kilisedir. Aynı yerde üç defa yeniden yapılmıştır. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak isimlendirilmiş, 5. yüzyıl itibarıyla Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak adlandırılmıştır. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral olarak kullanılmıştır.
Birinci kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360 senesinde inşa edildi. Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen (bazilikal) planlı birinci yapı, İmparator Arkadios’un (395–408) karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle, patriğin sürgüne gönderilmesinin ardından 404 senesinde çıkan halk ayaklanmasının ardından yakılıp yıkılmıştır. (Bugünlerde patriğin mozaik tasviri, Ayasofya’nın kuzey tymphanon duvarında yer almaktadır.) Günümüzde ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla beraber, müze deposunda yer alan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu yapıya ait olduğu zannedilmektedir.
İkinci Kilise, 408-450 yıllarında yaşamını sürdüren İmparator II. Theodosios tarafından 415 senesinde tekraradan inşa ettirilmiştir. Bu yapının, beş nefli, ahşap çatı ile örtülü ve anıtsal bir girişe sahip bazilikal planda olduğu biliniyor. Kilise, 527–565 yıllarında yaşayan İmparator Justinianos’un 5. saltanat senesinde, aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin İmparatorluğa karşı birleşmesinin ardından çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak bilinen, büyük halk ayaklanması esnasında 13 Ocak 532 senesinde tekrardan yıkılmıştır. 1935 senesinde İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün A. M. Scheinder başkanlığında yapılan kazılarda, bugünkü zeminin hemen hemen 2.00 m altında görülebilen II. yapının Propylon’una (anıtsal giriş kapısı) ait basamaklar, sütun kaideleri ve On İki Havari’yi temsil eden kuzu kabartmaları ile süslü friz parçaları bulundu. Ayrıca anıtsal girişe ait diğer mimari parçalar ise batı kısımdaki bahçede görülebilmektedir.

AYASOFYA KİM TARAFINDAN YAPILDI?
Günümüze kadar ulaşan Ayasofya ise İmparator Justinianos tarafından o zamanın iki önemli mimarı olan Tralles’li (Aydın) Anthemios’a ve Miletos’lu (Milet) İsidoros tarafından yaptırılmıştır. Tarihçi Prokopios’un anlattığı bilgilere göre, 23 Şubat 532 senesinde başlayan inşa, 5 sene gibi zaman içerisinde tamamlanarak, 27 Aralık 537 senesinde kilise törenle ibadete açılmıştır. Kaynaklarda, Ayasofya’nın açılış günü İmparator Justinianos’un, mabedin içine girip, “Allah’ım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için teşekkürler” demesinin ardından, Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı söylenir.
AYASOFYA’NIN TARİHİ
İmparator Justinianos Ayasofya’nın daha görkemli ve gösterişli olması adına, maiyetindeki tüm eyaletlere haber göndererek, en güzel mimari parçaların Ayasofya’da kullanılması adına toplatılması emri verilmişti. Bu yapıda kullanılan sütun ve mermerler; Ephesos, Aspendos, Tarsus, Baalbek gibi Anadolu ve Suriye’deki antik kent kalıntılarından getirilmiştir. Yapıdaki beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, pembe mermerler Afyon’dan, yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan ve sarı mermerler Kuzey Afrika’dan getirilerek Ayasofya’da kullanıldı.
Yapının iç kısmında bulunan duvar kaplamalarında; tek blok şeklinde mermerlerin ikiye bölünerek yan yana getirilmesi ile simetrik biçimler ortaya çıkarılmış ve damarlı renkli mermerlerin iç mekanda kullanılmasıyla dekoratif bir zenginlik oluşturulmuştur. Ayrıca, yapıda Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun yarım kubbeler altında, Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde kullanıldığı biliniyor. Yapıda 40 tanesi alt galeride, 64 tanesi ise üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun yer almaktadır.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u almasının ardından Ayasofya'nın adını değiştirmeden, kılıç hakkı olarak gördü ve restorasyon çalışmalarıyla, bugüne dek gelmesine destek vermiş ve camiye çevrilmesini sağlamış.
Fethin hemen ardından yapı güçlendirilerek en iyi biçimde muhafaza edilmiş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile beraber cami olarak varlığını devam ettirmiştir. Yapıldığı tarih itibarıyla çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Osmanlı hem de Doğu Roma zamanlarında destek için payandalar yapılmıştır.
Ayasofya’nın kuzeyine, Fatih zamanında bir medrese yaptırılmış, her dönemde bakım ve onarım çalışmalarından geçmiş, en kapsamlı tamir çalışması Sultan Abdülmecid Dönemi'nde (1839-1861) Fossati tarafından yapılmıştır. Sultan Abdülaziz Döneminde Ayasofya çevresinin tekrardan düzenlenme çalışmaları esnasında medrese 1869- 1870 yılları arasında yıktırılmış ve1873- 1874 yıllarında da tekrardan yaptırılmıştır. 1936’da yıkılmış olan Medresenin kalıntıları 1982’de yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir.
Fatih Sultan 1 Haziran 1453 de Ayasofya için bir vakıf kurar ve aşağıdaki vakıf senedini yazdırır: “İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir”
Dünyanın 8’inci harikası olarak gösterilen Ayasofya’yı geçtiğimiz yıl ziyaret edenlerin sayısı 3 milyonu aştı. En çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alan Ayasofya için talep büyük.
