Uluslararası Af Örgütü'nün Gazze'deki saha çalışanı, İsrail'in Gazze'deki operasyonlarının neden olduğu yıkımı, açlığı ve çaresizliği yürek burkan sözlerle anlattı. Kimliği güvenlik gerekçesiyle gizli tutulan çalışan, ailesiyle birlikte yaşadığı zorlukları ve insani durumun boyutlarını gözler önüne serdi. "Bizler güçsüz ya da dilenci değiliz ama çocuklarımızı açlıktan acı çekerken izliyoruz," diyerek durumun vahametini dile getirdi.
SAVAŞ, KALAN HAYATIMIZI DA ALDI
Gazze'deki ateşkesin ardından kuzeydeki evlerine dönme umuduyla yola çıktıklarını belirten saha çalışanı, evlerinin sağlam olduğunu görünce duydukları karmaşık duyguları anlattı. "8 Şubat'ta geri döndük ama mutlu olmaktan çok korkuluyduk, evimizin tamamen yıkılmış olabileceğinden korkuyorduk. Neyse ki hâlâ ayaktaydı ama duvarlarda mermiler ve yanık izleri vardı. İçerisi ise yağmalanmıştı." dedi.
Evlerini onarıp basit mobilyalarla yeniden yaşam kurmaya çalıştıklarını ancak su ve yiyecek bulmakta zorlandıklarını aktardı. Ne var ki, ateşkesin bozulmasıyla birlikte durum daha da kötüleşti:
"Sonra ateşkes bozuldu ve savaş, kalan canımızı da almak için geri geldi. O günden sonra sınır kapıları kapatıldı, fiyatlar yükseldi ve ürünler yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladı."
“ÇOCUKLARIMIZIN AÇLIKTAN ACI ÇEKTİĞİNİ İZLEYEREK PARÇALANIYORUZ”
15 Mayıs'ta İsrail ordusunun mahallelerine düzenlediği baskının ardından evlerini bir kez daha terk etmek zorunda kaldıklarını söyleyen çalışan, bu kez evlerinin tamamen yıkıldığını belirtti:
"En ağır acıyla yeniden karşılaştığımızı, yani bir kez daha yerinden edildiğimizi anladık. Kızımın Gazze şehir merkezindeki küçük evine sığındık."
Aylardır süren kıtlığın boyutlarını vurgulayarak, "Un bulunsa bile fahiş fiyattan satılıyor. Para çekmek için yüzde 45 komisyon ödemeniz gerekiyor. Benimki gibi büyük bir ailenin masrafları aşırı yüksek ve marketlerde çoğu gıda bulunmuyor. Aylarca kursağımızdan et, tavuk veya tatlı geçmedi. Ciddi bir kıtlık yaşıyoruz. Çocuklarımızın açlıktan acı çektiğini izleyerek paramparça oluyoruz." ifadelerini kullandı.
“BİZLER DİLENCİ DEĞİL, HAKLARI OLAN İNSANLARIZ”
Gelen yardımların yetersizliğinden yakınan Uluslararası Af Örgütü çalışanı, duygusal bir çağrıda bulundu:
"Evet, şeride sınırlı miktarda yardım giriyor ama bu büyük ihtiyaçları karşılamıyor ve çok az kişiye ulaşıyor. Şunu alenen söylemekten utanmıyorum: Ben de ailem ve çocuklarım gibi açım. Açlığın ızdırabına dayanamıyoruz."
Sözlerini daha da ileriye taşıyarak şu çarpıcı ifadeleri kullandı:
“Bizler zayıf değiliz; ama savaş kemiklerimizi zayıflattı, kuşatma midemizi bomboş bıraktı.
Bizler dilenci değiliz. Hakları olan insanlarız. Biz bu toprağın insanlarıyız. Kuşatma altındayız. Açlıktan ölüyoruz.”
Yalnızca bombalarla değil, açlıkla da öldüklerini belirten çalışan, "Açlık, yaşlıları da çocuklar gibi ağlattı ve ekmeği hayale dönüştürdü. Bizler, kefenlere sarılmış yürüyen ölüleriz," diyerek Gazze'deki durumu özetledi.
Makalenin sonunda, Uluslararası Af Örgütü'nün İsrail'in soykırımına son verilmesi için bir imza kampanyası başlattığı belirtildi.
ANLATININ TAMAMI ŞU ŞEKİLDE:
BİZLER GÜÇSÜZ YA DA DİLENCİ DEĞİLİZ AMA ÇOCUKLARIMIZI AÇLIKTAN ACI ÇEKERKEN İZLİYORUZ
21 ayı aşkın süredir dünya, işgal altındaki Gazze Şeridi’nde akıl almaz boyutlarda ölüme ve yıkıma tanıklık ediyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Gazze’deki saha çalışanları, tüm zorluklara rağmen ihlalleri belgelemeyi, saldırı bölgelerine gitmeyi, kanıt toplamayı ve hikâyeleri paylaşmayı sürdürüyorlar. Tabii İsrail’in soykırımı altında ailelerini korumaya ve hayatlarından kalanlara sıkıca tutunmaya çalışmayı da. İşte o saha çalışanlarından biri, bu ızdırap verici tanıklıklarını ve ateşkes umutlarının nasıl paramparça olduğunu, yaşadığı açlığa ve kaygıya rağmen cesaretle bakın nasıl anlatıyor:
SAVAŞ, KALAN CANIMIZI DA ALMAK İÇİN GERİ GELDİ
Gazze’de ateşkes açıklandığında, nihayet kuzeydeki evimize geri dönebileceğiz diye heyecanlandık. 8 Şubat’ta geri döndük ama mutlu olmaktan çok korkuluyduk, evimizin tamamen yıkılmış olabileceğinden korkuyorduk. Neyse ki hâlâ ayaktaydı ama duvarlarda mermiler ve yanık izleri vardı. İçerisi ise yağmalanmıştı. Yine de kaldık. Evi temizledik ve onardık, bazı basit mobilyalar aldık. İçme suyu bulmakta zorluk çektik ama en azından ateşkes sırasında ölümü beklemiyorduk. Sonra ateşkes bozuldu ve savaş, kalan canımızı da almak için geri geldi. O günden sonra sınır kapıları kapatıldı, fiyatlar yükseldi ve ürünler yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladı. Evin arkasına nane, kabak, sivri biber, patlıcan ve fesleğen gibi bazı sebze ve yeşillikler ekmiştim. Ama daha da büyük mücadeleyle karşılaştık, açlık başladı. Un yoktu, yiyecek yoktu. Bir gecede hayatımız cehenneme döndü.
EN AĞIR ACIYLA YENİDEN KARŞILAŞTIK, YERİNDEN EDİLDİK
15 Mayıs’ta İsrail ordusu, mahallemize baskın yaptı ve bölgeyi gelişigüzel bombalamaya başladı. Yanımıza hiçbir şey almadan evimizden kaçtık. İsrail güçleri, her bir evi yıktı. Bizim evimizi de. O evdeki anılarımızı, dokuz yıldır yaşadığımız her anı yok ettiler… En ağır acıyla yeniden karşılaştığımızı, yani bir kez daha yerinden edildiğimizi anladık. Kızımın Gazze şehir merkezindeki evine sığındık. Küçük bir ev. Kızım, eşi ve iki çocukları bir odayı aldı, biz de diğerini.
Sınır kapılarının kapalı olduğu üç aydan sonra un bulunsa bile fahiş fiyattan satılıyor. Para çekmek için yüzde 45 komisyon ödemeniz gerekiyor. Benimki gibi büyük bir ailenin masrafları aşırı yüksek ve marketlerde çoğu gıda bulunmuyor. Aylarca kursağımızdan et, tavuk veya tatlı geçmedi. Ciddi bir kıtlık yaşıyoruz. Çocuklarımızın açlıktan acı çektiğini izleyerek paramparça oluyoruz. Gazze’de hayat yaşanmaz oldu. Aşağılanma ve küçük düşürülme içinde yaşıyoruz.
KEFENLERE SARILMIŞ YÜRÜYEN ÖLÜLERİZ…
Evet, şeride sınırlı miktarda yardım giriyor ama bu büyük ihtiyaçları karşılamıyor ve çok az kişiye ulaşıyor. Şunu alenen söylemekten utanmıyorum: Ben de ailem ve çocuklarım gibi açım. Açlığın ızdırabına dayanamıyoruz.
Bizler zayıf değiliz; ama savaş kemiklerimizi zayıflattı, kuşatma midemizi bomboş bıraktı.
Bizler dilenci değiliz. Hakları olan insanlarız. Biz bu toprağın insanlarıyız. Kuşatma altındayız. Açlıktan ölüyoruz.
Ne hissediyorsam, Gazze’de her hane ne hissediyorsa onu söylüyorum. Çocuklarımız aç. Bir lokma yiyecek için mücadele ediyoruz. Hayat için mücadele ediyoruz. Ben bir insanım. Bir babayım, kardeşim, komşuyum.
İnsanların ızdırabını biliyorum çünkü bunu her an yaşıyorum. Sadece bombalarla ölmüyoruz. Açlıktan da ölüyoruz. Açlık, yaşlıları da çocuklar gibi ağlattı ve ekmeği hayale dönüştürdü.
Aşağılanma... Utanç... Cinayet... Haydutluk... Kan... Tasa... Keder...
Bizler, kefenlere sarılmış yürüyen ölüleriz.
İyi değiliz.
