Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ardından Türkiye ve Avrupa solundan gelen tepkiler cılız bulunmuş, yer yer Ukrayna'yı suçlayıcı söylemler ise tepkilere neden olmuştu. Türkiye solundan Rus işgaline yönelik en sert tepkiyi ise Birikim Dergisi yazarları Ahmet İnsel ve Barış Özkul göstermişti. İşte İnsel ve Özkul'un o yazısı...
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat’ 2022’de, ‘askerden ve Neo-Nazilerden’ arındırma bahanesiyle Ukrayna topraklarına saldırdı. Kiev’in sert ve kararlı direnişiyle karşılaşan Rus ordusu, kendisinden beklenen ilerlemeyi göstermezken, Putin’in durumdan rahatsız olduğu söylentileri ortaya atılmıştı. Aynı zamanda, Batı’nın Rusya’ya, söz konusu saldırı gerekçesiyle aldığı ağır yaptırım kararları da Moskova rejiminin elini güçleştiren bir hamle olmuştu.
Öte yandan, Avrupa’da ve Türkiye’deki bazı ‘sol tandanslı’ grup ve düşünce çevrelerinin işgalci olan Rusya’yı haklı görüp Ukrayna’yı ve NATO’yu suçlamaları da tepki çekmişti. Moskova rejiminin Ukrayna’yı işgal girişimine Türk solundan en sert tepkiyi ise Birikim Dergisi yazarları Ahmet İnsel ve Barış Özkul göstermişti.
NATO’CU PUTİN’DEN ‘RUSÇU’ PUTİN’E
Yazıda, Vladimir Putin, ilk kez Rusya devlet başkanı seçildikten sonra 2000 yılında verdiği bir mülakatta, Rusya'nın NATO'ya üye olması ve NATO ile daha derinden bütünleşmesini yeni yönetim olarak istediklerini ifade ettiğinin hatırlatıldı.
Putin’in Afganistan işgaline nasıl destek verdiğinin ve Rusya’nın nüfuz bölgesinde ülkelerin hava sahasını ABD’ye açmaya nasıl zorladığının anlatıldığı yazıda, Çeçenistan’ın nasıl bir yıkıma uğratıldığı şu şekilde ifade edildi:
“Altı ay süren İkinci Çeçen Savaşı sırasında başkanlık koltuğuna yeni oturmuş Vladimir Putin, Çeçenistan’ı büyük bir katliam ve yıkımla teslim aldı. 2003’te Birleşmiş Milletler Grozni’yi “dünya üzerinde en fazla yıkıma maruz bırakılmış kent” olarak tanımladı.”
Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya girme ihtimallerinin artmasının ardından, Putin’in başında olduğu ve ‘Kleptrokrasiyle’ yönetilen Kremlin rejiminin nasıl saldırganlaştığı da anlatıldı.
Rus ordusunun Ukrayna'yı işgal girişiminin dünya kamuoyunda uzun süredir beklenen, deyim yerindeyse "göstere göstere gelmiş" bir hadise olduğunun altının çizildiği yazıda, Putin’in 2013'ten itibaren bir devlet politikası olarak "Novorosssiya" idealinden bahsettiğine dikkat çekildi.
UKRAYNA’NIN HATASI
‘Ukrayna yönetiminin önemli bir yanlış adımı’ olarak, 2019’da mecliste kabul edilen dil yasasının gösterildiği yazıda, sadece Ukraynaca’nın resmî ve zorunlu dil olarak kabul edilmesinin sakıncaları şöyle anlatıldı:
“Bu yasa, Rusçayı bir yabancı dil konumuna sokarak, Putin’in Ukrayna’da Ruslar baskıya maruz kalıyor, onlara soykırım uygulanıyor iddialarına bir dayanak sağladı. Diğer yandan Ukraynacanın Çarlık Rusyası'nın asırlar süren baskısı ve ardından Stalin dönemi düzenlemeleriyle Rusçanın bir alt dili haline gelmesi, zaman içinde Ukraynalılar ve Ruslar arasında çok yakın ilişkilerin kurulduğu bir somut gerçek. Buna karşılık, Ukraynalıların toplumsal bilincinde hep bir Rus baskısına karşı mücadele etme gereğinin de kazılı kalmış olduğu unutulmamalı. Hele Stalin döneminde 1930’larda milyonlarca Ukraynalının ölümüne yol açan planlı büyük açlık bugün Rusya’nın askerî saldırısıyla birlikte hatırlanıyor.”
‘NEO- İMPARATORLUKLAR’ ÇAĞI UFUKTA MI?
“İmparatorluklar çağı sona erdikten sonra tesis edilen bağımsız-egemen devletler imparatorlukların egemen halklarının kurduğu devletlere eğer yeniden dâhil edilecekse bu, yeni bir dünya savaşı anlamına gelir” denen yazıda, en çarpıcı noktalardan birisi şu şekilde yer aldı:
“Sözkonusu mantıkla Türkiye'nin Irak ve Suriye'yi, İran'ın Bahreyn'i, Avusturya'nın Macaristan'ı, İngiltere’nin İrlanda’yı, Almanya’nın Avusturya’yı ve daha somut olarak Rusya’nın, Ukrayna’dan sonra, önemli oranda Rusça konuşan azınlıkların yaşadığı Moldavya, Estonya ve Letonya'yı işgali pekâlâ meşrulaştırılabilir.”
