Görüşler

2022’nin Z raporunu alırken...

2022’nin Z raporunu alırken...

Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Çemrek “2022 mali ve miladi yılı Gregoryen takvime göre 1 Ocak’ta başlayıp 31 Aralık’ta sona erecek olsa da 1 ABD dolarının 10 TL’yi aştığı 12 Kasım 2021’de başlayan süreç bitmedi ve biteceğine dair de bir emare yok” değerlendirmesinde bulunuyor.

Adettendir, her belirli zaman diliminin sonunda bir muhasebe yapılır. Bu ister bireysel bazda gün akşam olup herkes el etek çektikten sonra kişinin Rabbi karşısındaki nefis muhasebesi olsun isterse de -örneğin önümüzdeki yıl dalya diyecek- Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana bir asırlık muhasebe olsun. Miladi takvimin son ayının son günlerinde olduğumuzdan senenin hülasasını yapmak, hafızamızı tazeleyici bir zihin jimnastiği olması bakımından arındırıcı bir meditasyondur aslında. Buyurun başlayalım, ommmmmm...

2022’nin Türkiye için ekonomik anlamda zor bir yıl olacağı 12 Kasım 2021’de 1 ABD dolarının 10 TL’yi aşmasıyla belirginlik kazandı. ABD dolarının bu psikolojik eşiği geçtiği tarihte İstanbul’da misafirlikteyken “Artık cehennemin kapıları açıldı” dediğimde çevremdekiler beni her zamanki gibi kötümserliğimle suçlayıp şiddetle iyimserliğe davet ettiler, evet şiddetle, yani biraz hırpaladılar. Aslında benimkisi müptezel bir kötümserlik değil, hazarda ve seferde asla dokunulmayan “kefen parası” kıvamında mutedil bir ihtiyat akçesiydi.

Bu ihtiyatın arka planında her ne kadar dedem gibi Balkan Savaşları’ndan başlayarak Osmanlı’nın çöküşünü, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in kuruluşunu, çok partili rejime geçişi, 27 Mayıs 1960 darbesini ve 12 Mart 1971 muhtırasını görmesem de, 1980 darbesinin sadece kardeş kavgasına değil kötü ekonomik gidişata da dur demek için yapıldığına dair meşrulaştırmayı çocukluk anılarımdan hatırlarım. Zira aynı yıl 24 Ocak Kararları ile gelen ekonomik liberalleşmeden beklenen sihirli değnek etkisi oluşmayıp tüp gazdan şekere bilumum kuyruklar bitmediğinden, ülkenin içinden geçmekte olduğu iktisadi darboğaz adeta siyasal krizi de körüklemişti. 1970’lerin sonunu hayal meyal hatırlasam da 1980’leri özellikle Özal’lı yılların reel hiper enflasyon ortamını, 1990’ların sıcak para ekonomisiyle dönen Lale Devri’ni ama özellikle burslu bir üniversite öğrencisi olarak lisans ve doktora dönemlerime denk gelen 1994, 1999 ve 2001 ekonomik krizlerini hassaten o dönem Türkiye siyaseti ve politik-ekonomisi çalışan biri olarak ayan beyan hatırlıyorum.

DOLARIN VE FİYATLARIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ

Neyse biz bu flashback’ten çıkıp 2021 Kasım’ına dönelim. “Yeğenim, ekonomi çok eyi” olduğuna göre geriye bağımsız değişken olarak benim şom ağzımı açtığım kalıyor ki; 10 TL’yi aşan 1 ABD doları daha haftasını doldurmadan 18 Kasım’da 11 TL’yi, 23 Kasım’da 12 TL’yi, 30 Kasım’da 13 TL’yi, 13 Aralık’ta 14 TL’yi, 15 Aralık’ta 15 TL’yi, 17 Aralık’ta önce 16 TL’yi sonra 17 TL’yi ve 20 Aralık’ta da 18,4 TL ile zirveyi gördü ve TL, 40 gün bile dolmadan yüzde 85 değer kaybetti. Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kur Korumalı TL Vadeli Mevduatı Sistemi’ni (KKM) açıklaması sonrasında TL karşısında düşüşe geçen ABD doları 22 Aralık itibarıyla 12,47’ye kadar gerilese de bu yazıyı hazırlarken 18,68 TL’den alıcı buluyordu.

ABD doları KKM’ye rağmen TL karşısında bir yılda yine de yüzde 50 civarında değer kazandı. Gönül ister ki bu geçen bir yılda aldığımız her ürün ve hizmetin bedeli ancak ABD doları kadar artsın ve bir yılda yüzde 100 zamlanan asgari ücretin yüzde 50’si de en azından refah payı olarak yansısın. Madem hayal kurmak bedava, 2019’dan beri fiyatı değişmeyen ve 2023’te de zamlanmayacağı müjdesi verilen market poşeti gibi olsun bütün fiyatlar. “Gönül neler ister de günahlar salmaz” atasözüyle REM moduna geçmeden rüyamızı sonlandırıyorum yoksa uyanması pek güç olacak bu ‘Pek Uyanık Bir Uyku’dan.

Fiyatlar özellikle bazı ürün ve hizmetlerde bu yıl roket hızıyla tırmanırken, örneğin şeker ve şekerli ürünler, fotokopi kâğıdından tuvalet kâğıdına selüloz ürünleri, konut fiyatları ve kiraları günlük yaşamda fiyat artışının en fazla hissedildiği, tabiri caizse yüreği pare pare eden türden oldu. Bu süreçte vatandaşlar olarak fiyat algımızı hemen hemen yitirdiğimizden herhangi bir ürün veya hizmet ne kadar astronomik etiketlendirilse de -hele de acil ihtiyaç söz konusu ise- kimsenin fiyatından dolayı vazgeçme lüksü kalmadı, zaten hiç olmamıştı.

Dahası, öncesinde ev veya araba yenileme ya da en azından model yükseltme gibi yatırımlarından bahseden -bugün varlığı tartışmalı yokluğu belirgin hale gelen- orta sınıfın de günlük konuşmalarında artık hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı ana ekseni oluştururken kendilerinin ama en çok da çocuklarının istikbaline baktıkça mücrim gibi titrediklerini de söyleyebiliriz.

Bütün bunlar olurken fiyat artışlarından sorumlu günah keçisi ilan edilen 200’den fazla şubesi olan ama özellikle dört büyük market zinciri, daha önce soğan artışlarından dolayı suçlanan depo sahipleriyle aynı kaderi paylaşıyorlar. Soğan ve patates fiyatları mevsimsel etkiyle yine tırmanışta ama şimdilik onlara pek dokunan yok bu aralar.

DIŞARIYA NİTELİKLİ İNSAN GÖÇÜ

Bu gelişmeler sonucunda Türkiye’nin sanki bir tanesini bile kaybetme lüksü varmış gibi bu yıl 30 bin yazılımcı ve 2.000 tıp doktoru ülkeyi terk etti. Türkiye, 2011’de Suriye İç Savaşı sonrasında net göç alan bir ülke haline gelmesine rağmen halen dışarıya, özellikle nitelikli göç vermesi gençler arasında yurt dışına gitme ve orada yaşama umutlarını pekiştiriyor. Bundan hareketle Z kuşağı arasında iddia edildiği gibi sadece ateizm, deizm veya agnostisizm değil ama hızla kesif bir nihilizminin de yaygınlaştığını gözlemlemek mümkün.

Bu öyle bir nihilizm ki; gelecekten ve ülkesinden umudu kesenlerin vurdumduymazlığa, adamsendeciliğe ve cehalete prim vermeye kapıldıklarını görmek oldukça sıradan. Bilgili olmanın erdem olmaktan çıktığı, erdemin değil kaba gücün övüldüğü bir dönemdeyiz ve ekonomi sarpa sardıkça bireysel ve toplumsal yozlaşmayı geçtim, yabancı düşmanlığının da hem ivmelendiğini hem de derinleştiğini ve giderek Türkiye siyasetinde Avrupa’da olduğu gibi kalıcı barikatlar kurulduğunu fark edebiliyoruz. Halbuki Türkiye’nin kalkınmasının sadece yabancı sermaye ve know-how ile değil aynı zamanda özellikle nitelikli yabancı insan sermayesinin akışıyla olacağını görmemek için kör olmak ya da en azından kalkınmış ülkelerdeki nitelikli insan göçüne gözlerini at gözlüğüyle kapamış olmak gerekiyor.

Yazının şu ana kadarki kasvetinin farkındayım, hatta okurların bir bölümü beni bardağın boş kısmına odaklandığım için hısımlarım gibi kötümserlikle suçlayabilir. Bardağın sadece dolu tarafına odaklanmakla yükümlü kadrolu medya organlarının olduğu bir yerde bırakın da bardağın boş tarafının boşluk olmadığını ama asıl odaklanılması gereken doluluğun burada olduğunu söyleyen umut taciri değil ama acı bir reçetenin bizi seçimden sonra iktidara kim gelirse gelsin beklediğini söyleyen biri de olsun.

FAİZ VE ENFLASYON

Peki iyi şeyler de olmadı mı 2022’de? Olmaz mı? Var tabii… Elbette sadece fiyatlar artmadı tam tersine faizler bir yılda tepetaklak oldu hatta çakıldı. 20 Ocak 2022’de Merkez Bankası Para Politikası Kurulu politika faizini yüzde 14 olarak açıklarken 22 Aralık 2022’deki toplantısı sonrası, Kasım’da 150 baz puan düşürüp yüzde 9 olarak ilan ettiği politika faizini sabit tuttu. Aralık enflasyonunun 2 Ocak 2023’te açıklanacak olmasından hareketle açıklanan en son yıllık enflasyon yüzde 84,39 olduğuna göre herkesin bankalara kredi için koşup girişimciliğe atılması lazımken böyle bir gelişme yaşanmadığı gibi üç aydır üst üstüne ülke ekonomisinin can damarı inşaat sektörünün gözdesi konut satışlarında yüzde 30 oranında düşüş var. Demek ki kimse kredi faizlerinin yerlerde sürünmesine rağmen zaruret-i-asliyeden olan başının üstüne bir çatı için bile kredi çekmiyor. Kaldı ki bu enflasyon rakamının da havada kaldığına dair Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2023 için yeniden değerleme oranını yüzde 122,93 olarak belirlemesi fazlasıyla fikir veriyor.

Alın size başka iyi bir haber: BDDK’nın Eylül 2022’deki Türk Bankacılık Sektörünün Konsolide Olmayan Ana Göstergeleri Raporu’na göre bankacılık sektörünün Ağustos sonu itibarıyla dönem net kârının yüzde 420 artışa ulaşması herhalde en çok faiz lobisinin ağrına gidiyordur. Bütün bu hengâme arasında Borsa İstanbul da her gün rekor üstüne rekor tazelerken endeksin 3 Ocak 2022’de 1926,66 iken bu yazıyı hazırlarken 5504,06 olması kazancın görkemine dair yatırımcılar için iştah kabartıcı bir fikir verebilir. Bu verilere bakınca ülkedeki herkes adeta borsaya kote olan şirketlere hissedar olmak için birbirini eziyor vehmine kapılabilir lakin takip edebildiğim kadarıyla Borsa İstanbul bütün bu artışa rağmen kaybettiği yabancı yatırımcıyı çekmede beklenilenden çok uzakta, daha çok içine kapanık bir görüntü sergiliyor.

Merkezi Londra’da bulunan Ekonomi ve İş Araştırmaları Merkezi’nin (CEBR) yayımladığı Dünya Ekonomi Ligi Tablosu 2023 Raporu’na göre önümüzdeki yılda küresel bir resesyonun oldukça muhtemel olmasının yanı sıra Türkiye için öngörüler de hiç iç açıcı değil. Rapora göre 2017’de dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olan Türkiye’nin, 2022’de 20’nciliğe gerilerken 2023’te ise 22’nciliğe düşmesi öngörülüyor. Bu veriler ışığında Cumhuriyetin 100’üncü yılında dünyanın ilk 10 ekonomi arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’nin bu hevesi başka bir yüzyıla mı kaldı sorusu akıllara geliyor.

Yazının bu kısmına kadar sabırla gelen okurların bir kısmı da beni Türkiye’ye odaklanıp dünyayı ıskalamakla suçlayabilir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan süreçte enerji darboğazının tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de olumsuz bir şekilde etkilediğinden ve enerji fiyatlarındaki artışın enflasyonda çarpan etkisi yaptığından hareketle enflasyon ve dolayısıyla fiyat artışlarında fırsatçıları olduğu gibi savaşı da suçlu ilan edebilirler. Bu okurlar için ben de eli boş gelmedim ve heybemde şu sorular var: Madem öyle, bu iki ülke bizatihi savaş yaşamasına rağmen neden enflasyon oranları Türkiye’den daha az? Veya Türkiye enflasyon liginde dünyanın ilk üçüne çıktığı halde ve bunun da küresel enflasyona kısmen etkisine rağmen küresel enflasyon neden toplamda yüzde 4 arttı sadece?

Sonuç olarak, her ne kadar 2022 mali ve miladi yılı Gregoryen takvime göre 1 Ocak’ta başlayıp 31 Aralık’ta sona erecek olsa da 12 Kasım 2021’de başlayan süreç daha bitmedi ve biteceğine dair henüz pek de bir emare yok. Eski Hazine ve Maliye Bakanlarımızdan Berat Albayrak’ın sosyal medya platformlarından Instagram’dan duyurduğu istifasını bitirdiği dua ile bu miladi ve mali yıl muhasebesine son vermek istiyorum: “Gaybı, kalpleri ve hakiki niyetleri bilen mutlak güç sahibi Cenab-ı Allah bizi Sırat-ı Müstakim’den ayırmasın. Sonumuzu hayreylesin.”

MURAT ÇEMREK KİMDİR?

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde lisans, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarını tamamladı. Bilkent, Atatürk Alatoo (Kırgızistan) Selçuk, El Farabi (Kazakistan) Üniversitelerinde ve Polis Akademisi’nde dersler verdi. Ahmet Yesevi Uluslararası Üniversitesi’nin (Kazakistan) Avrasya Araştırma Enstitüsü’nün Kurucu Müdürlüğünü yaptı. Halen Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde Bölüm Başkanlığı yürütmektedir.

whatsapp-image-2022-12-28-at-23-57-49.jpeg

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir