Görüşler

Hâşim’in Bahariye’deki yalnızlığı ve Nâzım’ın Mühürdar’dan vedâsı

Hâşim’in Bahariye’deki  yalnızlığı ve Nâzım’ın  Mühürdar’dan vedâsı

Kültür Tarihi Araştırmacısı Taner Ay "Kadıköyü, Osman Cemal Kaygılı'nın ifâdesiyle bir muharrir yatağıdır" diyor.

Moda haritada Kadıköyü'nün bir devâmı gibi görünürse de, bu iki semtin sınıfsal ve kültürel açılardan en ufak bir benzerliği yoktur. Bu yüzden, İzel Rozentel, “Tuğlacı Emin Sokağı Moda'yı Kadıköyü'nden koparıp atıyor” yorumunu yapar. Moda hep zenginlerin, Kadıköyü ise hep dar gelirli memurların ve muharrirlerin semti olmuştur. Kadıköy değil, Kadıköyü! Bir de Kadiköy diyenler var. Şâir ve mûsîkişinas Fennî Mehmed Dede, yazdığı bir manzumesinde, şehrin ilk kadısına nisbetle “Kadı Kariyesi” veya “Kadı Köyü” ismi verilmiş olan semtimiz için, “Ey gönül boşlama dâvânı hemen gamla sürüş / Kadıköyü'nde ayak nâibinin payına düş!” beyitini düşmüştü. Semtin ismini Safiye Erol'un dışında sadece Selim İleri doğru yazmaya özen göstermiştir. Semavi Eyice de, “Rum şivesine göre Kadiköy diye incelterek söylüyorlar, olmaz efendim! Doğrusu Kadıköyü'dür. Kadiköy diyenlere kızarım,” diyordu.

Kadıköyü, Osman Cemal Kaygılı'nın ifâdesiyle, bir muharrir yatağıdır. Sanki semtin kaderinde muharrirlere yuva olmak vardır. Günümüzdeki Altıyol Meydanı'ndan Mürver Çiçeği Sokağı'na girip, soldaki ilk sokağa, Şemsitap Sokağı'na sapalım. Bir zamanlar burada Matmazel Eliza'nın pansiyonu vardı. Orada kalanlardan biri de Halit Fahri'dir. “Edebiyatçılar Geçiyor” isimli eserinde, Şemsitap Sokağı'ndaki Matmazel Eliza’nın pansiyonunun bir odasında gerçekleşen, gün geçtikçe müdavimi artan edebiyat toplantılardan bahseder. Halit Fahri'ye sık sık Faruk Nafiz, Reşat Nuri, Fahri Celâl, Salih Zeki gelir. Bazen de Ömer Seyfettin, Ahmet Haşim ve Yusuf Ziya oradadırlar. Halit Fahri sayesinde Matmazel Eliza'nın pansiyonunun Kadıköyü'nün ilk edebiyat mahfillerinden biri olduğunu öğreniyoruz. Cenab Şahabettin ve Hüseyin Suad da bir dönem Matmazel Eliza'nın müşterileridir. Cenab Şahabettin’in kısa bir süre de “Mühürdar Caddesi, No.62” adresinde ikamet ettiği biliniyor.

Altıyol'dan Bahariye'ye çıkalım. Ahmed Hâşim, Bahariye Caddesi'nde, 72 kapı numaralı Belvü Apartmanı'nın birinci katındadır. Ahmed Hâşim'in Belvü Apartmanı'na hangi yılda taşındığını bilemiyoruz. Elif Naci, dairenin sâhibinin Sabiha Esen olduğunu söylüyor ama, Ahmed Hâşim Samime ismini veriyor. Ahmed Hâşim'in Belvü Apartmanı'ndaki dairenin bir sofası, ön tarafta caddeye bakan bir odası, arka taraftaysa bahçeyi gören iki odası vardır. Hâşim arkadaşlarını ön taraftaki oturma odasına alıyordu. Pencerenin kenarında çiçek saksıları, odanın içindeyse bir kanepe, iki koltuk, bir masa ve küçük bir kütüphâne bulunuyor. Şâyet biraz hava almak için İskele Caddesi'ndeki Acem'in Kahvehânesi'ne inmemişse, bütün gün pencerenin önündeki koltukta oturup, edebiyatçı dostlarının kendisini ziyârete gelmesini beklemektedir.

Aslında iki ayrı Ahmed Hâşim vardır. Biri Acem'in Kahvehânesi'ndeki Hâşim, diğeri de Belvü Apartmanı'ndaki Hâşim. Beşir Ayvazoğlu kahvehânedeki Hâşim'i,“İskele Caddesi'ndeki Acem'in Kahvehânesi'nde keyifle nargile fokurdatırken, sevmediği insanlar hakkında zaman zaman ağzını da bozarak dedikodu eden Hâşim, kahvehâne arkadaşlarının nazarında, tuhaf ve tuzlu biberli, gülünç sözleriyle kendilerini neşelendiren, küfürbâz, şakacı, gürültücü, heccav ve keyifli kahkahalar atan sıra dışı bir mahalleliden başka bir şey değildir,” şeklinde tanımlıyor. Yakup Kadri de, onun kadar halka ve sokağa yakın başka bir münevver görmediğini yazacaktır. Acem'in Kahvehânesi'ne Hâşim'in yakın dostlarından Yakup Kadri ile Salih Zeki Aktay da gelir. Reşat Nuri Güntekin ve Mahmut Yesari ise ara sıra oraya uğrayanlardandır. Kahvehânede 1920 ile 1925 yılları arasında, Fahri Celâl’i ve Halit Fahri’yi görmek mümkündür. Acem'in Kahvehâesi ancak Hâşim'in vefâtından sonra edebiyatçıların buluştuğu bir mekân olmaktan çıkacaktır. Hâşim, 1923 ile 1926 arasındaysa, Mihran'ın Kahvehânesi'ne takılmıştır. Kadıköy İskelesi'nden çıkıp, çarşıya saparken, sol köşededir. Sonradan çarşının dibine taşınan kahvehâneye devrik cümle ile yazan Rusçuklu Hakkı da geliyordu. Hâşim neredeyse, Reşat Nuri de Mahmut Yesari de oradadır. Salih Zeki ile Hamit Görele de sık sık Mihran'ın Kahvehânesi'nde görünürler. Belvü Apartmanı'ndaki Ahmed Hâşim ise, meteliksizliğine rağmen misâfirleri için bir gurme titizliğiyle hazırladığı sofrasında, derin ve renkli sohbetlerin adamıdır. Bu tarzıyla Belvü Apartmanı'nı bir edebiyat mahfili yapmıştır. Masasında kötü şiire ve ahmakça yorumlara hiç tahammül edemez. Hâşim'in insanlardan çok hayvanları sevdiği muhakkaktır, yaşamı boyunca da bir hayvan hakları savunucusu olmuştur. Onun, dükkânların kapalı olduğu tatil günlerinde aç kalan sokak kedilerini gördükçe, büyük üzüntü duyduğunu Abdülhak Şinasi Hisar yazıyor.

Nâzım Hikmet'in pederi Hikmet Bey ise “Nevzemin Sokak, No.14” adresinde ikamet ediyordu. Bu binânın kapı numarası sonradan 16 olarak değiştirilmiştir. Nâzım, 1928 ile 1932 arasında, Nevzemin Sokak'tadır. Dedesi Mehmet Nâzım Paşa da pederi Hikmet Bey de hayatlarının son yıllarını Nevzemin Sokak'taki üç katlı apartmanlarında geçirmişlerdir. Hikmet Bey ile Celile Hanım 1917 yılında boşandıklarından, Celile Hanım Cevizlik'teki köşküne geçmiştir. İkinci evliliğini Cavide Hanım ile yapan Hikmet Bey'in, bu izdivaçtan, Fatma Melda ve Metin isimlerinde ikiz çocukları olmuştur. Nâzım Hikmet'in kendisinden küçük kız kardeşi Samiye de Hikmet Bey'in yanında olduğundan, “Nevzemin Sokak, No.14” adresindeki evde altı kişi kalmaktaydılar. Nâzım'ın üvey annesi Cavide Hanım, sonradan Refik Erduran'ın kayınvalidesi olacaktır. Ağabeyi Nâzım Hikmet'in 17 Haziran 1951 günü Türkiye'den ayrılışının tanığı olan Fatma Melda Kalyoncu, o sıralar Refik Erduran ile nişânlıydı.

Bahariye demişken, Selim İleri’yi unutmak ne mümkün! Selim İleri, Bahariye Caddesi'ndeki Geren Apartmanı'nın giriş katında doğmuştu. Bu daire için, “Beş yaşıma kadar oturduğumuz o kira evini hayâl meyal hatırlıyorum. Önde, biri caddeye bakan iki oda var, pencerelisi oturma odası, içerlek olanıysa yemek odası. Yemek odasından küçük ve dar bir koridora geçiliyor. Mutfak orada. Mutfağın avuç içi kadar bir balkonu bulunuyor. Yatak odalarını şimdi gözümün önüne getiremiyorum. Ama, yaz günleri mutfaktan gelen keskin çiroz kokusunu hâlâ duyar gibiyim. Patlıcan kızartmasının kokusunu da unutmadım. Sanırım bir mangalımız vardı ve o mangalda çok sevdiğim cızbız köfte pişirilirdi,” diye yazıyor. Selim İleri'nin dedesi Sabri Yalçuk ile anneannesi Seher Yalçuk ise, Şifâ yokuşundaki Bakla Tarlası Apartmanı'nda oturmaktaydılar. Eskiden kapı numarası 101 imiş, günümüzdeyse 135 olmuş. Dört katlı apartmana sonradan bir kat daha çıkılmış. Küçük Selim Bakla Tarlası Apartmanı'nı çok sevdiğinden, sık sık oraya getiriliyor. Dedesi Sabri Yalçuk'un Altıyol'da bir kitapçı dükkânı vardır. İleri ailesi yıllar sonra, Aachen dönüşlerinde, Cihangir'e yerleşirler ama, yazları mutlaka Bakla Tarlası Apartmanı'na gelirler.

Tarık Buğra'nın yaşamındaysa Bakla Tarlası Sokağı’nın büyük önemi vardır. Çünkü, uzun yıllar boyunca Bakla Tarlası Sokağı’nda ikamet etmiştir. 1977 yılında evlendiği ikinci eşi Hatice Bilen Buğra o evi, “Bahariye’de Bakla Tarlası Sokağı'nda oturuyordu. 1968 yılında ilk eşinden ayrılıp da Kadıköy’e taşınınca, önce aynı sokakta bir başka evde oturmuş, ama o daire çok güneş alıyormuş. Sıcağa hiç dayanamayan Buğra, sonra, kuzeye bakan, balkonundan Kalamış Koyu, Yoğurtçu Parkı ve Çamlıca Tepesi görünen bu eve taşınmış. Mütevazı kelimesinin bile lüks sayılacağı o evde on beş yıl oturduk. Evden Kadıköy Çarşısı'na inmek en fazla on dakika sürerdi,” şeklinde anlatıyor. Evin tek eksiğiyse kedidir. Tarık Buğra sıkı bir kedici olmasına karşın, Hatice Hanım evde kedi istemiyordu.

Bahariye’den Mühürdar’a sapalım. Semt ismini, III'üncü Mustafa'nın sadrazamlarından olan Moldovanlı Ali Paşa'nın mührünü taşıyan Ahmet Efendi'den alıyor. Osmanlı döneminde önemli şahsiyetlerin mührünü taşıyan kimselere “Mühürdar” deniyordu. Mühürdar Ahmet Efendi 1770 yılında mahali bağlık bahçelik yapmış ve bu yüzden mahale önce Mühürdar Bağları denmiştir. Harp zamanında, Mühürdar Caddesi'nin başındaki taş binâ depo alayının ahırı olarak kullanılmış. Mütareke'de orası terk edilince de, Aristidi isminde güler yüzlü şişman bir Rum orayı kiralayıp meyhâne yapmıştır. Mahmut Yesari, Aristidi'nin meyhânesini, “Yol üstü ya, bir gün uğramıştık. Aristidi'nin güler yüzü, tatlı dili bizi kendisine bağlamıştı. Öbür arkadaşlara da söyledik, orada toplanmaya başladık. Buraya bir isim lâzımdı. Hemen vaftiz ettik: Ahırpalas! Aristidi para gözlü bir adam değildi. O zaman hepimiz boşta, işsizdik. Ahırpalas'ın ucuzluğu keselerimize uygun geliyordu. Aristidi, toprak zeminli, önde bir geniş sofa, arkada biri büfe, biri yatak odası hizmetini gören iki küçük odası olan binânın arka tarafındaki kıraç bahçeyi de düzeltmişti. Yazın da oturabiliyorduk,” şeklinde anlatmıştı. Ahırpalas'ın en ünlü müşterisiyse, balıkçı Mardik Reis'tir. Ahmed Rasim'in canciğer arkadaşıdır. Kalın kaşlı, püskürme posbıyıklı ve koca göbekli bir adam. Mardik Reis meyhâneye geldiğinde, Aristidi ona bir şey sormadan rakısını, limon sıkılmış tahin helvasını ve nargilesini getirir, Mardik Reis de cebinden çıkardığı ince kıyım bir otu tömbekiye karıştırıp lülenin üzerine koyarmış.

Mühürdar aynı zamanda gazinosuyla da ünlüydü. Mühürdar Gazinosu, Mahmut Muhtar Paşa Köşkü'nün Mühürdar tarafına açılan kapısının karşısındaydı. Mühürdar Ahmet Efendi, zemin ve çatı katları hariç, üç katlı, on beş odalı ve beyaz boyalı bir konak yaptırarak, orada oturmuştu. Kendisinden sonra da İzzet Mühürdaroğlu konağın keyfini çıkarmıştır. Ancak İstanbul düşman kuvvetleri tarafından işgal edildiğinde, İngilizler, İzzet Mühürdaroğlu'nun oturduğu binâya el koyacaklar, İstanbul'dan ayrılırkense köşkü yakıp gideceklerdir. Köşk yok olmuş, geriye sadece sâhile kadar inen ağaçlı bahçesi kalmıştır. Bahçeyi seven Konstantinos Koço Korontos orada Mühürdar Gazinosu'nu işletir. Bu gazino ile ilgili en ilginç bilgiyi Zekeriya Sertel veriyor:
“Nâzım Hikmet ile memleketi terk etmesinden bir gün önce Mühürdar Gazinosu'nda görüştük. Karısı ve çocuğuyla son defa olarak buraya gelmişti. Orada berâber son bir resim çektirdik. Kendisine hayırlı ve başarılı yolculuk diledik ve ayrıldık.”

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir