Görüşler

'İhanet' ve 'işbirlikçilik'in sebebi olarak aile içi şiddet

'İhanet' ve 'işbirlikçilik'in sebebi olarak aile içi şiddet

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlhami Güler “İktidara tavsiyem kendilerine muhalif olan her çıkışı ‘ihanet’ ve ‘işbirlikçilik’ ile yaftalamamaları” diyor.

1- TEORİK ÇERÇEVE... Politik birer kavram olan “İhanet” ve “İşbirlikçilik”, kendi toplumu veya devleti aleyhine kişisel veya grupsal menfaati uğruna, yabancılarla işbirliğini veya içinde yaşadığı devletin-toplumun aleyhine, onların menfaatine olacak şekilde hareket etmeyi ifade eder. Bu tutumun arkasında çıkar güdüsü olabileceği gibi, ideolojik nedenler de olabilir. Vatanseverlik veya Milliyetçilik duyguları taşımayan, kişisel veya grupsal çıkarlarını, içinde yaşadığı devletin veya toplumun aleyhine olacak şekilde önceleyen insanların bu tutumları, normal olarak/ahlaksızlık olarak kınanır ve aşağılanır. Ajanlık, böyle bir şeydir. Her toplumda –azınlık- olarak böyle insanlara rastlanır. Bizim üzerinde duracağımız konu bu değil. Bizim üzerinde duracağımız konu, Kendi devleti veya bu devleti yöneten iktidara karşı toplumun hatırı sayılır bir kesiminin veya muhalefetin, iktidar aleyhine başka devletler ile işbirliğine yeltenmesinin arkasında iktidar ile bu toplum kesimleri arasındaki yukarıdan aşağıya doğru yaşanabilen baskı ve şiddet ilişkisidir. Tek yanlı, zora dayanan bu ilişkinin sebebi, grupsal (aile, kabile, mezhep, din, ordu, parti…) çıkar olabileceği gibi; ideolojik farklılık da olabilir. Bu tutuma genellikle Tek Parti, Askeri, Kabilevi, Totaliter yönetimlerin olduğu toplumlarda rastlanır.
Aile, akraba, kabile, millet, mezhep, din ve devlete bağlılık, insani yaşama formasyonlarıdır. Medeni toplum, bu bağlılıkların birbiri ile dengelendiği; birine bağlılığın, diğerinin aleyhine olmadığı, ona zarar vermediği toplumdur. Kur’an şöyle der: “Ey iman edenler, kendiniz, ana-babanız ve akrabalarınız olsa da Allah için şahitlik yaparak adaleti ayakta tutun. Muhataplarınız zengin veya fakir de olsalar, adaletten ayrılmayın. Çünkü Allah, bu ikisine sizden daha yakındır. Adaleti yerine getirmede hevanıza (başıboş arzular) uymayın. Eğer şahitlik yapmaktan çekinir veya sahtekârlık yaparsanız, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (4/135).

Aile baskısından dolayı Anadolu’da erkek veya kız çocukların evden kaçtıkları bilinmektedir. Bazı kız çocukları da, sevmediği bir erkekle evlendirilmek istenmesi durumlarında sevdiği erkeğe kaçtığı da bir olgudur. Ensest ilişkilerin de, mağdurlar tarafından itiraf edilmesi zor olduğu için, gizli kalan bir olgu olarak yaşandığı ve zamanla psiko-patolojik olarak dışa vurduğu bilinmektedir. Demem o ki, politik düzlemde de iktidar ve muhalefet, demokratik olarak meşru kurumsal yapılara kavuşturulmamış ise; iktidar, diğer toplum kesimlerine baskı ve zulüm yapıyorsa; mağdurlar, yabancı-dış güçler ile kolayca ilişkiye/işbirliğine girebilmekte ve kendi devletlerine ve siyasal iktidara karşı “hainlik” yapabilmektedirler. Siyasal baskılardan dolayı “mülteci” durumuna düşmüş insanlarda da bu tutum oldukça yaygındır. Avrupa ve ABD, Demokrasiyi, Hukuk Devletini, Laikliği ve İnsan Haklarını kendi içinde yerleştirerek bundan kurtulmuştur. Ancak, dünyanın her yerinden hainlerle ve işbirlikçilerle iş tutmayı dış politika açısından yeğlemektedir.

Maiyyetinde bulunan kişilere şiddet uygulayan bir babanın veya politik bir liderin psikoanalizini Erich Fromm şöyle izah etmektedir: “Freud, içimizdeki gerçeklerden büyük bir kısmının bilinçli olmadığını; buna karşın, bilinçli olanların da gerçek olmadığını farketmiştir... Şiddete eğilimli olduğu için çocuklarını döven bir baba, genellikle çocuklarına erdemli olmayı öğretmenin ve onları kötülüklerden korumanın en iyi yolunun bu olduğuna inandığı için çocuklarını cezalandırdığını söyler. Aslında baba, sadist doyumunun farkında olmadığı gibi, çocuklarını eğitmenin tek doğru yolunun bu olduğunu ve bir baba olarak sadece görevini yaptığı inancındadır. Başka bir örnek olarak savaşçı bir lider üzerinde de durulabilir. Böyle bir lider, güttüğü politikanın ve aldığı kararların temelinde vatanseverlik duygusu ve yurduna hizmet sorumluluğu gibi yüce ülkülerin yattığına içtenlikle inanmasına karşın gerçekte kendine onur sağlamak amacıyla böyle davranıyor olabilir.” (Erich Fromm, Çağımızın Özgürlük sorunları. Çev: Bozkurt Güvenç. İst. 1973. s 110-111)

Bu konuda G. Jung ise şöyle diyor:

“Hükumetin en yüksek konumunda bulunan kişiler, devlet politikası kisvesi altında devletin öğretilerini kendi iradeleri doğrultusunda manipüle ederek kendi bireyliklerini işe koşabilirler. Ama böylesi bireyler, topluma kendi değerlerini ve dolayısıyla devlet politikasının kendisini dikte eden “Üstinsan” benzeri kişiler, kendi kurgularının köleleri olmaya daha meyillidirler. Lider, neredeyse her zaman kendi şişkin ego-bilincinin kurbanı olur. Bu, tüm ulusun bir koyun sürüsü olduğu, kendilerini iyi eyleme yönlendirmesi için her zaman bir çobana ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Bir süre sonra çobanın kadroları sert bir yönetime geçer ve çobanlar kurda dönüşür.” (Lucy Huskinson, Nietzsche ve Jung. çev: M. Çetin. İst. 2021, s. 192)

Benzer bir durumun grup üyeliklerinde de ortaya çıkabildiğini Fromm şöyle izah ediyor: “Bir kişinin içinde yer aldığı toplumu, grubu, cemaati, tarikatı eleştirel bir göz ile değerlendirebilmesi için, ensest türü bağlarını koparmış olması gerekir. İster ilkel kabilevi, ister ulusal, isterse dinsel yapılarda olsunlar toplulukların çoğu, kendi varlıklarını sürdürmek ve önderlerinin gücünü yüceltmek isterler. Üyelerini, grubun dışında yer alan ve kendileri ile çatışan başkalarına karşı ayağa kaldırmak için üyelerinin yapısında var olan ahlak duygusunu sömürürler. Ama bir yandan da üyelerinin ahlak duygusunu ve yargılama yeteneğini boğmak için, kişiyi kendi grubunun ahlaksal tutsağı durumuna getiren ensest türü bağlardan yararlanırlar. Böylece kişiler, ahlak ilkeleri başkalarınca çiğnendiğinde şiddetle karşı çıkarken; aynı ilkelerin kendi gruplarınca çiğnenmesine ses çıkarmaz duruma gelirler.” (E. Fromm, Psikanaliz ve Din. Çev: Ş. Alpagut. İst. 1990. S. 82)

2- ORTADOĞU’DAN ÖRNEKLER

Bu duruma, örneğin Ortadoğu’nun totaliter rejimlerinde sıkça rastlanır. Bazı örnekler verelim. İran’da Şah rejimi, muhaliflere şiddetle muamele ettiği için, Ayetullah Humeyni Fransa’ya yerleşti. Fransa, onu korudu ve sonunda uçakla Tahran’a indirdi ve devrim gerçekleşti. Devrimden sonra muhalifler, dünyanın değişik ülkelerine giderek gittikleri ülkelerin istihbarat örgütleri ile işbirliğine girerek devrimi devirmek için faaliyetlere giriştiler. Irakta Saddam, muhaliflere zulmetti, muhalifler, başta ABD ve İsrail olmak üzere dış güçlerin istihbarat örgütleri ile ilişkiye girerek onun devrilmesi için çalıştılar. Afganistan’da Babrak Karmal, Rusya ile ideolojik işbirliğine girerek mevcut rejimi devirdi. Arkasından mücahitler, ABD ile işbirliğine girip onu devirdiler, Daha sonraları ABD, Afganistan’daki rejimi içerden bulduğu işbirlikçilerin (H. Karzai) de yardımı ile devirdi. Sonunda Taliban, Pakistan ile girdiği etnik-dinsel işbirliği ile ABD’nin desteklediği yönetimi devirdi. Libya’da Muammer Kaddafi’yi muhalifler, Fransa ve ABD’nin desteği ile devirdiler. Suriye’deki totaliter rejim, muhaliflerin başka ülkelerin desteği ile devrilmeye çalışıldı, başarılı olunamadı. Yemen’de benzer durum yaşandı; iç savaş, “işbirlikçilik” ve “ihanet”ler hala devam ediyor…

3- TÜRKİYE’DE DURUM

Türkiye’de tek parti yönetiminin yarattığı baskı, dinsel kesimde belli bir içerleme ve uçuklama yaratmıştır. Ancak muhalefet, daima meşru-demokratik yollardan mücadele etmeyi tercih etmiştir. 1961 askeri darbesinden sonra oluşturulan askeri vesayet rejimine karşı Ana muhalefet, yine demokratik yollardan mücadele etmeyi tercih ederken; “The Cemaat”, ABD ile işbirlikçiliğine girmiş, meşru yollardan seçilmiş ve kendisi gibi muhafazakâr olan iktidarı darbe ile devirmeye kalkışmıştır (FETÖ). Önceleri Kürtler üzerinde tek parti yönetimi ve askeri vesayet rejimi tarafından belli oranda bir baskı yaratılmış; ikibinlerden sonra muhafazakâr iktidar bu baskıyı azaltmaya başlamıştır. Ancak, 1980’lerde kurulan PKK, İsrail ve ABD ile işbirliğine girerek terör ve bölücülük politikası yürütmeye başlamıştır.

4- SONUÇ

Demokratik yollardan seçilen muhafazakâr iktidarın yirmi yıldır iktidarda olması, şimdilerde muhalefetin bazı unsurlarını FETÖ, PKK ve ABD ile işbirliğine yönlendirmektedir. Türkiye’de demokratik prosedürler yerleşmiş ve aktiftir. Muhalefete tavsiyem, bu yollara tevessül etmemeleridir. İçerde baskı hissediyorlarsa bunu, Türkiye halkına şikâyet etmeleridir. Halkımızın sağduyusu, bunu kavrayacak ve aşacak kapasitededir. İktidara tavsiyem de, kendilerine muhalif olan her çıkışı “ihanet” ve “işbirlikçilik” ile yaftalamamalarıdır. Muhalefeti, yabancıların kucağına itmek, marifet değildir. Marifet, muhalefeti “yerli” yerinde tutmaktır.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir