Görüşler

İnsan ve sistem ilişkisi: Zaman, mekân ve meta zemininde

İnsan ve sistem ilişkisi: Zaman, mekân ve meta zemininde

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Çamdalı “Unutulmasın ki adalete ve merhamete uzak olanlar, bir gün gelecek Hakk’a da uzak olacak” diyor.

Önceleri, ülkemizin yapısı, algısı ve içerisinde bulunduğu ortamı çok farklıydı. O zamanlar, farklı görüşünden, anlayışından veya bakışından dolayı sistemle sorunu olan, bunun sonucunda mazlum durumuna düşen pek çok kimse vardı. Onlar sistemin pek istemediği, fazla imkân da vermediği kişilerdi. Kimi zaman düşüncelerinden, kimi zaman da görüntülerinden dolayı sistemin belli yerindeydiler. Sistem onları tamamen dışlamasa da sınırlamıştı. Çünkü sistemin onlarla, onların da sistemle sıkıntısı vardı. Ancak bunu bir türlü aşamadılar, barışamadılar, anlaşamadılar hatta birbirlerini de anlayamadılar. Bir taraf barışmak ve anlaşmak için çok çaba sarf etse de bu pek mümkün olmadı, olamadı. Orta yol da bulunamadı…

Gün geldi, pek çok şey gibi ülkemizin yapısı, atmosferi de değişti. Katı ve sert yaklaşımlar yumuşadı. Olumsuzluklar geride kaldı, özgürlükler yaşandı. Pişmanlıklar fayda vermese de hatalar anlaşıldı.

Yeni düzen, yeni anlayışla başladı. Geçmişte görüşünden, düşüncesinden dolayı ezilenler ezilmişti bir kere; geriye dönüş de yoktu. Çileler çekilmiş ancak bitmemişti. Belki de yenileri gelecekti. Zira geleceği gelmeden, geçmişi de anlamadan, dinlemeden kim bilebilirdi… Önyargılar olsa da zamanın kime neyi sakladığı belli değildi. Nihayetinde zamanda yolculuk yapılamaz; gelecek bilinemez, geçmiş değiştirilemez; tarih yenilenemez (revize edilemez); dünyaya gelen de kalamaz. Bazı şeyler sabit kalsa da zaman ve mekân hatta insan hep değişmekte ve dönüşmekte, varlık ile yokluk ise çizgisel olarak sürekli oluşmaktadır.

YENİ DÜZENİN ETKİN ALANINA GELENLER

Yeni düzenin aktif ve etkin alanına (ya da sahnesine) başkaları geldi. Bunlar daha öncekilere pek benzemiyordu. Benzeseydi anlaşılırdı. Mantar misali, sanki birdenbire ortaya çıkmışlardı. Onlar, daha önce çile çekenlerin, mağdurların, mazlumların bin bir güçlükle oluşturduğu yapının, mirasına kondu. Konmakla da kalmadılar adeta sisteme hükmettiler. Bunlarla, eski düzene karşı olanların bir kısmı, yeni düzenin sahibi oldular veya öyle davrandılar. Ne oldum delisi, oldular. Geçmişi çabuk unuttular. Böyle olunca da birçok şey değişti. Sistemin yeni sahipleri, birdenbire kulvar değiştirdi. Hepsi olmasa da küçük ama etkin bir kısmı, mazlumken zalim, mağdur iken mağrur oldu. Elbette bu durum hemen olmadı. Tüm bunlar, belli süreçten sonra gelişti hatta bunun için belli bir süre geçti. Yeni sistem ancak belli bir süre sonra oluştu ve oturdu. Günün sonunda mağrurlar, hak tanımaz da oldu.

Bu nasıl bir şeydi?

Dava neydi?

Ne için çekilmişti, bunca acı ve keder?

Tüm çileler küçük bir azınlığın, büyük imkânlara, makamlara kavuşması için miydi?

Anlamak zordu. Kim bilir belki de kolaydı. Zira işin içinde insan vardı, nefis vardı, menfaat vardı. Vardı da vardı… Pek çok şey vardı fakat iyiler ile hakkı üstün tutanlar yoktu. Varsa da güçleri yetmiyordu, yorgundular, dargındılar, sesleri de kısılmıştı. Bu durum garip mi değil mi bilmek mümkün değildi. İnsan bu, meçhul; anlaşılması zordu. Aslında gök kubbenin altında, yeni bir şey yoktu. Oyuncular farklı olsa da senaryo aynıydı. Hâlbuki ne umutlarla başlanmıştı, ne bedeller ödenmişti. Bedel ödeyenler gitmiş, ödemeyen azınlık emeğe konmuştu. Onlar ise ne ummuştu ne bulmuştu? Şimdilerde görmek isterdim, dinlemek isterdim; onların duygu ve durumunu…

Dünya görüşü; sonlu âleme (dünyaya) yüz çevirmek, ebedi âleme gönül vermek olan bazılarının, tam tersini yaptığı; yüzünü dünyaya çevirdiği, ebedi âlemi de unuttuğu belliydi. Ancak hiçbir şeyi unutmayan, Bir’i de vardı. Hani derler ya unutulanlar unutanları unutmazdı, unutamazdı.

ZİHNİYETLER AYNI MI KALACAK?

Ünlü “Monte Kristo Kontu” romanında, roman kahramanı Edmond Dantes, haksızlığa uğrayarak hapishaneye düşer. Orada Farya adında bir din adamı (rahip) ile tanışır. Din adamı ona hak, adalet ve merhamet gibi olguları ve kavramları öğretmeye çalışır. Ancak Dantes, belki de yaşadığı onca haksızlıktan ve olumsuzluktan sonra, “ben Tanrıya inanmıyorum” der. Rahip ise ona “Tanrı sana inanıyor” der. Romandakinin tersine, özellikle belli bir cenah; mala, mülke, mevkie ve diğerlerine kavuşunca; Tanrıya olan inancını mı kaybetti yoksa O’nu da mı unuttu; çok mu dünyevileşti? Bunların yanıtını vermek, çok kolay olmasa gerek. Ancak Aristo, binlerce yıl önce, “zenginlikle erdemin, terazinin iki kefesine konan, iki farklı kütleye benzediğini; biri ağırlaştıkça, diğerinin hafiflediğini” ifade etmişti. Mal, mülk, zenginlik elbette olacak. Fakat adalet, merhamet ve paylaşım da olacak. Dilimizde bu tür durumlar için söylenen, “Rabbena hep bana” deyiminde de belirtildiği gibi hep bana olmaz, olamaz. Olsa da sürdürülemez. Eşyanın sayısı belli olmasa da miktarı bellidir; yoktan da var olamaz. Sınırsız değil sınırlıdır. Hem tarihi gerçekler hem de doğa yasaları, bunları ortaya koymaktadır. Kaldı ki Karun kadar zengin olsan, ne fayda? Nereye götüreceksin? Merhum (ozan ve sanatçı) Barış Manço’nun dediği gibi “altı üstü beş metrelik bez” değil mi?

Hz. Muhammed’e inanlar; onun en belirgin özelliklerinden birinin de insanlar arasında adaletle karar verdiğini, adaletli davrandığını; sadece insanlara değil, diğer tüm canlılara da merhametle davranılmasını istediğini (emrettiğini), bilmez mi veya bilir de önemsemez mi?

Unutulmasın ki adalete ve merhamete uzak olanlar, bir gün gelecek Hakk’a da uzak olacak. Son tahlilde insan sormadan da edemiyor:

Zihinler değişse de zihniyetler aynı mı kalacak?

Yoksa film tekrar başa mı sarılacak?

Tarih yeniden mi tekrarlanacak?

Gelen gideni, hep mi aratacak?

Olan yine belli kesime mi olacak?

Kimse kimseyi suçlamasın! Suçu herkes önce kendinde arasın…

YORUMLAR (29)
29 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir