Görüşler

Kamusal dil, fahiş fiyatlar veya dil gerçekliği niye karartır?

Kamusal dil, fahiş fiyatlar veya dil gerçekliği niye karartır?

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer, fahiş fiyat artışlarına yönelik yaklaşım ve söylem dili üzerinden değerlendirmede bulunuyor.

Kamusal dil ile gerçekliğimiz arasında uçurum var artık. Kullandığımız kavramların gerçekliği açıklama vasfı yanında aynı zamanda sınırlama, perdeleme işlevi gördüğü zaten dilin doğasından gelen bir husus. Dilin doğasına ilişki bu durumu bir takım siyasal gereksinimleri gözetmeye matuf yürüyen kamusal dilimizle karıştırmamak gerekiyor. Dilin doğasına ilişkin karşılaştığımız problem bizi kullandığımız dil ve gerçeklik arasındaki münasebet konusunda uyaran, dikkat etmeye ve bu gerçekliğin farkında olarak yol almaya çağıran bir anlam taşıyor. Bugün kullandığımız savruk dil ise doğası gereği açıklama kabiliyeti sınırlı bir enstrümanı bir takım siyasal mülahazalar için araçsallaştıran bir hüviyet arz ediyor. Kamusal dil gerçeklikten bağımsız şekilde işleyen hatta bu gerçekliğe daha fazla karartma uygulayan ve hatta hatta bu gerçekliği bambaşka türlü göstermeye çalışan bir tür ters ayna vazifesi görüyor. Dilin gerçekliğin bir aynası olmadığı çok açık elbette. Ancak egemen kamusal dil bir tür ayna vazifesi görmeye soyunarak üstelik olanı başka türlü göstermeye çalışan bir çarpık ayna rolünde.

***

Hayatımızın tüm alanlarına ilişkin dile gelen ile yaşanan şey arasındaki uyuşmazlık bir tür yabancılaşmaya, hayatla kurduğumuz ilişkiyi iyice sahteye doğru kaydırmaktadır. Dilin bu tarz manipüle edici şekilde abartılı kullanımı sadece bir tür gerçeklik yitimine mal olmuyor. Maalesef çok daha maliyetli şekilde bir tür anlamsızlığa, inançsızlığa, hayatla kurduğumuz ilişkinin sahteleşmesine yol açıyor. Sözüm ona stratejik bir hamle gibi düşünülen bu tarz bir siyasal söylem, raf ömrü uzadıkça muhatap aldıklarından öte bu söylemi kullananları da içine alan gerçeklikle bağı, bağlantısı olmayan paralel bir evrene yol açıyor. Şahısların, dilin, ilişkilerin sahteleştiği, gerçekliği kaybettiği ve gerçekliğin kaybedildiğinin bilindiği, bilindiği halde gerçeklikle teması kuracak bir arayışa da gidilmediği bu durum gerçekten izahı güç bir durumla karşı karşıya bırakıyor. Sahtenin dolaşımda olduğu, sahtenin bilindiği ve sahteye razı gelindiği bu akla ziyan süreç açık konuşmak gerekirse Türkiye’nin egemen formu. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere hükümet yetkililerinin kullanmakta sıkıntı görmediği ve ittifak tabanının da kendisini angaje etmeye dönük dile gelen bu söyleme uygun bir pozisyon takınmakta sıkıntı görmediği bu dilin somut örneklerine hayatımızın her alanında rastlıyoruz.

Toplumsal gerçekliğimizin sahte bir söylemin kıskacında görünmez kılındığı süreç gittikçe derinleşen bir akıl tutulmasıyla ilerliyor. Ekonomide kötü yönetimin piyasaya yansımalarını bir takım karanlık mahfillerin müdahalesi üzerinden açıklamaya dönük alışkanlık da gerçeklikle bağını büsbütün yitiren bir noktaya gelmiş durumda. Görülmek istenmeyen gerçekliğin ne halde olduğunu anlatmaya çalışırken aslında durumun vahametini itiraf ettiğini bile fark etmeyen, mantıksal kurgusunu da yitiren gerçek ötesi bir pozisyondayız artık. Şüphesiz sürpriz bir nokta değil burası. Zira yol alış şeklimiz ve yol aldığımız koşullar, gerçekliği olmayan tahripkâr bir fantezi alanına girdiğimizi ve girdiğimiz bu parkurdan bu hâl ile çıkmamızın mümkün olmadığını göstermişti. Ancak çıkışın mümkün olmadığı parkuru bir yüksek bir mücadele zemini olarak gören ve bu şekilde davrananların olduğu yerde de makul bir çıkış da kolay kolay bulunamıyor maalesef.

***

Mantıksal tutarlılıktan yoksun ve yürürlükte olduğu yerin sıhhatine ilişkin kaygı verici bir işaret sayılması gereken bu söylemin somut örneklerinden birisi geçenlerde ekonomiye ilişkin olarak Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmişti. Erdoğan konuşmasında “Enflasyonu en kısa sürede kontrol altına alarak raflardaki, tezgâhlardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçeceğiz” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. Benzer açıklamaların ardından Ticaret Bakanlığına bağlı özel ekipler marketlerde fahiş fiyat denetimine çıktı haberleri basında yer almaya başladı. Başka herhangi bir veriye ihtiyaç hissetmeksizin Cumhurbaşkanının açıklamaları ve basında yer alan bu tip haberler ekonomik gerçekliğin ötesinde hâl ve gidişatın iyi olmadığını göstermeye yetiyor. Önümüzdeki sürece ilişkin bir vaat olarak dile gelen “en kısa sürede enflasyonu kontrol altına alacağız” ve “raflardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçeceğiz” ifadeleri zaten mevcut gerçekliğin ne halde olduğunu birinci ağızdan açık ediyor. Demek ki enflasyon kontrolden çıkmış durumda ve raflarda, etiketlerde fiyatlar fahiş denecek seviyede. Durum belirttiğiniz gibiyse ki öyle, o zaman mesele neden böyle? Böyle olmasının müsebbibi kim? Sorumluları hakkında ne tür bir işlem yapıldı veya yapılması düşünülüyor? Sebep şahıslardan ziyade ekonomi yönetimiyle ilgili politikaysa bu politikada ne tür bir değişikliğe gidildi, gidilmesi düşünülüyor? Meseleyi gizemlileştirmek, kriminal bir hale sokmak, karanlık odaklar çağrışımları ile failleri meçhul bir operasyona bağlamak neyin nesi? Bu yaklaşımın bizatihi kendisi meseleyi kavramadan ve çözüm üretmeden bizi mahrum bırakmıyor mu? Meseleyi içinden çıkılmaz bir hale sokan bu yaklaşım değil mi? Diğer taraftan sorunu bağladığımız hususların her biri doğru olsa bile bu hususlardan hareketle ne tür bir çözüm stratejisi üretiyoruz? Bu hususların etkisiz kılınması, sebep oldukları maliyetin ortadan kalkması için ne tür çareler düşünüyoruz? Ticaret Bakanlığına bağlı özel ekipleri fahiş fiyat denetimine çıkararak meseleyi çözüme kavuşturmak mümkün mü gerçekten? Dünya bu tarz bir çözüme tanıklık etmiş mi?

***

Ekonomi alanındaki bu somut durumdan hareketle şunu ifade etmek durumundayız. “Türkiye diğer alanlarda olduğu gibi ekonomi alanında da güçsüz kılınmaya çalışılıyor” tezinin anlamlı olabilmesi için “Türkiye’nin ekonomi alanında güçlü olmak için lazım gelen adımları atıyor” şeklinde bir gerçekliğimizin olması gerekiyor. Bu tarz bir niyetin, bu yönde makul ve tutarlı bir okumanın ve uygulamanın olması gerekiyor. Güçlü olmak, başarılı olmak için gerekenleri yapmadıktan sonra nihayetinde hiç dikkate almadığımız bir dönemin küçümseyici ifadesi olan 45 liracığın ekonomik göstergeler üzerinden baktığınızda bugün övünç vesilesiyle ifade ettiğimiz 650 liradan biraz daha kıymetli olduğunu da göremiyoruz. Daha da açığı her iki rakamın içinde bulunduğumuz içler acısı hâlin aynıyla devam ettiğinin en yetkili ağız tarafından teyidi olduğunu bile fark edemiyoruz.

***

İtham ederken itiraf ettiğini, suçlarken kendisini töhmet altında bıraktığını fark etmeyen bir garip yolculuktayız. Evlere şenlik bir dille, izahı mümkün olmayan kamusal bir söylem eşliğinde üstelik. Şahin Uçar Hoca Wittgenstein’dan şöyle bir söz naklediyor: “Felsefe dilin düşünceyi, aklı yanıltmasına karşı verilen bir mücadeledir.” Dilin doğasından kaynaklanan devasa problematikle uğraşmak bir yana biz kullanageldiğimiz dille önce kendimizi yanıltacak bir mücadelenin içindeyiz ve görünen o ki bu mücadelemizde kararlılığımız da sınır tanımıyor.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir