Görüşler

Kurumsal siyaset-hukuk ve kişi kültü siyaset

Kurumsal siyaset-hukuk ve kişi kültü siyaset

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlhami Güler “Kişi kültü kolayca farklı bir toplum kurma ütopyasına kapılır. Ancak farklı bir toplum hayal etmek, daima daha iyi bir toplum hayal etmek anlamına gelmez” diyor.

1- SİYASET... Siyaset, toplumsal hayatı kuran ve devam ettiren iradedir. Siyaset, toplumsal bağlamda “olay çıkarmak ” A. Bodio) veya çıkan olayları kontrol etmek, manipüle etmek ve çözmektir. Siyaset, öncelikle bir toplumun ontolojik olarak var kalmak/hayatta olmak ve –eğer Makyavelist ve Muaviyeci değilseniz- maruz kaldığınız olayları ve sorunları ahlaki ilkelere göre çözmek veya ahlak ilkelerine göre olay çıkarmaktır. Siyaset, Platoncu anlamda kapalı bir toplum yaratmak değil; Aristocu anlamda pratik etik olarak toplumsal haksızlıkları ve zulmü azaltmaktır. Ancak güç istenci, içgüdü, kurnazlık, tahakküm, kavga siyasetin doğasında var olan kaçınılmaz hususlardır. Kurum, ahlak, ortak kültür anlamında Kanon ve hukuka karşıt olarak “siyaset”, içgüdü ve güç istencini ifade eder. Bu nedenle toplumun aşırı siyasallaşması, hayra alamet değildir. Normal olan, sorunların kurumlar ve kurallar (ahlak-hukuk) yolu ile çözülmesidir.

1961 Askeri darbesinden sonra muhafazakâr kesimde siyasete atılmak, bir yandan “kefen giymek” gibi bir korkuyu ifade ederken; diğer yandan da peygamberimizin “Harp hiledir” hadisine dayanarak siyaseti “savaş/harp” olarak yorumlayıp her türlü hile, kurnazlık, yalan, kumpas, pusu, takiyye, desise… meşrulaştırılmış ve mubah olarak görülmüştür. Giderek de seküler ve muhafazakâr kesimlerde birlikte siyaset çıkar, menfaat, para, itibar, şöhret… kazanmanın en muteber yolu haline gelmiştir. Avrupa’da ise siyaset, “honourial duty=topluma karşı onursal görev” olarak algılanmıştır.

2- KURUMSAL SİYASET VE HUKUK

Kurumsal siyaset ve hukuk, siyasetin doğasındaki olumsuzlukları asgariye indirmek anlamında medeni bir tutumdur. Siyasal sorunları kurumlar oluşturarak çözmek iş bölümü yapmak, uzmanlaşmak, işleri ehliyet ve liyakat sahiplerine tevdi etmek, ortak aklı devreye sokmak, sistem kurmak, riskleri azaltmak, tuzaklara düşmemek, kurulan tuzakların kolayca farkına varmak, kandırmayı ve kandırılmayı önlemek, herkesi ilgilendiren doğrular ve faydalardır (maslahat).

Ortak rıza/oydaşma ve hakkaniyet yolu ile yaratılan hukuk ise ilkeler hâkimiyeti, denetim, adalet, düzen, istikrar, eşitlik, güven ve özgürlüklerin garantisidir. Zorla-zorbalıkla ve keyfi olarak bir kişinin veya grubun çıkardığı hakkaniyete ve kamu maslahatına değil; kişisel veya zümresel çıkarları temin etmeye dönük yasalara, “Hukuk” değil; “Kanun” denir. Yasamanın, toplumun tümünü temsil eden Meclise/Parlamentoya verilmesi; yürütmenin, iktidarda olması ve yargının, siyasal erkten bağımsız bir kurum olması; Avrupa’nın, kanlı tecrübelerden sonra geliştirdiği sonuçlardır.

3-KİŞİ KÜLTÜ SİYASETİ

Siyasette toplumsal katılım, temsil, şura yerine yetkilerin bir kişiye tevdi edilmesi, ilkel bir tutumdur. Kişi kültü, insanlık tarihinde oldukça uzun süre ve geniş coğrafyalarda var olmuştur. Günümüzde hâlâ ortadan kalkmış değildir. Kişi kültü, toplumların politik sorumluluk üstlenme cesareti göstermemeleri veya zayıf-cahil irade(sizlik) lerinden kaynaklanır. Kişi kültü/karizması, (peygamberler hariç) ya kendine Tanrısal bir yardım yapıldığı batıl inancı (Mehdi-İmam) veya çatal yürekli birinin ölümü ve yaralanmayı göze alarak ait olduğu toplum lehine ortaya koyduğu bir kahramanlık veya gücü-zorbalığı ile toplumu korkutması-sindirmesi ile oluşur. Totaliterlik, tiranlık, zorbalık, kibir-gurur, keyfilik, yanılma-yanıltma ve bilgelik tek adam yönetimlerinin nitelikleridir. Tek adam ile halkın arasında onun iradesini yansıttığını söyleyen “şefaatçi” siyasi ve bürokratik putların oluşması, bu yönetim tarzının bir başka olumsuzluğudur.

“Bilge Kral” özlemi, bir “Süreyya Yıldızı” olarak sönmüş gezegenler arasında uzakta parlayıp durur.
Kişi Kültü siyaseti Mezopotamya, Doğu Akdeniz ve Mısır’da kökleri bulunan “Çoban-Sürü İlişkisi” koduna dayanır. Yunan şehir devletlerinde yönetim işi “Gemi-Kaptan” ilişkisidir. Avrupa ve Amerika demokrasileri, bu kodun Aydınlanma, Rönesans, Reform ve Fransız Devrimi ile tekrar keşfidir. İslam öncesi Yemende kurulan Main ve Sebe devletlerinde “Şura” ya dayalı benzer bir yönetim şekli mevcuttu (27/32). İslam, bunu tavsiye etmiştir (3/159, 42/38). Ancak Araplar, İran ve Bizans’tan etkilenerek birinci koda dönmüşlerdir.


Türklerde han, hakan, bey, başbuğ ve kağan kavramlarında; İranlılarda şah-padişah; Araplarda ise, İslam döneminde “Hikmetinden sual olunmayan” mutlak Allah (Tevhit) tasavvuru ve “masum” peygamber imgelerinden mülhem ve “ Zıllulah (Allah’ın gölgesi)” olarak tezahür eden “Halife” ve “Sultan” kavramları, siyasette “çoban-sürü” ilişkisine dayanan kişi kültünü ifade ederler. Bu konuda L.Gardet şöyle diyor: “Hrıstıyan geleneği: “Her otorite, Tanrı’dan gelir(Omnia potestas a Deo)”der. İslam da şüphesiz bu görüşü kendi adına benimser ve onu aşar. İslamda her otorite Tanrı’dan gelmekle kalmaz; kelimenin gerçek anlamında Tanrı’nın otoritesinden başka otorite yoktur. Tanrı’nın otoritesinin gerçek devri yoktur. Tanrı, erişilmez aşkınlığında sonsuz derecede yalnız olarak tek başına yönetir.”(Lois Gardet. Müslüman Site. Çev: A.Aslan.İst.2014.s 58). “ Her otoritenin Tanrı’nın otoritesi olduğu; Tanrı’nı ise, Kadir-iMutlak olduğu ve inssnların göremiyecekleri, anlamayacakları yollarla eylemde bulunduğu için, bir iktidarın meşruiyetinin ilk garantisi bizzat başarıya ulaşmış olma olayının kendisidir. Müslüman cemaati pozitif “adalet” kavramına o kadar bağlı olmasına rağmen; üstün gelen ve başarıya ulaşan güce hemen her zaman doğuştan bir saygı duymuştur.”(L.Garde. a.g.e. s60).

Bu yorum, Sünni ve Şii politik teorileri için doğru olabilir. Ancak, değindiğimiz gibi, yönetimde Kur’an “Şura” yolu ile otoriteyi halk ile paylaşır. İslam’ın erken döneminde Hz. Ebubekir’in politik bağlamda siyasal otoritesi“Halifet-i Resulullah” kavramı ile peygambere/dine/kutsiyete bağlanırken; Hz. Ömer, bu lakabı reddederek kendinin “Emre’l-Müminin “ olarak halka atfedilmesini istemiştir. Hz. Ömer, kendinden sonra yöneticinin “şura” yolu ile seçilmesini isterken doğru davranırken; altı kişilik şura üyelerinin tümünün “Kureyş” kabilesinden seçmesi, yanlıştı.

4-TÜRKİYE’DE DURUM

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasından sonra verilen bir kurtuluş mücadelesi (Milli Mücadele) akabinde bu mücadelenin komutanlarından biri olan M. Kemal Atatürk önderliğinde bir “kültürel devrim” ile kurulmuş bir Ulus-Devlettir. M. Kemal’in kahramanlığı, -hakan/kağan, başbuğ… olarak- ona bir Tek-adam yönetimi bahşetmiştir. Yapılan kültür devrimi, politik bağlamda Bodio’cu anlamda büyük bir siyasal “Olay Çıkarma” dır. Bu “olay”, kültürel bağlamda toplumu seküler ve muhafazakâr/dindar olmak üzere ikiye bölmüştür. Avrupa’nın başardığı gibi toplumsal uzlaşma, tartışma ve kültürel kamusallıklar yani “Kanonlar” yaratarak toplumsal hayatı deruhte etmek, yönetim oluşturmak yerine; -tarihsel şartların zorlaması ile- “devrim”le başlamak, Türkiye toplumunu sonuna/gırtlağına kadar siyasallaştırdı. M. Kemal’in oluşturduğu tek adam yönetimi, vatandaşların kimliklerini değiştirmek için devletin ideolojik aygıtları ile ( okul, üniversite, hapishane, hastahane, kışla, çekirdek aile, adliye…) yeni “kimlik teknolojileri” geliştirdi: Çağdaşlık, Atatürkçülük/Kemalizm, Laiklik. Onun ölümünden sonra Batıdaki devlet kurumları ve kimlik politikaları taklit edilmeye çalışıldı. 1950 sonrasında tek adam yönetiminin “gölgesi” olarak askeri vesayete rağmen; Menderes, Demirel, Ecevit ve Özal, Batılı anlamda kurumsal siyaset ve hukuk oluşturmaya çalıştılar.

Devrimin, toplumun kahir ekseriyetinde yarattığı kültürel travma, dini kimliğin rezistansı olarak cumhuriyet tarihi boyunca iki tane belirgin “”cemaat” karizması (Said Nursi-Fethullah Gülen); iki tane de politik kahraman (N. Erbakan ve Tayyip Erdoğan) yarattı. Birinciler, daha ziyade karizmatik “Mehdi” figürünün tezahürleri iken; ikinciler, “Halife-Sultan” figürünün modern tezahürleridir. Devrimin Kürtlerde yarattığı içerleme/uçuklama ise, Abdullah Öcalan’ı doğurdu. Abdullah Öcalan’ın mahkûmiyetinden sonra, Kürtler, siyasal temsili kahramanlık ve karizmadan “Eş Başkanlık” formuna evrildiler. Terör (PKK)den kopamamaları, Kürt siyasetinin önemli bir zaafı olarak devam ediyor.

Türkiye gibi imparatorluk bakiyesi, etnik ve dini/mezhebi olarak “çoğul” bir toplumda kurumsal siyaset ve hukuk oluşturmak, toplumun doğru yönetilmesi için elzemdir. Kişi kültüne dayalı siyaset ise, siyasal figürün etnik, ideolojik ve dinsel/mezhebi aidiyetine istinaden toplumda tefrika, niza, kayırmacılık, kin, hınç ve nefret doğurur, doğuruyor.

SONUÇ

Kişi kültü, yani karizma veya kahraman siyaseti, kolayca farklı bir toplum kurma ütopyasına kapılır. Ancak, farklı bir toplum hayal etmek, daima daha iyi bir toplum hayal etmek anlamına gelmez. Bu nedenle, ütopya da ideoloji gibi hem olumsuz hem de olumlu boyutlara sahiptir. Ütopya, daha iyi bir gelecek umudu taşımasına rağmen, aynı zamanda karşı koyduğu tranik sistemden daha beter yapılara yol açma riskini taşır. Bu eksikliğin nedeni, Karl Mannheim’in ifadesi ile “ütopik bilinç” ten kaynaklanır. Ütopik yaklaşım, var olan gerçeklikten ve kurumlardan destek alma yolları üzerine somut ve siyasi bir istişare yürütme gayretini göstermez… Ütopyanın umut ettiği “başka yer”, her türlü çılgınlık ve şiddet imkânlarını beraberinde taşıyarak yeni bir hapishaneye kapanır.

Oysa bu yeni tasavvur, hayali olduğu için, daha tehlikelidir. Zira (tartışmaya dayanan) ideolojinin korumaya çalıştığı gerçeklikten tamamen kopuktur…” (S. Varlık, Paul Rıcour’de Temellьk ve Tahayyьl. İst 2021. S. 198-199). 15 Temmuz-2016 Darbe girişimi, kahraman M. Kemal Atatürk’ün 1924’de çıkarmış olduğu büyük siyasal “Olay (Devrim)” dan sonra, karizmatik (Mehdi) bir figürün örgütlediği, toplumumuzu temellük etmeye yönelik bir tahayyül/ütopya girişimi idi. 2016’dan sonra “Başkanlık Sistemi” adı altında geçtiğimiz tek kişilik hükümet sistemi, toplumsal sorunlarımızı Kurumsal siyaset ve Hukuk ile çözme medeni tavrından bizi uzaklaştırıyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir