Görüşler

Laiklik ve Diyanet tartışmaları üzerine

Laiklik ve Diyanet tartışmaları üzerine

CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre “Siyasetçiye düşen görev toplumun gerçek sorunlarını tespit edip çözümü paylaşmak. Ancak siyasi menfaatler uğruna kutuplaştırma toplumun bütünlüğüne zarar verir” diyor.

Siyasi partilere dayalı temsili demokrasi, partilerin birbirinden farklı olmasını gerektirir. Partiler farklı toplum kesimlerini temsil ettikleri için, farklı siyasal ideolojileri, gelenekleri sahiplendikleri için birbirinden farklıdır. Ancak bir ülkede siyasi partiler arasındaki farklılığı o ülkedeki farklı dini gereklilikler, farklı dini hassasiyetler, farklı dini inanışlar oluşturursa bunun doğal sonucu ilgili ülkede dinin siyasallaşmasıdır.

Böyle bir aşamadan sonra din siyasi bir ayrım hattı haline gelir. Siyasi görüşler arası farklılığın yerini dine yönelik farklı bakış açıları alır. Hem din toplumu bütünleştirme işlevini yitirir hem de en bayağı siyasi tartışmalar dini tartışmalar olarak sunulur.

Eğer siyasetçiler toplumdaki bir takım kültürel, dini, etnik farkları siyasetin konusu ve hatta temeli yaparsa belki kısa dönemde bundan siyasi menfaat elde edebilirler. Ancak uzun dönemde ülkelerinin bütünlüğünü tahrip ederler.

İKTİDARIN TUZAĞI

Türkiye’de çok kapsamlı sorunlarımız var. İşsizlik, hayat pahalılığı, geleceksizlik, ümitsizlik kol geziyor. Vatandaş bize “siz siyasetçisiniz bunları gündeme getirin, iktidara geldiğinizde bu işleri nasıl çözeceksiniz bunu da anlatın diyor”. Biz de vazifemizin gereği olarak bunu yapıyoruz. İktidara ise bu durum kaybettiriyor ve Cumhur İttifakı’nın oy desteği git gide düşüyor.

Bu şartlarda başta işsizlik ve hayat pahalılığı olmak üzere Türkiye’nin ekonomik sorunları gündeme geldikçe iktidarın gerilemesi hızlanıyor. Bu gerilemeye yanıt olarak Erdoğan yönetimi daha önceden bildiğimiz, alışık olduğumuz bir oyunu tekrar sahneye koyuyor. Çok bilindik bir kutuplaştırma siyaseti uygulanıyor.

İktidar toplumun iki kampa bölünmesini ve buradan muhalefetin suçlanacağı bir ortamın yaratılmasını istiyor. Ak Parti, ekonomik koşulların çok zor olduğu bir ortamda değerler ve kimlik üzerinden bir bölünme yaratmaya çalışıyor ve topluma iki farklı Türkiye manzarası sunmak istiyor.

Bu manzarada bir tarafta “dualarla adli yıl açılışı yapanlar ve bunu destekleyenler” var. Diğer tarafta da “dua edilmesine karşı olan insanlar”. Aslında bu toplumumuzun gerçeği değil ama olayın topluma sunulma şekli bu kadar basit. İnsanın Allah’a yakarışı olan duanın bile siyasileştirildiği ve toplumda bir bölünme yaratmasına gayret edildiği bir ortam söz konusu olan.

Tabii ki muhalefet, yurttaşlarımızın ellerini açıp Allah’a dua etmesinden rahatsız olmuyor. Ama burada deşifre edilmesi gereken başka bir siyasi amaç var. Şöyle özetleyebilirim iktidarın amacını: toplumu inanç merkezli bölünme hatları üzerinden bölmek, hatta bu inşa edilmiş bölünmeyi da çarpıtarak “duaya taraftar”, “duaya karşı” gibi topluma sunmak ve erimekte olan desteğini bir ölçüde durdurmaya çalışmak.

Okuyucularımızın yakından bildiği üzere dua tartışması tek örnek değil. Birçok olayda aslında toplumu benzer bir eksende bölmek ve kutuplaştırmak amaçlanıyor. Böylelikle değerler, kimlik ve inanç üzerinden bölünmüş toplumda çoğunluğun kendi taraflarında bulunacağı iktidar için saplantılı bir fikir haline gelmiş durumda. İktidarın şöyle bir politikası var: “belli semboller, olaylar, kişiler üzerinden toplumu öyle böleyim ki, çoğunluk benim tarafımda olsun”. Bu politikayı da bölünmeyi sürekli diri tutmak üzere yeni tartışmaların açılması izliyor.

İktidar kendi seçmenini muhalefete karşı düşmanlaştırmak ve bu yolla da oy geçişini engellemek istiyor. Muhalefet makul bir çizgide Türkiye’nin sorunlarını konuşursa geçmişte AK Partiye, MHP’ye oy vermiş yurttaşlarımız, CHP’nin de diğer muhalefet partilerinin de Türkiye’nin gerçek sorunlarına çözümlerinin var olduğu sonucuna ulaşabilir. Bu da muhalefete yönelişi hızlandırır. Ama iktidar kavga çıkartırsa ve o kavganın temelini de “duaya karşı olanlar”, “duaya taraftar olanlar” diye topluma sunarsa bu geçişinin önüne geçeceğini düşünüyor.

İKTİDAR AMACINA ULAŞAMIYOR

Ancak iktidar tarafı bu kutuplaştırma siyasetiyle amaçladığı şeyi başaramıyor. Muhalefetin suçlanması, kendiliğinden iktidarın desteğini arttırmıyor. Siyasi tartışmalarda muhalefetin makulü temsil ettiği açıklıkla görülüyor.

Muhalefetin bu alandaki söyleminin ortak noktaları şunlar: laikliğe ihtiyacımız var ve din ve vicdan özgürlüğünden vazgeçemeyiz; yurttaşlarımızın kılığı ve kıyafeti ile ilgili değiliz; insanların bireysel tercih ve kararlarına saygımız var.

İktidarın amaçladığı manzaranın aksine muhalefetin yurttaşlar arasında ayrım yapmadığı perspektifinin açıklıkla görüldüğü bir tartışma ortamı ortaya çıkıyor. Bu durum iktidarın siyasi amaçlarla dini istismar ettiğini ve toplumu kutuplaştırma amacıyla bu söylemleri gündeme getirdiğini görünür kılıyor. Bu konu aslında sistem tartışmalarına da benziyor.

Parlamenter sistem konusunda bütün muhalefet partilerinin önerileri var. Aslında özünde büyük bir ortaklaşma var. Türkiye’de muhalefetin nasıl bir sisteme ihtiyaç bulunduğu ile ilgili büyük bir mutabakatı var. İktidar sistem tartışmaları muhalefeti böler diye umut ediyor ama aksine muhalefetin bu konudaki büyük uzlaşısı daha açıklıkla görünüyor.

Türkiye için makul olanı muhalefet öneriyor ve çok da büyük bir destek görüyor. Laiklik ve diyanet tartışmaları da benzer şekilde muhalefetin makulü temsil ettiğini gösteriyor. İktidar bağırıyor çağırıyor ama muhalefet partileri bir taraftan laiklik ilkesinden vazgeçmiyor diğer taraftan din ve vicdan özgürlüğünü sahipleniyor. Bu büyük bir uzlaşmanın varlığı yeni yeni ve daha açıklıkla görülüyor.

DİYANET VE KURUMLAŞMA

Unutmamak gerekir ki Osmanlı İmparatorluğu da bugün kimi örnekleri var olan teokratik devletlerden biri değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nda şer’i hukuk geçerlidir ama örfi hukuk da varlığını sürdürmüştür. Osmanlılar ciddi kurumları olan sadece İslam geleneğine değil, hem Türk-Moğol geleneklerine hem de Antik Yunan ve Roma geleneklerine yaslanan bir büyük sentezi temel almışlardır.

Osmanlılar da Cumhuriyet Türkiye’si de uzmanlığa ve kurumlara büyük önem vermiştir. Bu kapsamda İslam ya da Osmanlı geleneği temel alınacaksa Diyanet İşleri Başkanı’nın sosyal medya dahil her konuda açıklama yapmasına yer yoktur.

Hukuk, iletişim, psikoloji, siyaset, elektronik gibi çok farklı uzmanlıklardan yararlanılması gereken bir konuda Diyanet İşleri Başkanı’nın kendini ortaya atması en hafif deyimle ülkemiz için bir sorundur. Çünkü böyle bir konuda kamuoyu alternatif bilgi kaynaklarından uzmanların görüşlerini izlemeli ve eleştirel ve rasyonel tartışmaya dayalı bir toplumsal kanaatin oluşmasının yolu açılmalıdır.

Hemen her konuda Diyanet İşleri Başkanı’nın görüşlerine başvurulan bir işleyiş ne Osmanlı ne İslam uygarlığının gerekleriyle ilgilidir. Sadece iktidarın temelsiz politikalarına destek sağlamaya dönük bayağı bir girişimdir.

SONUÇ

Türkiye olarak Osmanlı’dan devraldığımız, Cumhuriyetle de olgunlaştırdığımız çok güçlü bir mirasımız var. Bu ülkede mutlu bir şekilde, barış ve kardeşlik içinde yaşayabiliriz. Siyasetçiye düşen görev toplumun gerçek sorunlarını tespit etmek, bunları siyasetin konusu yapmak, çözümleri toplumla paylaşmak, halkın desteğini aramaktır. Ama kısa dönemde siyasi menfaatler uğruna toplumu birbirine düşmanlaştırmak, kutuplaşmaya ve kamplaşmaya toplumu götürmek toplumun bütünlüğüne zarar verir.

Türkiye olarak en büyük zenginliklerimizin başında vatandaşlık temelinde bir milli birlik yaratmış olmamız gelir. Bu başarı oldukça zor elde edilmiştir. Osmanlı modernleşmesinin Osmanlı yurttaşlığı yaratma ve ardından İslam ümmetini siyasi olarak birleştirme projeleri başarısız olunca Cumhuriyet devlet ile yurttaş arasında hukuki ve siyasi bir bağ olarak yurttaşlığı inşa etmeyi başarmıştır.

Cumhuriyet devrinin yurttaşlık anlayışı hukuka ve yurttaşların eşitliği ilkelerine dayanmaktadır. Kanaatimce böyle bir siyasal topluluğun yaratılmasının başarılması Türkiye’nin bugün en büyük zenginliğidir. Bir milli kimliğimizin, bir ulus anlayışımızın olması ve bu anlayışın vatandaşlarımız tarafından sahiplenilmesi en büyük servetimizdir. Siyasiler olarak bize düşen de toplumun çoğulcu yapısına zarar vermeden bu birlikteliği güçlendirmektir.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir