Görüşler

Merkezi bulmak

Merkezi bulmak

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer “Merkez arayışını, çekirdeğinde kendimizin bulunduğu yeni bir yörünge sisteminin inşası olarak gören anlayış Türkiye’nin merkezsiz kalışını sürekli kılıyor” diyor.

Dostoyevski, 18 Ağustos 1870 tarihinde, yani Cinler’i ilk düşünmeye ve yazmaya başlamasından bir yıl sonra, bir sara krizi geçirir ve sonrasında yeğeni Sofya İvanova’ya bir mektup yazar. “Birden romandaki sorunun ne olduğunu ve nerede hata yaptığımı gördüm” der Dostoyevski mektubunda.

“Aynı anda, sanki kendi kendine ve bir ilhamla, bütün boyutlarıyla yeni bir plan çıktı karşıma. Her şeyi kökünden değiştirmeliydim. Bir an bile tereddüt etmedim. Yazdığım her şeyi bir kenara attım ve birinci sayfadan romana yeniden başladım. Bütün bir yılın emeği de silinip gitti.

***

Dostoyevski hakkında gelmiş geçmiş yazar biyografilerinin en parlaklarından birini yazmış olan Joseph Frank, eserinin “mucize yıllar” adını verdiği dördüncü cildinde (çünkü 1865 ile 1871 arasındaki altı yılda, Dostoyevski Suç ve Ceza’yı, Budala’yı ve Cinler’i, ayrıca Kumarbaz’ı ve Ebedi Koca’yı yazmıştır) okuyucusunu uyarır. Dostoyevski’nin her zamanki gibi abarttığını söyler bize.

Evet, aslında Dostoyevski romanını tek boyutlu kartondan kahramanların hikâyesi olmaktan çıkarmış, gelmiş geçmiş en parlak siyasal romanlardan birine dönüştürecek değişikliği bu yeni plan sayesinde yapmıştır, ama bunun için son bir yılda yazdığı 240 sayfanın çok azını, ancak 40 sayfasını değiştirmiştir.

Romanın konusu, sayfalarının çoğu, pek çok şey aynı kalmıştır. Değişen şey, evet, yalnızca romanın merkezidir.” Orhan Pamuk’un “Saf ve Düşünceli Romancı” kitabında yer alan “Merkez” başlıklı makalesinden alıntıladığım yukarıdaki anekdot sadece büyük bir yazarın özeline ilişkin verdiği bilgi açısından çarpıcı değil. Aynı zamanda yaşama ilişkin sunduğu kavrayış berraklığı yönüyle de çok önemli.

***

Pamuk, makalede romanın merkezinin önemine ilişkin Naipul’un özyaşamöyküsel eseri olan ‘Merkezi Bulmak’a yazdığı önsözde bir merkezi olmadığı için anlatısının nasıl bataklığa saplandığını yazdığını belirtir ve ardından merkezin taşıdığı anlamı şu şekilde vurgular: “Merkez dediğim ve biz romancıların içgüdüyle hissettiğimiz bu yer öylesine önemlidir ki, onu hayalimizde değiştirmek bile, romanımızın her cümlesinin, her sayfasının değiştiği ve bambaşka bir anlama kavuştuğu duygusunu verir. Romanın merkezi; kaynağı belli olmayan, ama bir ormanı, tek tek bütün ağaçları, çıkış yollarını, arkada bıraktığımız yolu ve gideceğimiz yeri ve dikenli çalılarla en karanlık, anlaşılmaz köşeleri aydınlatan bir ışık gibidir.”

***

Uzun sayılabilecek bu girişi edebi bir çözümleme yapmak için yapmadım. Zaten böyle bir uzmanlığım da yok. Orhan Pamuk’un bir edebi tür olarak romanda “merkez”in hayati önemine ilişkin çözümlemesi Türkiye’nin hem devlet hem de toplum olarak eksikliğini duyduğu şeyleri çağrıştırması açısından çarpıcı geldi.

Ülke olarak “merkezi bulmak”ta sıkıntı çektiğimiz için Naipul’un ifadesiyle anlatısı bataklıktan çıkmayan bir ülke, bir toplum olarak yaşamak durumunda kalıyoruz. Son süreçte gördüğümüz ekonomik alt üst oluşu da içine alan büyük ve bütüncül krizimiz şunu gösteriyor ki anlamlı bir merkezden yoksunuz, böyle bir merkezden yoksun olduğumuz için istikrarlı bir düzen oluşturamıyoruz ve daha da vahimi anlamlı bir merkez inşa etmek için anlamlı bir arayıştan da yoksunuz.

***

Türkiye’nin merkezini yitirdiği uzun süredir dile geliyor. Üstelik tüm toplumsal kesimler, değişik gerekçeleri olsa da, bu tespitte hemfikir. Meselemiz bulunacak veya yeniden inşa edilecek merkezin ne olduğunda. (Bulma veya inşa etme sürecinin nasıl olduğu da en az merkezin kendisi kadar önemli şüphesiz.) Modernleşme hikâyemiz bir yönüyle bu merkez arayışıyla ilintili. O halde merkez arayışını bir imtiyaz arayışına dönüştürmeden, hiçbir kesimi iki kez eşit kılmadan, toplumun hiçbir bileşenini ikincil bir pozisyona düşürmeden, adalete ve özgürlüğe odaklı şekilde nasıl gerçekleştireceğiz?

***

Türkiye’de merkezi bulmak en az birinci sınıf bir edebi eserde merkezi bulmak kadar hayatidir. Sanırım aradaki altı çizilmesi gereken önemli fark, Türkiye’nin merkezini bulmanın romandaki merkezi bulmak kadar sıra dışı bir keşfi gerektirmiyor oluşudur. Ancak yine de sıra dışı olmayı gerektirmeyen bu buluş, işin kolay ve hemencecik hayata geçirilebileceğini sağlamıyor.

Evet, Türkiye’de merkezi bulmak veya merkezi inşa etmek bir yönüyle basit, kolay. Ancak bazı durumlarda basitlik, kolaylık tam da bu niteliği itibariyle çok daha zordur. Ne diyordu Johan Cruyff: “Futbol basit bir oyundur. Zor olan onu basit oynamaktır.”

Michelangelo da sanatının ihtişamını “fazlalıkları atma” olarak nitelemişti. Tarihsel-toplumsal gerçekliğimiz bizim işi tam tersi bir istikamette götürdüğümüzü, götürmekte ısrar ettiğimizi gösteriyor. Fazlalaştırıyoruz, karmaşıklaştırıyoruz. Bir tür hayali icat peşinde olduğumuz için gerçekleştirilecek, gerçekleştirilebilecek basiti görünmez kılıyoruz, anlamsızlaştırıyoruz ve dolayısıyla uygulanmaz kılıyoruz.

***

Oysa merkezi bulmak basit olanda, makul olanda, bildiğimiz ve gereğini yapmadığımız ilkelerde. Örneğin hiç kimseyi kayırmayan bir adalet sistemi, örneğin ehliyet ve liyakate dayanan bir kamu istihdam rejimi, örneğin herkesin düşünce, inanç, kültür vs. gibi aidiyetleri nedeniyle dışlanmadığı tersine katıldığı geniş bir kamusal alan, örneğin her türlü talep ve beklentiyi taşıyabilecek özgürlükçü, geniş, çoğulcu bir siyaset alanı.

Türkiye’nin merkezini bulmak ve ülkenin varlığını baştanbaşa değiştirecek şey her şeyin sil baştan ve yeniden üretildiği bir başlangıç noktasını gerektirmiyor zaten böyle bir başlangıç noktasını da doğası gereği bulmak mümkün değil. Cumhuriyet pratiğimizde gördüğümüz keskin kopuş ve yeni başlangıç noktası oluşturma girişimi tüm radikalliğine karşın iddia ettiği kopuşu gerçekleştirememiş tersine şikâyetçisi olduğu pek çok şeyin bugün de tüm hayatiyetle devam etmesine engel olamamıştır.

***

Merkez arayışını ve tesisini, düzen ve istikrar çabasını çekirdeğinde kendimizin olduğu yeni bir yörünge sisteminin inşası olarak gören anlayış ve pratik, Türkiye’nin merkezsiz kalışını sürekli kıldığı gibi merkez arayışını da rayından çıkararak bitmek bilmeyen bir kan davasına dönüştürmektedir. Kamusal tartışmalarımızın konu başlıkları ve tartışmamızın niteliği gösteriyor ki bütün yapıyı başka türlü gösterecek dönüştürücü dokunuş yerine bizi bataklıkta kalmaya mahkûm eden resmi anlatılarımızın peşinde yol almayı tercih ediyoruz.

Cemaat içi dayanışma, lidere sadakat, ötekini kriminalleştirme gibi taban tahkimine yarayan gelenekselleşmiş siyasal mühendislik faaliyetini merkez ikamesi olarak kullanıyoruz. Oysa bu tarz, merkez arayışımıza cevap değil merkezden yoksun oluşumuzun en çarpıcı komplikasyonu olarak görülmelidir. Üstelik ölümcül bir pratiği yegâne kurtuluş görme yanılsaması olan bu tarz; hem sorunu kronikleştiriyor hem de makul, meşru ve mümkün bir çözüm arayışından da bizi yoksun bırakıyor. Kendimize, geleceğimize kendi elimizle kast ediyoruz.

***

Dostoyevski romanını baştan sona değiştirdiğini iddia ettiğinde aslında 240 sayfadan 40 sayfasını yeniden yazmıştı. Çünkü Pamuk’un ifadesiyle merkeze ilişkin dönüştürücü dokunuş metni bambaşka bir şekle büründürmüştü. Benzer dönüştürücü dokunuş, benzer şekilde bir merkez inşası Türkiye’nin de bambaşka bir görünüm kazanması anlamına gelir.

Üstelik bu dokunuş ve merkez inşası yukarıda da değinildiği üzere zannedildiği gibi kimsenin bilmediği, duymadığı, düşünmediği, görmediği mucizevi bir keşifle olmayacak. Eskilerin “aşikâr sır” dediği ve gözümüzün önünde olduğu için görünmez olan sır gibi basit, kolay ve makul olan ile olur.

Günümüzün temel yönetim ilkeleri belli. Adaleti ve özgürlüğü de Bauman’ın ifadesiyle “bir tercih sonuçlarını en başta başkalarının acılarına yaptığı etkinin sorumluluğunu kabul etmeyi gerektirdiği müddetçe ahlaki bir tercihtir” anlayışıyla öncelediğimizde Türkiye’nin merkezini nerede ve nasıl bulacağımızı açıklığa kavuşturmuş olacağız.


YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir