Görüşler

Ortak aidiyet için müphemlik

Ortak aidiyet  için müphemlik

Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin Kurucusu Tarık Çelenk “Kutuplaştırmanın bedeli çok yüksektir. Tek bayrak söylevinin gerçeğinde yakınlıkları ile aidiyeti güçlü olan bir toplum rüyası yatmalı. Bunun vebali siyasetin sorumluluğunda” diyor.

"Bugün ne yazık ki, katı siyah-beyaz, iyi-kötü veya kahraman-hain ayrımı, ayırt etmeksizin ülkemizde sadece avam-halkta değil, havas-elitte de var. İşin en ciddi ve üzücü tarafı da 1912’den itibaren bu kategorik yaklaşımın, devletimize yerleşmiş olması ve bugünün devlet aklını oluşturmasıdır.”

***

Geçenlerde “Türk Sağı; Mahalle, Kriz ve Kritik” kitabıma ilişkin aldığım en eleştirel yorum, Talat Paşa’ya ilişkin değerlendirmelerimdi. Liberal dostların kritikleri, benim Talat Paşa gibi tehcir emrini vermiş ve ölümlere dolaylı göz yummuş birine nasıl mütevazi, cesaretli, idealist ve bireysel ahlaklı değerlendirmelerimi yapabilmem üzerineydi. Aslında bu trajik hadisede teşvik ve fikir verici olan Enver Paşa ve Ziya Gökalp için de aynı şeyleri söylüyordum.

Talat’ın yaşam öyküsü posta memurluğundan, Alliance mektepleri öğretmenliği, bir devletin ve partinin kaderine 10 yıl hükmeden bir adam olarak geçer. Talat beyin bugün var sayılan derin devletin kaygıya dayalı mantığının inşa edicisi olduğunu da söyleyenler vardır. Talat, sadarette iken fırında ekmek kuyruğuna girecek kadar veya Teğmen İsmet beyi makam arabasında Galatasaray’da gördüğünde arabasını durdurup inecek kadar mütevazi, Edirne müdafaasına sadareti bırakıp gönüllü asker olarak katılacak kadar cesur, Başbakan iken Yerebatan’da küçük bir evde kira ile kalacak ve paşa unvanından halkın arasına karışmamı engeller diye içtinap edecek kadar da bireysel ahlaklı, sabahleyin ölümle sonuçlanacak tehcire gönderileceğini bilmeyen Ermeni aydın arkadaşları ile de gece tavla oynayabilecek kadar da ketum ve serinkanlı biriydi. Aynı örnekleri Ziya Gökalp ve Enver paşa için de fazlasıyla verebiliriz. Bu konuda ilgi duyanları Serol Teber’in “Tutunamayanların Politik Psikolojisi” kitabını okumalarını öneririm. Burada, başta Gökalp ve Talat bey olmak üzere İttihatçıların önde gelenlerinin, ilginç kendi içinde bölünmüş kişiliklerine ilişkin psikobiyografik analizleri bulabilirler.

***

Merhum Adnan Menderes sağ mahallenin tarihsel idolüdür. Abdülhamit han gibidir. Mahalle de tartışılamaz. Gerçekten de mazlumdur. Ancak kimse de Menderes’in özel hayatına dair gençliği, başbakanlığı döneminin iddia edilen skandalları ve kutuplaştırıcı siyaseti ile uğraşamaz.

İsmet İnönü Mahallenin kötüsüdür. Mahalle’de kimse onun Kurtuluş savaşındaki rolünü, dünya çapında bir kurmay veya diplomat oluşunu, mütevazi aile yaşantısını, eşinin dindarlığını, Atatürk’e bağlılığı ile birlikte hatalarını söyleyebilen müstesna biri olduğunu, Türkiye’yi kendi aleyhine de olsa demokrasiye geçirdiğini, darbeleri engellediğini veya İmam Hatiplerin kuruşunu başlattığını düşünmez bile.

***

Abdülhamit hatta Vahdettin, Mahallenin ulu hakanları, diğer mahallenin ise özellikle hainleridir. Her ikisinin de Britanya kraliçesi ve kralından ricaları bu mahallede ölü taklidi ile karşılanır, diğer mahallede ise acımasızca yargılanır.

Bir zamanlar bir TV programında Harp okulları ve Askeri liseler kapatılmamalı, ayrıca Atatürk ideolojik bir kalıpta verilmemeli, zira bu durum yetişen subaylar ile toplumun gerçeği arasında bir boşluk yaratmakta, Atatürk’ün vizyonu ABD’nin kurucu babaları gibi gençlerin önünü aydınlatmalı dediğimde, mağdur konuşmacıların da kışkırtmasıyla sosyal medyada tt olmuş bir linçle de karşı karşıya kalmıştım.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Abdülhamit, Talat Paşa, İnönü ve Menderes verilen örneklerinden gidersek, iyi ve kötü tasnifinde bir geçirgenlik sorunu yaşadığımızı görmekteyiz. Bir bakıma her mahalle için karşı mahallenin hilafına bir mutlak iyi veya mutlak kötü anlayışı yerleşmiş gözükmekte. Güncel bir değimle bir tarafın kahramanı diğer tarafın haini olmakta.

Uzmanlara göre bebekler ilk önce bir sonsuzluk hissindedir. Ne zaman ki sıcak bir sobaya dokunurlar, o zaman kendi sonsuzluklarının sınırını fark ederler. Başlangıçta iyi ve kötüyü bir arada tutamayan bebek, ebeveynleriyle sağlıklı bir bağ ve iletişim kurdukça hem iyiyi hem de kötüyü barındırma yetisine kavuşur. Ancak, gelişim süreçleri sekteye uğrarsa, iyi ve kötüyü ayrı sekmelerde saklamaya devam eder. Bu da birilerini idealize etme veya değersizleştirme, kendi eleştirildiği ya da kötü hissettiği zaman içerideki iyiyi koruyabilmek adına kötüyü dışarı atmayla sonuçlanır. Kendisi kötü hissederse sistemi çökeceği için kötü olan her şey ötekiye aittir. Oysa sağlıklı yetişmiş bireyde iyi ve kötünün aynı anda var olabildiği gri alanlar ve esneklik artık bakış açısını görürüz. Olgun birey, liderler ve toplumlar farklılıkları böyle görür.

***

Burada Atatürk’ün bir lider olarak İzmir’e girdiğinde Yunan bayrağını yerden kaldırması ve Venizelos ile dostluk kurabilmesi iyi ve kötüyü içselleştirebilen onarıcı liderliğe örnek teşkil edebilir.

Bir İngiliz için birbiriyle acımasızca savaş yapan tüm hanedan ve prenslikler, hatta Cromwell bile değerli tarihsel şahsiyetlerdir. Ancak bireysel gelişmeleri travmatik deneyimlerle de tamamlayamamış fertler, liderler ve toplumlarda ise tersine iyi ve kötü bir arada değerlendirilemez. Artık onlar için sadece hainler ve kahramanlar veya iyiler ve kötüler vardır.

Bu bakımdan Talat veya Gökalp’in örneğinde acımasızca verdikleri kararlarda bir vicdan aramak bir devlet pragmatizminde gerekmiyor. Ancak bu acımasız sorumluluğu taşımaları onların dürüstlük, cesaret, devlet adamlığı ve mütevaziliklerine de bir halel getirmemekte. Zira her ikisini içinde olduğu kararların sonuçları bir insanlık trajedisine yol açsa da diğer özellikleri ile de birlikte değerlendirmemiz bize doğru bir bilimsel tarih okuması yaptırabilecektir. Bir bakıma onlar için iyi ve kötüyü bir arada içselleştirebilmemiz gerekiyor.

***

Bugün ne yazık ki katı siyah-beyaz, iyi-kötü veya kahraman-hain ayrımı, ayırt etmeksizin ülkemizde sadece avam-halkta değil havas-elitte de var. İşin en ciddi ve üzücü tarafı da 1912’den itibaren bu kategorik yaklaşımın, devletimize yerleşmiş ve bugünün devlet aklını oluşturmasıdır.

Thomas Bauer’in “Müphemlik kültürü ve İslam” kitabı bu bağlamda önemlidir. Kutsal kitaplar veya inanç esaslarındaki dogmalar dışında, kesin inançlar ve yoruma kapalılık, insan yaratılışı veya doğasına aykırılık arz etmekte. Oryantalist Bauer, müphemlik hoşgörüsü kavramıyla, aynı değerin, aynı normun farklı yorumlanabileceğini, hatta aynı anda farklı yorumların geçerlilik taşıyabileceği bir bakışı kastetmekte. Kitabın tezi, Batılı modernliğin kesinlik “takıntısının,” müphemlik kültürünü gitgide tahrip ettiğidir; bu süreçte ülkemizdeki Siyasal İslâmcılığın veya Kemalizm’in ideolojik katılığını böyle de açıklayabiliriz.

Bugün artık bilim felsefesi ve dünyasında kesinlik kavramı temelden tartışmalı duruma gelmiştir. Einstein ve Heisenberg’in ardından kuantum fiziği ve dijital keşiflerle kesinlik dönemi kapanmıştır.

Öncelerden ifade ettiğim gibi düşünememe sorunu sadece Sağ mahallenin değil eksik Türk modernleşmesinin sorunu. İyi ve kötüyü bir arada tutamama ülkemizdeki Sağ mahalle ve Laik mahallenin de genel sorunu. Ne yazık ki müphemlik ise tüm kültürümüz ve bakış açımızın da temel sorunu.

***

Osmanlı tarihi ile yüzleşebilmek ve hakikatiyle övünebilmek, Abdülhamit ve Atatürk arasında doğru bir liyakata dayalı bugünlere uzanan tarihsel zinciri kurabilmek gerekiyor. Kutuplaştırmanın maddi ve manevi bedeli çok yüksektir. Tek bayrak söylevinin gerçeğinde, tarih ve vicdan anlayışında, yakınlıkları ile aidiyeti güçlü olan bir toplum rüyası yatmalıdır. Bunun vebali siyasetin sorumluluğundadır.

İyi ve kötüyü bir arada tutamama ve müphemliğin olmamasının bedellerini hep birlikte ödemekteyiz. Kutuplaşmış toplum, siyasi karar vericilerin vicdan ve adalet sorunları bu sonuçlardan sadece bir kaçıdır.

Eğer iyi niyetli isek, her şeyi yeniden doğru düşünebilme cesaretini artık birlikte gösterebilmeliyiz.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir