Görüşler

Rabbani-melekî hukuk ve şeytanî-rahmanî siyaset

Rabbani-melekî hukuk ve şeytanî-rahmanî siyaset

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlhami Güler "Bilim, hukuk ve din kurumları siyasal erkin dışında ve devlete bağlı olarak faaliyet göstermelidir" vurgusu yapıyor.

RABBANİ-MELEKİ HUKUK

Hukuk, Hakk’ın çoğulu olarak pür ahlaki-doğru/pozitif bir kavramdır. Hakk, Allah’ın isim ve sıfatıdır. Kanun, hak olabileceği gibi; batıl da olabilir. Yasa/kanun, hakkaniyete-ahlaka, vicdana, adalete dayanıyorsa, bunları ihkak ediyorsa, Hukuktur; etmiyorsa zulümdür. Hukuk, Yeryüzündeki “Tanrılık”tır. Allah’ın “Rabb”lık sıfatının tecellisidir: “Peygamberler, halka: “Kitabı öğrenenler ve onu detaylıca çalışanlar olarak Rabbaniler olun” derler.” (3/79). Hukukun kategorik olarak “Melekî” olması da, meleklerin Allah’ın emrinde olup insanlar için hep hayırhah ve doğru-ahlaki işler yapmalarındandır. Hukukun vicdandan/ahlaktan ayrıldığı nokta, yasa/kanun halinde ifade edilmesi; ilgili herkesi bağlaması ve zorlayıcı olmasıdır. Hukukun arkasında zorlayıcı bir güç/şiddet kullanıcı olarak kendi de ahlak ve hukuk ile sınırlanmış “Devlet” vardır. Devletin meşruiyeti, herkesin güvenliğini ve maslahatını temin etmeye çalışan tüzel bir kişilik olmasıdır. Hakkaniyete dayanan kanun/yasa yapmaktan daha önemlisi, yasayı uygulayanların ve ona muhatap olanların hukuka uymaları, ona boyun eğmeleridir. Yasa/kanun, adil-hakkaniyetli olmayabilir veya zamanla bu işlevini yitirip değiştirilmesi gerekebilir. Ancak, meşru prosedürlerle o yasa değiştirilinceye kadar ona uymak, herkesin üzerinde konsensüs sağladığı bir hukuk/hakkaniyet ilkesidir. Bu yapılmadığı takdirde, o zaman anarşi, kaos ve mafyalaşma başlar.

Fransız hukuk düşünürü Frederic Bastiat’ın deyimi ile “Hayat/Kişilik/Onur, Özgürlük ve Mülkiyet, insanlar yasa yaptığı için değil; aksine, ezelden beri var olan bu unsurların kendisi, insanı hukuk yapmaya sevk etmiştir.” (F. Bastiat, Hukuk, çev: A. Yayla ve Y. Arsan, Ank, 2017, s. 13). “Ahmakça bir açgözlülük ve sahte bir hayırseverlik, hukukun bozulmasının sebebidir.” (s. 17). ”Tarihin açıkça kanıtladığı gibi, ne din ne de ahlak, tek başlarına bu bozulma eğilimini durdurabilmişlerdir.” (s. 18). “Hukukun temel amacı, kolektif gücün, soygunu çalışmaya tercih ettiren beşerî eğilimi (içgüdü) durdurmak için kullanılmasıdır. Bütün hukuki tedbirler, mülkiyeti korumalı; yağmayı ise cezalandırmalıdır. Ne var ki, kanunlar, bir insan veya insan gurubunun eseridir. Hukuk, müeyyidesiz ve güç kullanılmaksızın hayata geçirilemeyeceğinden dolayı; gerekli gücü temin etme görevi de kanunları yapan iradeye bırakılacaktır. İşte bu olgunun, insanoğlunun kalbinde ezelden beri var olan ihtiyaçlarını en az çaba (emek-çalışma) ile karşılama eğilimi ile bir araya gelmesi, hukukun evrensel bozulma sürecinin temel nedenidir.” (s. 18).

2- RAHMANİ-ŞEYTANİ SİYASET

Siyaset, toplumun Anayasal/hukuki çerçevede yönetilmesi ve hukukun icra edilmesidir. Siyasetin amacı, toplumun iç ve dış güvenliğini sağlamaktır. Siyaset, “pratik ahlak” olarak dinamik bir süreçtir. Rahmani siyaset, toplumun varlığını, devamını ve güvenliğini ahlaki çerçevede korumaktır. Rahmani siyaset, kendini ahlaki kurallar ile sınırlayan (Esmau’l-Hüsna-Sünnetullah) Allah’ı yansılamaktır. Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Davut ve Hz. Muhammed, bunun örnekleridir. Toplum dinsel, dilsel ve ırksal olarak “türdeş” olmak zorunda değildir. Devletin dini/mezhebi olmaz (Laiklik); devletin/yönetimin dini adalettir. İdeolojik (seküler)-dinsel devlet- mutlak hakikatin kendi uhdesinde olduğu vehmi/zannı ile zulüm-şiddet yaratabilir.

Dış Siyaset alanında genellikle “Kurtlarla Dans (“İnsan İnsanın kurdudur”) veya “Kurt Kanunu (Düşeni Yerler)” geçerli olduğu için, bu duruma göre aşık atmak; yani “Avcı” olmamak (Hayvanlık-Zulüm); ancak, av-kurban da olmamak asıldır. Kurt kanunu siyaseti, şeytaniliktir. Kendini hukuk ve ahlak ile sınırlamayan; mutlak güç istenci olarak Tanrılık taslayan tüm siyasetler (Firavunlar, Neronlar, Hitler, Stalin, ABD…) şeytanlıktır.

İç-siyaset, toplumun iç güvenliğini/barışını sağlamak ve adaleti tesis etmektir. İç siyaseti kurnazlık, kumpas, yalan-dolan, takiyye… olarak yapmak şeytanlıktır. Siyaset, Demokratik toplumlarda halkın rızası/oyu/onayı alınarak yapılır. Siyasi kadro ve Bürokrasi, görevlerini Anayasal çerçevede icra ederler. Kuvvetler ayrılığı (Yasama-Yürütme-Yargı) esastır. Devlet, ortak akıl ve oydaşma ile oluşturulmuş kurum ve kurallar ile yönetilir. Devletin şeffaf ve denetlenebilir olması asıldır. Kimse, kendine kanun ile verilmiş yetkinin dışında bir güç vehmedemez; iş ve icrada bulunamaz. Kitabına uyduramaz, Hile-i şeriyye yapamaz. Olağan üstü dönemler için öngörülen Kanun/Hukuk hükmünde “Kararname” çıkarma yetkisi, su-i istimal edilemez.

3- SONUÇ

Bilim, hukuk ve din kurumları, siyasal erkin dışında ve devlete bağlı olarak faaliyet göstermelidir. Buraları, ancak vicdanı hür, irfanı hür insanlar deruhte etmelidir. Bu kurumların başı, göğe değmelidir; siyasal iktidarın eteklerine değil. Bu kurumlar özgür bir şekilde vazifelerini yaptıkları takdirde toplum gelişir ve medenileşir. Bu kurumlar, siyasal erkin emrine boyun eğerse; toplum çürür, paçozlaşır, bayağılaşır. Çünkü siyaset, doğası gereği ihtiras-istismar içerir. Siyasetin, fazla önemsenerek ve genişletilerek her şeye sirayet etmesi, toplumun dengesini bozar. Medeni bir toplumda siyaset, -kurumsal ve kültürel yapılar yerli yerine oturmuş olacağı için- sınırlı bir etki ve uğraş alanıdır. Herkes, her gün siyaset yapmaz, siyaset konuşmaz. Siyaset, en itibarlı ve kişisel-zümresel çıkar temin eden bir iş-uğraş değildir. Bu, bir tür hastalık semptomudur.

Sayın Cumhurbaşkanımız, mevcut anayasanın “Darbe anayasası” olduğu gerekçesi ile bunun değiştirilmesini ve yeni sivil bir anayasa yapılmasını öneriyor. Bu talep, -zamanlamasından bağımsız olarak- özünde doğru bir taleptir. Bunun kadar, hatta bundan daha önemli olan husus ise, mevcut Anayasaya ve yapılacak yeni Anayasaya hem yasa yapıcıların hem de herkesin, hakkı ile harfiyen uymasıdır. Yasa-Hukuk yapmak, keyfiliğe kıyasla bir erdemdir; -beğenilmiyorsa, yenisi yapılıncaya kadar-yasaya/hukuka uymak, boyun eğmek ise, ondan daha fazla bir erdemdir.

Ayrıca şu hususa da dikkat çekmek gerekiyor. Şimdiye kadar 1982 Anayasasının dokunulmadık yeri ve neredeyse değiştirilmedik maddesi kalmadı ve bu değişikliklerin büyük bölümü de son yirmi yılda yapıldı. O halde, yeni bir Anayasa yapmaktan asıl murat nedir? Mevcut Anayasanın “Dibace”si ile ilgili bir sorun mu var?

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir