Görüşler

Resmi söylem, şenlikli toplum veya zam değil güncelleme!

Resmi söylem, şenlikli toplum veya zam değil güncelleme!

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer "Güncelleme mekanizması, içerdikleri ve dışladıkları ile sosyal eşitsizliği üreten ve derinleştiren mevcut işleyişin bir yansımasıdır" diyor.

Son birkaç yıldır reflekslerimizi iyice yitirdik. Artık ülke olarak, toplum olarak şaşkınlık yaşayacağımız, “bu da olur mu?” diyeceğimiz pek bir şeyimiz yok. Küresel salgının da üzerine tuz biber ektiği süreç iyice şenlikli bir hal almaya başladı. Gerçek ile sahtenin, doğru ile yanlışın, yasal ile yasal olmayanın herhangi bir bir ayrım gerektirmediği postmodern bir cangılda hayat sürdürüyoruz. Bunun sosyolojik izahının yapılmasında zaruret var. Tüm destek ve koruyucu mekanizmaların çöktüğü yeni tip bir “çöküş” dönemi yaşıyoruz. Zemini yitirdik.

Durkheim’ın “anomi” analizinin yeniden çözümleyici bir çerçeve olarak kullanılabileceği günümüzün kaotik atmosferinde kültürel, ahlaki bağların çözülmesinin muhtemelen en büyük kanıtı bu tür bağların varlığına ve kullanımına ilişkin göndermelerin enflasyonist artışı gösterilebilir. Dizginsiz, kuralsız geniş bir alan oluşturulmuşken söylem mimarisinin kültürel, ahlaki kodlara pornografik düzeyde dayandırılmasının başkaca izahını yapmak mümkün olmasa gerek.

Bunun çarpıcı örneği muhtemelen ülkenin sıcak gündemini oluşturan aktörlerin, iddiaların ve tepki(sizlik)lerin harmanlandığı görünüm olduğu zaten ortada. Ancak meselenin bu tür derin, karanlık, karmaşık alanlarla ve ilişkilerle sınırlı olduğu düşünülmesin. Tersine gündelik hayatımızın organizasyonunda muhatap olduğumuz ve çarpıcı bir kayıtsızlık örneği olan resmi dil ve ve ilişki de öyle. Kamusal felç halini yansıtan örneklere eğitimden sağlığa, ekonomiden medyaya hayatımızın her bir alanında karşılaşmak mümkün.

Geçenlerde basına yansıyan ve bir kara deliği andırmaya başlayan toplumsal hayatımızın içinde herhangi bir etki oluşturmadan kaybolan şu haber gibi: “CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın köprü ve otoyol geçiş ücretlerine yapılan zam ile ilgili sorusuna Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, ‘zam değil güncelleme’ diye cevap verdi. Adil Karaismailoğlu, köprü ve otoyollardaki geçiş ücretlerine yapılan zam için “Geçiş ücretleri döviz kuru üzerinden yapılan hesaplamalar ile Türk Lirası olarak uygulanmaktadır. Bu durum, geçiş ücretlerine uygulanan bir zam olmayıp sözleşmenin gereği olarak yapılan güncellemelerdir” dedi.” Normalde bakıldığında dilbilgisi açısından problem oluşturmuyor bu dil.

Özne belli, yüklem var, bunların uyumu yerinde vs. Ancak bu dilin dayandığı mantıksal kurgu, kullandığı semantik çerçeve evlere şenlik. Ülke gerçekliği, ekonomik vaziyet ile kullanılan söylem ve söylemin alt metni arasında bir bağ, bir bağlantı kurmak imkânsız. Nitekim bu imkansızlığın iktidar için ne tür bir imkân oluşturduğunun farkında olan yetkililer de buraya bulunmaz/tükenmez bir hazine gibi kullanmakta hiçbir beis görmüyorlar. Yaptığımız sözleşme gereği olduğu için yapılan ücret artışları zam değil güncelleme olarak değerlendirilmeli diyor! Ekonomi literatürüne önemli ve anlamlı bir katkı gerçekten!

Burada görülmesi gereken daha vahim hususlar var. Kötü bir sözleşme yapılabilir, koşullar nedeniyle mecbur kalınmıştır vs. Ancak defaatle vurguladığımız üzere “kamu politikası” sadece şartlar, zorunluluklar, imkânlar üzerinden işleyen bir politika değil. Böyle bir şey olsaydı ideoloji, inanç, kültür vs. tüm aidiyetlerden bağımsız teknik bir iş olurdu ki o zaman ne siyasete ne de siyasetçiye çok fazla ihtiyaç kalırdı.

Ancak kamu politikasının tanımlayıcı niteliği yapılan ve yapılmayan şeyi imkânların, şartların, zorunlulukların belirlemesi kadar siyasetin, siyasetçinin yapmayı veya yapmamayı isteme(me)si, tercih etme(me)sidir. Yani yürürlükteki iş ve işlemler bir tercih, bir istek üzerinden gerçekleştiği için veya gerçekleşmediği için bir tartışma, konuşma mevzusudurlar. Aksi takdirde izlenilecek prosedürlerin ve yapılacak işlemlerin tartışmasız kabul edildiği bir ortamda neyi konuşacaksınız, niçin tartışacaksınız?

Bu açıdan bakıldığında sayın bakanın “zam değil güncelleme” söylemi ele alınırsa karşı karşıya kaldığımız hususun bir isteği, bir tercihi yansıttığı görülecektir. Neyi öncelediğinizi, kimden, hangi kesimden yana titizlendiğinizi gösteren bu fiili uygulamaları görecek sahici bir dilden yoksun olduğumuz için; uygulamayla bağı bir çarpıtma ilişki üzerinden kurulmuş olan resmi söylemin ayartıcılığında gerçeklik algımız bozulmuş durumda. Döviz kurlarındaki hareketlilik şayet, sözleşme gereği de olsa, belirlenen ücretlerde bir “güncelleme”yi gerektiriyorsa o halde bu güncellemenin sınırlarının, sınırlılıklarının neler olduğunu nasıl tespit edeceğiz? Bu güncelleme sadece sözleşmelerine bu kaydı düşürenler için mi uygulanacak?

Türkiye’de çalışanların yarısından fazlası asgari ücretle çalışıyor. Bu insanların ücretlerine ilişkin bir güncellemenin gerekli olup olmadığı konuşulmayı, üzerinde tasarrufta bulunmayı gerektiren bir husus değil mi? Asgari ücretin altında maaş alan, asgari ücretin altında maaş almak ne demekse artık, emeklilerin durumlarında döviz kurlarındaki hareketliliğin gerektirdiği zorunlu bir güncellemeye ihtiyaç yok mu? Döviz kurlarındaki hareketlilikten önce de “güncellikleri” tartışmalı olan bu kesimlerin durumlarının politik müdahalelerin dışında bir tür “kader” şeklinde konumlanması tam da yukarıda altını çizdiğim şekilde bir tercih, bir irade beyanı değil mi? Güncellemenin dışında bırakılanlar ve güncellemeye konu edilenler belli bir siyasal okuma, belirli bir siyasal, sosyal, ekonomik tercih üzerinden muamele görüyorlar.

Karşımızda gittikçe izaha muhtaç bir durum şekilleniyor: Ekonomik olarak sistematik şekilde “güncelleme” dışı bırakılan kesimlere, kültür, değer dünyalarına atıfların yer aldığı bir tür toplumsal hafıza, şuuraltı mühendisliği çalışması yapılıyor. Ivan Illich akışkanlığın başlangıç dönemlerinde daha seri üretim tekniklerinin insanları makinelerin ve bürokrasilerin aksesuvarları haline getiren sanayi toplumlarını “Şenlikli Toplum” olarak nitelendirmişti. Hafızası, bilinçaltı hedef alınıp yönlendirilen, içinden geçtiğimiz zor sosyo-ekonomik koşullar altında “güncelleme” dışı tutulanların varlığı dikkate alındığında “şenlikli” halimizin pürüzsüz şekilde devam ettiği görülmektedir.

“Güncelleme” dışı tutulmanın salt basit bir ücret meselesi olmadığı, ücretin aynı zamanda sınırları, ufku, niteliği belli bir hayat ve ilişki anlamına geldiği unutulmamalıdır. Güncelleme mekanizması, içerdikleri ve dışladıkları ile, sosyal eşitsizliği üreten ve derinleştiren mevcut işleyişin bir yansımasıdır. Mevcut işleyişin tahripkâr doğası Türkiye’de milyonlarca insanı zorlu ekonomik koşulların pençesinde kıvrandırmakla kalmıyor.

Bu insanları son derece kısır, kısıtlı ve sonraki kuşaklara da fatura çıkaran sosyal, siyasal ve kültürel hayat ve ilişki ağına mahkum ediyor. En basitinden Sosyal Ekonomik Düzey (SED) ile eğitimdeki başarı arasındaki yapısal ilişkinin farkında olsak hayatla kurduğumuz ilişki esaslı bir değişim geçirirdi. İnsanları kullanışlı aparatlara dönüştüren postmodern şenlikli toplumlarda zaten sıkıntı bu tür yapısal bağları kurmaktan yoksun kalmak oluyor sanırım. Hal böyle olunca sıcak gündemimizin ve hepimizi kuşatan kamusal dilin ve görünümün bu olması da çok sürpriz olmuyor.

[email protected]

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir