Görüşler

Tanrı’yı barındırmayan ülke

Tanrı’yı barındırmayan ülke

İran’da yaşanan olaylara mercek tutan Ali Barskanmay “Halk, açık açık molaların iki yüzlülüğünden, baskılarından, halkın ahlak bekçisi olmalarından bıkmış durumda” değerlendirmesinde bulunuyor.

Geçtiğimiz günlerde İran’a; güngörmüş, münevver, gönül dünyaları gülün anayurdu gülistan gibi insanlık kokan farklı meslekten insanlar ile on iki günlük seyahate çıktık. İran’ı bir baştan bir başa dolaştık. Halk ile içli dışlı olup sohbetler ettik. İran’ın bizim dünyamızda tepeden tırnağa bir portresi oluştu.

İran’da başörtüsü kuralları gerekçesiyle ahlak polisinin gözaltına aldığı 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümü ile başlayan olaylar Amini’nin ölümünden öte halkta mollaların baskıcı yönetimine karşı birikmişliğin isyanı. Mollalara karşı ateş topuna dönüşen olayların kıvılcımı Amini’nin ölümü.

İran, Türkiye’nin 12 Eylül askeri darbesi sonrası yıllarını bize anımsattı. Şehirlerin giriş çıkışlarında kontroller. Mollalar, yönetimlerinin baskıcılığını her kontrolde güvenlik ve ahlak polisleriyle hem turistlere hem de halkına hissettiriyor. Hissettirmekten haz alıyor. İran’da İsfahan dışında zaten turist görmek zor. İran yönetimi, bırakın turizmi teşvik etmeyi İran’ı ve halkı kendi varlıklarının meşruluğu için dışa kapatma politikası uyguluyor.

Türkiye’de 1980’li yıllarda devlet kitaplarında bize okutulan; Türkiye’nin üç tarafı denizlerle dört tarafı düşmanla çevrili mantığı İran’da şu an hakim. Mollalar “herkes İran’ın düşmanı” korkusunu yayarak halkı kontrol altına alıp sonra da mehdiliklerini meşru kılıyorlar. Celladına aşık etme politikası.

Mollaların yönetimi; İran’ın geri kalmışlığından, yalnızlaşmasından “Amerika ve İsrail”e fatura kesmelerine halk artık inanmıyor. Yıllarca halkta bu algı oluşturulmuş. Mollaların bu argümanı yavaş yavaş algısını kaybetmiş, kaybediyor. Molla yönetiminin beceriksizliğine yoruyorlar işlerin yolunda gitmemesini. Mollaların İran neftini (petrolünü) halkın yararına kullanmadığı da halk arasında yüksek sesle dillendiriliyor. Mollalar, iran kaynaklarını iran Türklerinin tabiriyle “ hamusini erzan (ucuz) pulla satar” ve ceplerine indirirler. Mollaların yolsuzlukları her yerde herkes tarafından yüksek sesli bir isyan cümlesine dönüşmüş.

İran sokaklarına İran’ın yerli markası Saıpa ve eski Peugeot arabaları hakim. İran’ın yerli araçları Türkiye’de Koçların ürettiği kuş serileri kadar güvensiz ve günümüz araba sektörünün gerisinde.

İran; kadim kültürlerin otağ kurduğu ülke. İran topraklarında MÖ 6. Yüzyılda başlayan Pers İmparatorluğundan günümüze kadar birçok devlet, hanedanlık kurulmuş. Her gelen İran’a kendi rengini vermeye çalışıp kalıcı ve mitelikli eserler bırakmış. Persepolis sarayları Hazreti Ömer döneminde İslam ile tanışmış. Pers kelimesi Müslüman Araplar tarafından Fars’a dönüşmüş. Cami ve medreseler İran’ın kadim mimarisine eklenmiş. Selçuklu Türkleri bölgeye turkuaz çinileri döşemiş. Türkler, İran’a Orta Asya’nın göçebe havasını getirmişler.

İranlılar, müslüman Arapların İran’ı fethini, İran’ın İslamlaşmasını, İran’a islamiyetin yayılmasını; Arapların İran’ı işgali, Arapların ( Müslüman Araplar tabirini kullanmıyorlar) buraya gelmesi olarak görüp okuyorlar. İran’ın gözde şairi Firdevsi Şehnamesi’inde müslüman Arapları “deve sütü içen ve kertenkele yiyen; acem tahtını arzulayan arabı, iş başına getiren felek” mısralarıyla küçümsüyor.

Pers ırkçılığı-Şii mezhepçiliğine dayalı mevcut İran İslam Cumhuriyeti’nin günümüzdeki yaklaşımının da bundan farklı olmadığını halk ile konuşurken rehberlerimizin bizimle konuşmalarında gördük. Camiye giden İranlı olmayan müslüman örtülü kadınlara İran yönetimi çadır adını verdikleri baştan ayağa kadını örten bir örtü giydirmeyi zorunlu kılıyor. Camilerde, imamzade türbelerinde örtülü müslüman kadınlara bunu giydirmelerini; kendi şiilik dininin rengini, yönetim anlayışını verme ve hissetme olarak okudum.

Kaşan’da Agha Bozorg camisine gittiğimizde

Halktan biri etrafımızda dört dönüp kadınlara çadır giydirmeye çalıştı. Adamı dinlemeyip gitmesini söyledik. Camiden çıkınca adamı buna iten güç ile karşılaştık: Camiye girişimizi yüksek bir yerden izleyen güneş gözlüğü takan bir molla. Elinde cep telefonu. Adamı arayıp molla yönetiminin yaptırımlarını bize dayatıyordu. Ortalıkta görünmeyen mollaların yukardan bakan güneş gözlüklü gözlerini her yerde hissettik.

Pers ırkçılığı ve şii bağnazlığı üzerine kurulu mollaların yönetiminde; 30 milyona yakın İranlı Türklere, 15 milyona yakın İranlı Kürtlere rağmen tek dilde eğitim var. Başka dillerin İran okullarında kendilerine yer bulmasının yolu kapalı. Mahsa Amini sunni ve bir Kürt. Mollaların sınıfta bıraktıkları iki ders: Şii-Farisi olmayan.

İran, şairlerin şiir bahçesine dönüştürdüğü şuara yurdu. Yönetmenlerin kadim kültürün küçük hikayelerini büyük duygular ile yoğurduğu dünya sinemanın ödül bahçesi.

Müzik her yerde farklı bir nağme ile gönülleri hüzne, aşka, mateme, neşeye, Allah’ın boyası ile boyamaya, şarabın kan kırmızı rengiyle insan aklını başından almaya, insanı sıratı müstakime, esfeles safiline, eşrefi mahlukata dönüştürüyor. İran, Hüseyni matemlerinden Şehrazat neşelerine tezatın yer bulduğu topraklar. Zerdüşt ateşinin yanında Hüseyni matemleri, minarelerin pers kültürüyle harmanlandığı, çöl sıcaklığına rağmen narın serin şerbeti, mollaların baskılarına rağmen İran’ın serazat sanatçılarının sesi… Dünya sanat pazarında iran sanatı halen sesini dünyaya duyuruyor. Dünya ödül pazarından payına düşeni alıyor.

Mollaların yönetimi, sanatın sanatçının iyice kıskaca alındığı despot bir yönetime dönüşmüş. İran’ın serazat sanatçıları mollaların zindan mahkumiyetinden kaçıp Amerika’yı yurt ediniyor. Mohsen Namjo bunlardan biri.

İran devrimi 79’da İslam dünyasına bir umut ışığı oldu. “Tek diktatör, tek parti, bol israf ve çok yolsuzluk” diye adlandırılan Pehlevi ve onun işbirlikçi yöneticilerinin İran halkı tarafından iktidardan düşürülmeleri müslüman halkta İslam dünyasının Amerikan ve işbirlikçilerinden temizlenme umuduna beklentisine de ışık oldu. İslam ülkelerinde, Humeyni’nin kitapları okunmaya başlandı. Gençler Humeyni posterlerini odalarına asmaya başladı. İran devrim marşları Hüseyni ağıtlarıyla dinlenildi.

Mollalar, devrimi gerçekleştiren muhalif güçleri ülkede kontrol altına alıp kısa sürede “İran İslam Cumhuriyeti”ni ülkeye dikte ettiler. Mollalar muhalifsiz ülkenin tek hakimi oldular. Hakim güçlerini katı kurallarıyla İran’a yerleştirip halkı kontrol altına alınca ülke sınırları dışına yöneldiler. Pers ırkçılığı ve şii bağnazlığıyla harmanlanan İran İslam Cumhuriyeti , şiilik mezhebini yayılmacı politikalarıyla başka ülkelere ihraç etme hastalığına tutundu. Vehhabî Araplar ile mezhep savaşları, sunni İslam dünyası ile kavgaları, Pers kültüründen gelen yayılmacılıkları… Zamanla bırakın İslam dünyasına umut olmayı İslam dünyasına bir karabasan gibi çöktü İran İslam Cumhuriyeti.

8 yıl süren İran Irak savaşı, Suriye’de Ruslarla işbirlikleri, Yemen iç savaşını körükleyip iç savaşın tarafı olmaları, Amerika ve İsrail’e içi boş tehditleri, İsrail ve Amerika’nın İran’ın içi boş tehditlerine dayalı varlıklarını bölgede güçlendirmeleri, Lübnan’da Hizbullah milisleri ile bölgede iç savaşı desteklemeleri, Saddam sonrası Irak iç savaşına yangına körükle gitmeleri en az Amrikan’ın işgali kadar Irak’a zarar verdi.

Hasılı İran molla yönetimi, İran İslam Cumhuriyeti adı altında bölgeye ve İslam dünyasına Amerika’nın verdiği hasarı aratmayacak zararlar verdi. Mollalar, hiçbir zaman emperyalist küresel güçler ile mücadele etmedi. Pers ırkçılığı ve şii bağnazlığı çomaklarını islam ilkelerinin huzurunu kaçırmaktan hiçbir dönem geri kalmadılar. Amerika, Vehhabi Araplara Şii tehditine karşı savunma adı altında milyar dolarlarca silah satmayı da ekleyelim.

Mollalar, kendi halkına varlık içinde ( petrol, doğalgaz, zengin yer altı kaynakları, geniş tarım alanlarına rağmen) yoksulluğu reva gördüler. Yoksulluk ile halkı baskı altında tuttular. İran halkının sofrasından, kilerinden, üstünden, başından çalıp çırpıp demode silahlar ile sokalarda caddelerde boy gösterisinde bulundular. Mollalar saraylarında yönetimlerine güç katarken halkın çocuklarını başka ülkelere şehit (!) olmaya gönderdiler. Halktan çalıp çırptıklarını taşeron askeri örgütler ile İslam dünyasında iç karışıklıkları ya körüklediler ya da sebep oldular. İslam ülkelerindeki diktatörleri, despotları, tiranları ezdikleri halka karşı destekleyip tahtalarında kalmalarını sağladılar, sağlıyorlar.

Varlık içinde yoksulluğun yaşatıldığı bağnaz bir yönetim altında; kadim kültürleri ve asırlar önce esen huzurlu mistik rüzgarlar ile yıkılan Pers saraylarını gülistan bahçesine dönüştüren halkın bir yüzü yoksulluk ile boğuşuyor diğer yüzü insanlığın taze dinç yapraklarını yeşertmek için temiz su ile besleniyor, yıkanıyor .

İran; soyluların, yoksulların, mollaların pazarı. Matem’in, eğlencenin, kederin dergahı. Zenginliğin, açlığın, kendi haline bırakılmanın , kendi yağında kavrulmanın nefes alıp verdiği devlet kileri. Baharatların kokuları aynı kilerde birbirine karışır. Lakin her baharat yayıldığı kilerin sahibinin giyiminden kuşamından gelip geçeni haberdar eder.

İran İslam Cumhuriyeti, İslam kelimesini marketing ( pazarlama) aracı olarak kullanıyor. İslam kelimesini müslümanlara pazarlayıp kendini mehdi (islam dünyasının lideri tahtına) uygun görüp tahtı işgal etme uğraşı. Camileri var ancak minarelerinden ezan sesi duymak pek mümkün değil. İmamzadelerin türbeleri camilerin sesini bastırmış durumda. İmamzadelerin türbelerindeki ihtişamın milyonda birini camilerde görmek mümkün değil. Camiler (islam) kaderine, bakımsızlığa terk edilmiş. İmamzadelerin ( şiilik) kabirlerindeki ihtişam altın revaklar yoksul halkın gözüne gözüne sokulurcasına ön planda tutulmuş.

Bunun diğer adı “İslam” İran’da şiilik mezhebinin çok çok gerisine itilmiş. Şiilik bir din olarak inşa edilmiş ediliyor. Muharrem matemlerinde gördüğümüz; mum yakmalar, buhar savurmalar, çan çalmalar matemleri kilisenin İsevi ayinlerine dönüştürmüş. Ya bunun farkında değiller ya da farkındalıklarını kaybetmişler.

Şiiliğin maneviyatını kullanan mollalar Şiilik Hasan Hüseyin Ali ile halkı baskı altında tutmayı zamanla yönetimin politikası haline getirmişler.

Ancak artık bu durumda halkın canına yetmiş. Halk artık şiilik motifleriyle, maneviyatıyla (!) yoksulluğun yanında yatırım yapılan altın varaklı imamzade türbeleri halk ekseriyetine tesir etmiyor. Mollaların yıllardır matemlerde halkın sırtına vurup kan akıttığı her zincir darbesi mollaların yönetimlerinin de kan kaybını beraberinde getirmiş. Eskiden milyonların katıldığı İmam Humeyni Meydanı’ndaki muharrem matemine gittiğimizde üç bine yakın kişi vardı. Katılımın en çok beklendiği son gece Tahran sokaklarında muharremin sesi kısıktı. Kimi şehirlerde muharrem matemlerini katılacak halk bulunmuyor, diyor rehberimiz.

Halk, açık açık molaların iki yüzlülüğünden, çalıp çırpmasından, çapsızlığından, baskılarından, kendilerine yukardan bakıp kendilerini küçümsemelerinden, ellerinde telefonlarla telsizlerle halkı asker polislerle baskılayıp yönetmekten, ahlak bekçiliği yapmalarından, kadınların her davranışına karışmalarından, halkın ahlak bekçisi olmalarından … bıkmış durumda. İran sınırını beklerken konuştuğumuz İranlılardan baştan sona dolaştığımız İran’ın her yerinde konuştuğumuz halka kadar herkes molaların yönetimini yüksek sesle eleştirmekten geri kalmadı. Halk, artık kaybedecekleri bir şeylerinin olmadığını yüksek sesle dillendirip mollaların gitmelerine umudunu bağlamış durumda.

Gezi bittiğinde arkadaşıma on yıla varmaz halk mollaların yönetimine son vermesine son verir. Dileğim İran’da hayat Irak, Suriye, Libya, Lübnan gibi olmaz.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir