Görüşler

'Tarihi fırsat kaçmadan'

'Tarihi fırsat kaçmadan'

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sema Silkin Ün, başörtüsü tartışmalarına ilişkin ‘Toz bulutları dağıldığındaberrak zihinler, Kılıçdaroğlu'nun samimi çabasını da Cumhurbaşkanı’nın siyasi bir netice elde etmek adına takındığı sorunlu tavrı da görecektir’ diyor.

Başörtüsü yarım asrı aşan bir sürecin meselesi. 1950'lerde kamusal alanda ilk kez başı örtülü bir doktor olarak görev yapmak isteyen Ayşe Hümeyra Ökten'e gösterilen tepkiyle başlayan zihni yasaklar zamanla genelgeli yasaklara dönüştü. 1967'de ilk başörtüsü protestosu olarak tarihe geçen boykot Ankara İlahiyat Fakültesi'nde yaşandı. YÖK'ün 1982'de çıkardığı kıyafet genelgesi ile gelen ilk yasak 1984'te kaldırıldı. 1987´de Kenan Evren irtica tehlikesi vehmiyle başörtüsünü tekrar disiplin suçları arasına aldı. 28 Şubat öncesi dönemde yüksek öğrenim kurumlarında yasağın kaldırılması yönünde ilk siyasi adım 1987'de Turgut Özal'dan geldi. “Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” ifadeleriyle hazırlanan yasa Kenan Evren´in vetosu ile karşılaştı. Çözüm için 1988'de meclisin iradesine başvuran Özal, meclis dışı tüm engelleme çabalarına rağmen üniversitelerde her türlü kılık kıyafetin serbestliğinin sağlanması konusundaki (2547 sayılı yasa ek m.17) amacına ulaştı. Taa ki 1997 yılına kadar. 28 Şubat MGK'sınca alınan kararlar başörtüsünü tüm resmî kurumlarda yasakladı.

Genelge seviyesinde getirilen fiili yasaklar 2008 yılında AK Parti'nin hazırladığı anayasa metniyle sonlandırılmaya çalışıldı. Parti kapatma davasına da konu olan bu düzenleme meclisten geçmesine rağmen CHP ve DS'nin anayasa mahkemesine yaptıkları iptal başvurusuyla hayata geçemedi. Dönemin YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın ‘anayasal değişikliği üniversitelerde uygulayın’ talimatlı yazısı Danıştay'ın “YÖK Başkanı'nın genelge yayınlama yetkisi yoktur” müdahalesiyle karşılaştı. Nihayet 2013'te demokratikleşme paketinin bir parçası olarak kamuda başörtüsünü kısıtlayıcı hükümler bakanlar kurulu kararı ile kaldırıldı.

SAMİMİYETİN DELİLİ AK PARTİ İLE İTTİFAK ORTAĞI OLMAK MI?

Ve bugün başörtüsü meselesini tarihin ayıplı dosyaları arasına atmak için ayıbın müsebbibi partilerin birisinden, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelen çağrıyla birlikte bir fırsat çıktı karşımıza… “Biri” diyorum zira başörtüsü yasaklarının yoğun olarak uygulandığı yıllarda Milliyetçi Hareket Partisi´nin sicil defteri de pek beyaz sayılmazdı. AK Parti´nin başörtülü milletvekillerinden birisi (Devlet Bahçeli´nin 28 Şubat post modern darbe sürecinde başbakan yardımcısı ve koalisyon ortağı olarak görev yaptığı dönemde başörtüsü yasağının altına imza atması ve başörtüsünü çağ dışı bir kıyafet olarak tanımlamasından hareketle) “Örtülü yasakçılığa destek verenleri unutmadık” diyebiliyordu. Oysa MHP, vekilin bu sözleri sarf ettiği 2015 yılından 7 yıl önce AK Parti´nin üniversitelerde başörtülü öğrencilere öğrenim yolunu açan tasarısına onay vermişti. Demek AK Parti, MHP´nin bu hamlesini samimi bulmuyordu ki aradan geçen yıllara rağmen MHP ve Devlet Bahçeli başörtüsü karşıtlığı ile suçlanabiliyordu. Şüphesiz bu şüphe ve suçlamada MHP kurmayı Deniz Bölükbaşı´nın kapalı bir toplantıda söylediği iddia edilen “MHP’nin türban çıkışı tamamen benim fikrim. Olaylar güzel gelişti. Parti kapanacak! Zaten amacım partinin kapatılmasıydı” açıklamasının zihinlerde bıraktığı soru işaretinin etkisi vardı.

Aynı tasarıyı anayasa mahkemesine iptal için götüren CHP´nin başörtüsü konusundaki özgürlükçü tavrı Kemal Kılıçdaroğlu´nun genel başkanlık koltuğuna oturduktan sonraki süreçte başörtülü dört milletvekilinin meclise girişine direnmeme imtihanı ile başladı. Ardından gerek partisinden gerekse üzerine oturduğu sosyolojiden gelen itirazlara rağmen bir dönüşümün temsilcisi olma yolunda nasır tutmuş yaranın üzerinde kökten bir tedaviye öncülük etmek istedi. Çözüme yönelik olarak MHP´nin tavrından en önemli farkı partisinin geçmişteki tutumuna dair öz eleştiri yapmasıydı.

Fiilen çözülmüş bir meselenin yasal zeminde de çözüme kavuşturulması hem kendini başörtülülerin tek temsilcisi zanneden AK Parti´nin başörtülü kadınları siyasi rehine gibi görmesinin önüne geçilmesini hem de bu konuda (ittifak ortağı oluncaya kadar MHP için düşündükleri gibi) samimi olmadığını düşündükleri CHP´nin -geleceğe dönük olarak- bu meseleyi hiçbir şekilde problem olarak tekrar gündeme getirmeyeceğinin teminatı olarak deklare etmesini sağlayacaktı.

Kılıçdaroğlu'nun yasa teklifine ilk anda Cumhurbaşkanı´ndan anayasa teklifi ile karşılık geldi. AK Partİ'nin 28 Şubat zâdelerinin hoyrat mirasyedi tavırlarını bir tarafa bırakırsak milyonlarca başörtülü kadın için endişesiz bir gelecek umudu doğmuştu. İktidar partisinin gündelik siyasi hesaplaşmalar uğruna milyonların umudunu yeniden tüketmek için yaptığı kurnazca planlar çözüme giden süreci daha da karmaşık hale getirdi. Başörtüsü konusunda mücadele vermiş nesillerin söz hakkını kendinde görenler meselenin geri dönülemez şekilde çözümüne dönük irade koymak yerine süreci daha da kaotik hale getirmekte beis görmediler.

REFERANDUM BAŞÖRTÜSÜNÜN ONURUNU İNCİTMEZ Mİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan başörtüsü konusunda yasal-anayasal düzenlemeye mecliste karşı çıkacak tek bir parti dahi olmamasına rağmen meseleyi başka hassas konularımızla birleştirerek referanduma götürme yönünde bir beyanda bulundu. Böylesi bir oylamada inanmadığı için yasaktan yana tavır alacak, sırf Erdoğan karşıtlığı nedeniyle evet oyu vermeyecek ya da başörtüsü gibi bir kutsalı siyasi hesaplaşmanın parçası yapmaktan çekinmediği için iktidara ders vermek amacıyla seçimi protesto etmek isteyecek insanlar olacaktır. Bu şartlar altında yüzde yüz mutabakatla elde edilmemiş her sonuç başörtüsünün özgürlüğünden çalacaktır. İktidarın kendi gündelik menfaati, siyasi hırsı uğruna feda etmekten imtina etmediği şey tam olarak başörtüsünün onurudur.

Sayın Erdoğan´ın her fırsatta atıf yaptığı “Baki kalan kubbede hoş bir sadâ imiş” sözü bugün de tekrarlanmayı bekliyor. Bu günler gelip geçtiğinde, toz bulutları dağıldığında berrak zihinler bugünleri okumak için sayfaları karıştırdığında Sayın Kılıçdaroğlu´nun samimi özeleştirisi ve çabasını da Cumhurbaşkanı’nın bu meseleden siyasi bir netice elde etmek adına takındığı sorunlu tavrı da görecektir. Çözüm adına geçmişte her türlü siyasi riski alan Tayyip Erdoğan keşke meselenin finalini böyle bir tavırla nihayete erdirmeseydi. Başörtüsü davasının nice isimsiz mağduru ve başörtülü bir sürü kadın sessizce olan biteni izliyor. Sayın Erdoğan bu kadınlar, toplumsal bir uzlaşı ile meselenin ´bir daha asla´ geri gelmeyecek şekilde tarihe karışmış olmasını görmeyi hak etmiyor mu?

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir