Görüşler

Müesses nizamın 'Planlı' seçimleri ve İbrahim Reisi

Müesses nizamın 'Planlı' seçimleri ve İbrahim Reisi

İran uzmanı Cemalettin Tasken “İran’da devrime sıkı sıkıya bağlılığıyla bilinen Reisi’nin cumhurbaşkanlığının ardından devrim liderliğine geçiş yapabileceği bir süreç yaşanıyor” değerlendirmesinde bulunuyor.

İran’daki 13. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sona erdi. Muhafazakâr kanadın güçlü adayı İbrahim Reisi, oyların yüzde 62’sini alarak İran’ın yeni cumhurbaşkanı oldu. Yaklaşık 60 milyon seçmenin olduğu İran’da seçime katılım oranı oldukça düşüktü. (%48,8) 29 milyon ( 28.933.054) oyun kullandığı seçimlerde Reisi, 18 milyon (17.926.446) oy alarak önümüzdeki dört yıl görev yapmaya hak kazandı. Seçimleri protesto anlamına gelen boş oylar ise 4 puan artarak %2’den %6’ya çıktı. Seçimden önce Ahmedinejad ve Ali Laricani gibi güçlü isimlerin adaylık başvurularının reddedilmesi, İbrahim Reisi ismini daha da ön plana çıkardı. Seçime günler kala bazı adayların Reisi lehine çekilmesi, İbrahim Reisi’nin kazanma şansını daha da arttırdı.

Adını bir önceki seçimlerde aday olarak duyuran Reisi yarışı kaybetse de devrimin ilk yıllarından beri İran siyasetinin içinde ve İran yargı sisteminde hızla yükseldi. 1979 devriminden sonra Şah yanlılarından boşalan devlet kademelerine devrimci kadroların yerleştirilmesiyle başlanan süreçte Reisi önemli görevler üstlendi. Daha 19 yaşındayken Huzistan bölgesindeki Mescid-i Süleyman şehrine kültür işlerinden sorumlu yönetici olarak tayin edildi. Henüz otuzlu yaşlarının başında Tahran başsavcılığı görevine getirildi. Devrimden sonraki dönemde muhaliflere yönelik aldığı hukuksuz kararlarla bilinen Reisi’nin Cumhurbaşkanlığı dönemi de bir hayli hareketli geçeceğe benziyor.

İran iç siyasetinde ustaca dizayn edilmiş siyasi bir mühendislikle Reisi’nin cumhurbaşkanı yapıldığı konusunda herkes hemfikir. Müesses nizamın, iç siyasette muhafazakâr bir ismi öne çıkarması hususunda, dış politikada özellikle Donald Trump dönemi yönetimin de önemli bir emeği olsa gerek. Donald Trump’ın ABD seçimlerini kaybetmiş olsa da İran’daki politik nizamın “sert muhafazakâr” bir anlayışla siyaset sahnesine dönüşünde payı var. Donald Trump ve ekibinin İran’a yönelik yersiz sert politikaları, İran’daki Batı karşıtlığını güçlendirmekle kalmadı, mutedil politika zemininin de altını oydu.
2015 yılında Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle İran’daki Reisi ekolü güçlenmeye başladı. 2017 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibi Hasan Ruhani’yi “İran’ın nimetlerini Batı’ya peşkeş çekmekle” suçlayan Reisi, o günkü seçimleri kaybetse de 2021 seçimlerinde daha geniş bir siyasi zemini elde etmiş oldu. Batı yaptırımları, ülkede artarak devam eden yolsuzluklar, ekolojik sorunlar, günlük geçim problemleri dahi bir türlü çözülmeyen halkın rahatsızlığı ve özellikle pandemi ile gelen ekonomik ve sosyal daralma… Tüm bunlar, müesses nizamın sorunlarla başa çıkma hususunda devrime daha çok sadık bir soluğa ihtiyaç olduğu fikrini besledi. Hasan Ruhani-Cevat Zarif ekolünün “Devrim ilkelerinden ödün vermeden de Batı ile konuşabiliriz” söylemine rağmen Trump’ın anlaşmadan çekilmesi, İran iç siyasetindeki ağırlık merkezini değiştirdi. Sistem, kendisine yakın muhafazakâr kanadın bile şaşıracağı bir ustalıkla seçim sürecini Reisi gibi daha önce hiç ciddi bir siyasi tecrübesi olamayan bir ismi ön plana çıkaracak şekilde dizayn edildi.

Seçim öncesinde adayların seçime uygunluğunu onaylayan Anayasayı Koruma ve Kollama Konseyi’nin (AKK) İran siyasetinin muhafazakâr kanadını temsil eden ve uzun süredir devrim anlayışına paralel hareket eden isimlerin adaylığını reddetti. Sistemin bu taktiği ile muhafazakâr oyları bir isme yönlendirildi. AKK’nin daha çok reformist kanattan ve adı daha önce pek duyulmamış iki ismin adaylığını onaylaması ise hem reformistlerin etkisini kırmak hem de kadın ve gençleri sandıktan uzak tutmaya çalışmak olarak yorumlandı.

Konseyin bu kararına reformistler şaşırmasa da İran siyasetine önemli yatırımlar yapan Laricani ailesinin tepkisini çekti. Ailenin önemli isimlerinden Sadık Laricani, -kendisi de bu konseyde yer almasına rağmen- kardeşi Ali Larican’nin adaylık başvurusunun reddedilmesine tepki göstererek AKK’nin kararının savunulacak bir yanının olmadığına dikkat çekti. Sadık Laricani’nin bu tepkisine muhafazakâr basından da destek geldi. Muhafazakâr kanada yakınlığı ile bilinen Tasnim haber ajansı editörü Kiyan Abdullahi, birçok muhafazakârın açıklanan aday listesinden memnun olmadığını dile getirdi. İranlı siyaset bilimciler ise açıklanan aday listesindeki ç/eşitsizliğin, gelecek seçimlere katılım oranını azaltmakla kalmayacağını, seçimlerin meşruiyetine de önemli bir darbe vuracağından emin.

Müesses nizamın keskin ve kendinden emin manevraları, Ali Hamaney sonrası İran devrim liderliğinin emin ellerde olması adına Reisi’nin, cumhurbaşkanı olarak başladığı sürece dini lider olarak devam edebileceğini gösteriyor. İran siyasetinde etkinliğini arttıran her ılımlı/mutedil tavır, Batı yanlılığı ile suçlanmak suretiyle sistemin risk radarına takılıp yok olmakla kalmıyor aynı zamanda İran’daki siyasi mühendisliğin, seçimleri devrime itaat eden bir isme kanalize etme konusundaki kapasitesini/başarısını da ortaya koyuyor.

Siyasette işletilen bu mühendislik, devrimin korunmasına yönelik kaygılar olarak görünse de İran’a yönelik baskısını arttıran yöneticilerin tavırları bu mühendisliği besliyor esasen. Trump’ın İran’a yönelik azami baskı politikasının elbette ekonomi üzerinde yıkıcı bir etkisi oldu. Baskı İran’ın başlıca sabit para kaynağı olan petrolü önemli ölçüde azalttı. 2020’de ekonomiyi yüzde 12 küçülttü. İran Riyali hem yaptırımlar nedeniyle hem de ülkedeki umutsuz atmosfer nedeniyle hızla değer kaybetti. Tüm bu olumsuzlukların ötesinde Tahran’a yönelik ekonomik ve siyasi baskılar, İran siyasetindeki muhafazakâr kanadı siyaset sahnesinde belki de daha önce hiç olmadığı kadar güçlü kıldı. Reformistlere önemli bir darbe vurmuş oldu.

Aslında kırk yıldır devam eden yaptırımlar, en çok da İran toplumundaki orta sınıfı yok etmiş vaziyette. Öyle ki bu durum günlük yaşamdan siyasete, sanattan artık bir gelenek halini alan günlük protestolara İran’ın genelini etkileyen bir düzeyde. Batı’nın özellikle Trump döneminde hem eylem hem de söylem düzeyinde artan baskısı, İran orta sınıfın nüfusunu yüzde 45’den yüzde 30’a düşürürken, yoksul kategorisindeki İranlıların sayısı 23 milyondan 32 milyona yükselmiş vaziyette.
Şunu da eklemek gerekir ki geçtiğimiz son beş yılda Trump yönetimi tarafındna uygulanan azami baskı kampanyası, ekonomik buhrana yol açarak İranlı orta sınıfın önemli bir bölümünü yoksulluk düzeyine taşıyarak ülkenin sosyal sınıf yapısını değiştirdi. Bu da İran’daki mutedil siyasetçilerin de söylediği gibi “İran’ın ekonomik sıkıntılarına bir çözüm olarak Batı ile ilişki kurma” anlayışının yok olması demek. Ayrıca şu ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var: Tahran’a yönelik maksimum baskı politikasının en şiddetli olduğu yıllarda (2016-2017) İran’daki en başarılı 14 özel oto yol inşaat şirketinden 13’ü iflas ettiğini duyururken Devrim Muhafızları’na bağlı inşaat şirketi olan Hatemü’l Enbiya, aynı dönemde projelerini ikiye katladı. Ülke siyasetinin iki güçlü grubu olan muhafazakârlar ve Devrim Muhafızları ordusu, yaptırımların en kârlısı. Ancak bu iki gücü daha da kâra geçiren şey ise İran halkının ettiği zararın faturasını Hasan Ruhani ve Cevad Zarif’e kesmiş olmaları.

Utulmamalıdır ki İran sürprizlerle dolu bir ülke. 2013 yılında İran siyasetinin güçlü isimlerinden Ayetullah Rafsancan’nin adaylığına onay verilmemiş ve Hasan Ruhani ismi öne çıkmıştı. Halk Hasan Ruhani’nin de İran’ın sıkıntılarına çare olamayacağını -esas ifadesiyle cumhurbaşkanlığı makamının İran’n problemlerini çözebilecek bir makam olmadığını- bilmesine rağmen iki nedenden ötürü sandığa gitmişti. Bu iki temel noktadan ilki, Ruhani’nin düzen karşısında en güçlü reformist aday olabileceği fikri ve Ruhani’ye verilecek her oyun Ayetullah Ali Hamaney liderliğindeki sisteme karşı güçlü bir protesto olabileceği duygusuydu. İkinci olarak, eski reformist cumhurbaşkanlarından Rafsancani ve Muhammed Hatemi gibi güvenilir isimlerin halkı sandığa çağırmasıydı. Bu seçimlerde ise Ahmedinejad’ın seçimleri boykot çağrısı halkta karşılık buldu ve İran tarihinin en düşük katılımlı seçimi yaşandı.

Nihayetinde İran’da 13. cumhurbaşkanlığı seçimleri sona erdi. Muhafazakâr ve şaibeli geçmişiyle bilinen Reisi, İran’ın yeni cumhurbaşkanı. İran devrimine sıkı sıkıya bağlılığı ile bilinen Reisi’nin cumhurbaşkanlığının ardından devrim liderliğine geçiş yapabileceği bir süreç yaşanıyor. Bundan sonraki süreçte Reisi’yi İran siyasi tarihinin en zor dönemlerinden biri bekliyor denebilir. Zira giderek artan ekonomik problemleri çözmek ve özgürlük taleplerini karşılamak zorunda olacağı bir süreç onu bekliyor. Reisi’nin Ahmedinejad gibi dar gelirli gruplara yönelik günlük politikalar üzerinden bir yol takip edeceği söylenebilir. Bu da İranlı orta sınıfın toplumsal etkinliğini yitirmeye devam etmesi demek. Reisi, elbette siyasi sistemi daha özgür bir zemine taşımayacak ama gelecek seçimleri de dikkate alıp ilk dört yılında devlet ve vatandaş arasında sürekli gerilimlere neden olan kişisel özgürlükler üzerindeki kısıtlamaları ve kadınlara yönelik baskıyı gevşetebilir. Bu süreçteki benimseyeceği tutum Reisi’nin dini liderlik makamına hazırlanması için iyi bir sıçrama tahtası olabilir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir