Yeni eğitim öğretiminin en önemli sorunlarından biri yardımcı kaynaklar. Veliler ellerine tutuşturulan kitap listeleri özellikle özel okullarda faturalarıyla korkutucu olabiliyor. Bakanlığın bu tabloyu görmezden gelip ‘Bizi ilgilendirmez!’ deme hakkı yok. Devlet yıllardır ders kitaplarını resmi-özel ayrımı yapmadan ücretsiz dağıtsa da fiiliyatta o kitaplar ne yazık ki çok işe yaramıyor.
Yeni eğitim öğretim yılının geçmiş yıllara nazaran daha sorunsuz başladığı söylenebilir. Kayıt parası, bağış, kontenjan yetersizliği, personel eksikliği gibi sorunlar bu sene haber bültenlerinde daha az yer tuttu.
Ama bazı konuları ilgilileri tartışmaya devam ediyor: Ders kitaplarının durumu, özel okul ücretleri, servis tarifeleri, zorunlu eğitimin süresi gibi…
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, zorunlu eğitim süresinin sekiz yıla düşürülmesinden söz ediyor son zamanlarda, 12 yılın uzun olduğunu ve başka sorunlar doğurduğunu belirterek; özel okul fiyatlarının yüksek olmasını çok dert etmiş görünmüyor ama… “200 bin liralık okullar da var!” diyor, illa da özel okul diyenlerin ‘daha ucuz’ okulları tercih edebileceklerini söylüyor. Çocuğunu özel okula göndermek isteyen velilerin fiyatların yüksekliğinden yakınmasını anlamsız bulduğunu ima ediyor. Bu arada devletin eğitim kurumlarının yeterli olduğunu da savunuyor: “Biz ekonomik durumundan bağımsız olarak bir devlet okuluyla evine en yakın veya koşulları en uygun devlet okuluyla ayrılıyoruz. Kaydını yapıyoruz. Özel okul bir tercih. Bir kere bunu bir tespit edelim. Kimse çocuğunu özel okula göndermek zorunda bırakmayız, bırakmadık.”
Bakan Tekin’in konuşmalarında bazı sorunları kabul etmesi ve bunlara ilişkin yorumlarda bulunması ama diğer bazı sorunlara ilişkin açıklamada bulunmaması (belki sorulmadığı için) ve “Beni ilgilendirmez!” demeye getirmesi, kendini sorumluluktan kurtarmaz. Türkiye’nin eğitimde devrim yaptığını söyleyip (“OECD raporlarında Türkiye, dünyada son 20-22 yılda eğitim devrimi yapmış bir ülke olarak tanımlanıyor.”) bunun gururunu yaşıyor. Ama “devrim” dediği alan en fazla bakan öğüten, en fazla sistem değişikliği yaşanan alan aynı zamanda… Ve bu alanda devletin sunduğu imkânlarla yetinmeyen, o imkânların üniversiteye yerleşmek bakımından yeterli olmadığını düşünen yüzbinlerce öğrenci ve veli bulunuyor.
Özel okullara yönelişin, dershanelerde adeta ikinci bir eğitim alma ihtiyacının temelinde de bu yatıyor. Sistem öğrenciyi üniversite sınavlarına hazırlama üzerine kurulu adeta; Milli Eğitim için böyle olmaması bu işleyişi/sistemi değiştirmeye yetmiyor. Veliler ve öğrenciler, özel okullara, dershanelere, ek kaynaklara ekstra para ve zaman harcayarak o sistemin gereğini yerine getirmeye çalışıyor.
“DEVLET KİTAPLARI” NE İŞE YARIYOR?
Dönem başı sorunlarının en önemlilerinden biri yardımcı kaynak sorunu… Veliler (ve öğrenciler de) dönem başında ellerine tutuşturulan kitap listesini tamamlamadan eğitim başlamıyor. Özellikle özel okullarda bu listelerin uzunluğu ve faturası korkutucu olabiliyor. Bunu okulun önemli gelir kapısı olarak gören özel okulların kâr hırsı ayrıca rahatsız edici bulunuyor. Bu dönemin en fazla yakınılan sorunlarından biri bu oldu. Piyasada eş değeri 200-300 lira olan kitapları okul yönetimi paket halinde hazırlatıp her birinin tanesi 800 liraya, bin liraya gelecek biçimde velilere dayatıyor.
Bakanlığın bu tabloyu görmezden gelip “Bizi ilgilendirmez!” deme hakkının bulunmadığı bir sorun bu… Devlet -devrim sayılabilecek bir yenilikle- yıllardır ders kitaplarını resmi-özel ayrımı yapmadan bütün okullara/öğrencilere ücretsiz dağıtıyor. Ama o kitaplar fiiliyatta çok işe yaramıyor ne yazık ki… Öyle olmasa yardımcı kaynak dayatması yapılmaz…
Eğitim sistemi sınav odaklı olunca Milli Eğitim’in kitapları işe yaramıyor. “Devrim” ile uyuşmayan bir şekilde Türkiye’de eğitim sistemi büyük ölçüde merkezi sınavlara (LGS, YKS, KPSS vb.) dayalı bir şekilde yürüyor; okuma, öğrenme, araştırma odaklı hale bir türlü gelemedi sistem, dahası bundan giderek uzaklaşıyor...
Hal böyleyken temel müfredata uygun olarak hazırlanan Milli Eğitim kitapları sınavlarda çıkan soru çeşitliliği, zorluk derecesi, farklı ölçme biçimleri bakımından yetersiz kalıyor. Bu boşluğu, okulların hazırlattığı ya da yayınevlerinin hazırladığı test ve soru bankaları dolduruyor.
YARDIMCI KAYNAKLARIN FARKI
Bu alanda yapılan küçük bir araştırma ayrıca şu sorunları karşımıza çıkarıyor:
Milli Eğitim kitapları genelde konu anlatımı ve birkaç örnek soru ile sınırlı. Derinlemesine açıklamalar, farklı bakış açıları, üst düzey beceri gerektiren etkinlikler az. Yardımcı kaynaklar daha fazla örnek, farklı soru tipleri ve konu tekrarları içeriyor.
Bakanlık sık sık müfredat değişikliği yapıyor ama kitapları aynı hızla güncellemek mümkün olmuyor. Yeni sınav sistemine uyumlu soru tipleri (örneğin “yeni nesil sorular”) kitaplarda eksik kalabiliyor. Bu açık da yine özel okullar, dershaneler ve yayınevleri tarafından hızlıca kapatılıyor.
Kitaplarda öğrenciyi aktif kılacak proje, araştırma, deney, uygulamalı etkinlikler sınırlı kalınca sınav odaklı sisteme uygun öğrenci yetiştirmek zorunda olan öğretmenler ek materyallere ihtiyaç duyuyor.
Milli Eğitim kitapları “öğrenilecek bilgi”yi verirken “öğrenilenin pekişmesi” için yeterince alıştırma sunmamakla da eleştiriliyor; çok sayıda tekrar ve pratik gerektiren özellikle matematik, fen ve yabancı dil derslerinde öğrencilerin test kitaplarına yöneldiği belirtiliyor.
Öğretmenler, sınav odaklı sistemde sınav başarısı için öğrencilerini zor sorularla hazırlamak isteyip veliler de “çocuğum geri kalmasın” kaygısıyla ek kaynaklara yönelince ortaya devasa bir yardımcı kaynaklar sektörü çıkıyor.
Burada Bakanlığın sınav odaklı sistemi değiştirmesi veya ıslah etmesi, üniversiteleri “yüksek lise” gibi görmekten vazgeçmesi, liseyi bitiren herkesin üniversite okumak zorunda olmadığını kabul etmesi ve bunun için gerekli çalışmaları (Örn. Zorunlu eğitimin kısaltılması, mesleki eğitimin teşvik edilmesi) başlatması gerekiyor. Eğer bunlar yapılmayacaksa mevcut halin nitelik kazanması bakımından sınav odaklı yapının taleplerini dikkate alan, öğrencilerin bireysel farklılıklarını gözeten, derinlemesine öğrenme ve pekiştirme ihtiyacını karşılayan, güncel soru tiplerini içeren ders kitapları hazırlanmalı ve okullar ve öğrenciler yardımcı kaynaklara yönelmek zorunda kalmamalıdır.
Aksi takdirde sistem mevcut haliyle ek kaynaklara ulaşabilen öğrencilerin avantajlı, ekonomik durumu iyi olmayan öğrenciler dezavantajlı olduğu bir ortamın sürmesine yarar. Sınav odaklı sistem çok fazla test çözen öğrencileri analitik ve yaratıcı düşünceden uzaklaştırabilir. Öğrencileri “soru tipi ezberleme”, velilerin ve öğretmenlerin beklentilerine paralel olarak sürekli test çözmek zorunda bırakır. Çocukların sosyal ve kültürel gelişimlerini geri plana atar.
“ZORUNLU KAYNAK” VE FAHİŞ FİYAT
Bakanlığın yardımcı kaynaklar sorununu görmesi, kabul etmesi ve buna göre adımlar atması gerekiyor. Sınav odaklı sistemde bu kaynaklar öğrencilere sınav başarısı için katkı sağlıyor, ama “devlet kitapları” buna yetmediği için yardımcı kaynaklar zorunlu kaynak haline geliyor. Bu sistemi değiştirmek pek mümkün olmadığına göre, Bakanlığın kitaplarını içerik ve çeşitlilik bakımından güçlendirmesinden başka çare görünmüyor. Ücretsiz kitap desteği, evet, bir devrim. Ama o kitapların işe yarar, yeterli, tek kaynak haline getirilmesi, öğrenci ve velilerin hem maddi hem zaman kayıplarının önlenmesi şart.
Bakanlığın ayrıca özel okul, dershane, kurs olup olmadığına bakmaksızın bu alandaki fahiş fiyatları da kontrol altına alması gerekiyor. Piyasada 200-300 liraya da satılabilen bir kitaba bin lira fiyat koymak, 20-30-40-50 bin liralık paketleri velilere dayatmak, eğitimin amacından saptırılarak ticari bir faaliyete dönüştürüldüğü eleştirisini haklı çıkarır; buna kimse göz yummamalıdır.
*Prof. Dr. Hakan Temiztürk, Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi.
