Görüşler

YKS verileri Phoenix Suns koçu veya başarısızlık tartışmamız

YKS verileri Phoenix Suns koçu veya başarısızlık tartışmamız

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer “Yapısal, sistemik sorunları yapıyı ve sistemi sorgulamadan, değiştirmeden çözebileceğimizi düşünüyoruz” diyor.

NBA finallerinde yedi maçlık serinin ardından Milwaukee Bucks’a 4-2 yenilen Phoenix Suns şampiyon olamadı. Şampiyonun belirlendiği 7. maçın ardından kaybeden takımın koçu Monty Williams kutlama yapan takımın soyunma odasına giderek rakiplerini tebrik eder. Neredeyse bir dakikayı bulmayan tebrik konuşması ise sanırım NBA tarihinin unutulmaz anları arasına girmiştir. Monty Williams kısacık tebrik konuşmasında rakiplerine şöyle seslenir: “Gelip sizleri kutlamak istedim çünkü siz hak ettiniz. Deneyim için minnettarım. Beni daha iyi bir koç, bizi daha iyi bir takım haline getirdiniz. Tebrikler.”

Bu konuşma sadece dile geldiği an ve yer itibariyle sıradışı değil. Konuşmayı sıradışı kılan daha çok başarısızlığı mazeret üretmeden olgunca kabul edebilen ve olası başarılara götürecek bir deneyim olarak görebilen bir içeriğe, yaklaşıma sahip olmasıdır. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır”da gördüğümüz yaklaşım gibi. ÖSYM’nin açıkladığı YKS istatistikleri üzerinden başlayan kamusal tartışmamız hayatımızın her alanında muhtaç olduğumuz bu yaklaşımın nasıl aciliyet oluşturduğunu yeniden hatırlattı. Yeniden hatırlattı çünkü yaşadıklarını deneyime dönüştürmeyen, yenilgi yenilgi büyüyen yenilgiler oluşturan gerçekliğimiz bir anlamda toplumsal bir genetiğe dönüşmüş durumda. Yaşadıklarından ders almayan, yaptığı yanlışı aynı şekilde yapmaya devam eden dolayısıyla uğradığı yenilgiyi, başarısızlığı biteviye tekrarlayan bir tür gerçeklikle savaş halini yaşıyoruz.

***
Yaşadığımız başarısızlıklar, sürekli hale gelen yenilgiler ne bireysel anlamda ne de toplumsal anlamda bizi daha iyi bir hale getiriyor. Tersine bu yenilgi ve başarısızlıklardan bir şey öğrenmemek için adeta diretiyoruz. Kendi yaptığımızı, yapış tarzımızı eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutmadan aynı şekilde yol almaya devam ediyoruz. Eksikliğimizi, aksaklığımızı, yenilgi ve başarısızlığımızı ilgili aktörlerin adanmamışlığına bağlıyoruz. O yüzden ya teknik-tali mevzular tartışılıyor veya ilgili, sorumlu kişilerin değiştirilmesi düşünülüyor. Bunların elbette doğruluk payı var. Ancak toplumsal bir hadisede doğruluğu herkesçe kabul edilen ve etki kapasitesi de sınırlı olan bir durumda ısrar ederek en iyimser şartlarda gidebileceğimiz yer bugün vardığımız yer ve düzey olacaktır. Mevzuyu bağlantılı olduğu geniş ölçekten sıyırıp dar bir alanda sıkıştırmak bugüne kadar görüldüğü üzere farklı sonuçlar üretmeyecektir. Bu açıdan YKS istatistikleri üzerinden eğitim sistemimizin başarısızlığını yeniden tespit edenler, yüksek sesle MEB’in sınıfta kaldığını haykıranlar ya bizimle dalga geçiyorlar veya mevzunun gerçekten de ne olduğunun farkında değiller. Çünkü hararetli bir tartışmanın konusu edilen verilerden hareketle ulaştığımız başarısızlık hükmü bu seneye özgü değil. Evet sonuçlarda salgının olumsuz etkileri de var. Ancak başarısızlık ne bu yıla özgü ne de belirli bir mekânla sınırlı. O yüzden belirli bir zaman ve belirli bir mekanla sınırlı olmayan istikrarlı başarısızlığı sorumluluk savan, gerçekliğimize karartma uygulayan bir yaklaşım üzerinden ele almaktan vazgeçmeliyiz. Bir başarısızlık anlatısının anlamlı olabilmesi için en azından bu anlatının söylem mimarisinin geçerli ve güvenilir bir mantıksal kurgu üzerine oturması gerekiyor. Bu da etraflı bir okumayı zorunlu kılıyor. Bu okumanın zeminini oluşturmak anlamında bir kaç hususu paylaşmakta zorunluluk görüyorum. ÖSYM’nin açıkladığı istatistikler akademik öğrenmeyi mi ölçüyor yoksa yükseköğretim sistemimize ilişkin arz ve talebi kabul edilebilir şekilde yönetmek için bir sıralama mı yapıyor? Mevcut sınavın bu iş için uygunluğu yerinde mi? Yani belirlediğimiz amacı gerçekleştirmek için seçtiğimiz araç uygun mu, hakkaniyetli mi? Burası işin biraz daha teknik kısmı. İşin diğer tarafında ise daha rafine bir tartışma bizi bekliyor. Başarı ve başarısızlık nedir? Herkesi kapsayan bu tarz bir etiketleme için ne tür meşru ve makul dayanak noktalarımız var? Bu tarz bir çözümleme için kullandığımız analiz çerçevesi nedir? MEB günümüz dünyasının temel mottolarından birine dönüşen ‘her öğrenci biriciktir’ anlayışını kabul etmekte, kabul ettiğini paylaşmakta bir çekince koymadığına göre hepsi biricik olanlardan hangi öğrenciyi hangi öğrenciyle kıyaslayıp bir sıralama yapacağız? Her öğrencinin öğrenme stilinin farklı olduğunu, ilgi ve istidadının başka başka olduğunu ifade ettiğimizde aslında ne söylemiş oluyoruz? Söylemek istediğimiz şey ile yaptığımız bu sınavlar ve nihayetinde ortaya çıkan başarısızlık analtısı arasında bir bağ, bir bağlantı kuruyor muyuz? Kuruyorsak bu bağ ve bağlantı nedir?

***

Bunları başarısızlığımıza mazeret üretmek veya başarılı olduğumuzu söylemek için dile getirmiyorum. Yürüttüğümüz tartışmanın niteliği itibariyle mevzuyu taşımaktan yoksun olduğunu dile getirmek için söylüyorum. Yaklaşımı, usulü ve üslubuyla mevcut kamusal tartışmamız yaşadığını deneyime dönüştüren bir yaklaşımdan uzak ve tabiri caizse sorumluluk savmaya odaklı olduğu ortadadır. Eğitimde başarısız olduğumuz şeklindeki kabul modern eğitim tarihimizin başlangıcından bu yana gündemimizde olan kabul. Ayrıca başarısızlığı tespit etmek için ne ÖSYM’nin istatistiki verilerine ne de bağımsız teferruatlı çalışmalara ihtiyacımız var. Giderilmesi gereken bir başarısızlık olduğunu herkes kabul ediyor. Ancak gündelik sohbetin konusu olarak dile gelen bu kabul kendi başına bir kamu politikasının varlığına ve işleyişine gerekçe oluşturamaz. Yukarıda da değinildiği üzere başarı ve başarısızlığın ne olduğundan başarısızlığın neden kaynaklandığına ve nasıl giderileceğine uzanan konuşmaların, tartışmaların, arayışların neticesinde ancak anlamlı bir kamu politikası ihdas edilebilir. Konuşmanın, tartışmanın, arayışın olmadığı ve mevcut kitlesel-zorunlu eğitim düzeneğinin zihinlerde ve alanda tahakküm oluşturacak şekilde baskın olduğu bir ortamda MEB’in politik müdahalelerinden veya YÖK’ün teknik düzenlemelerinden bir başarı hikayesinin çıkacağını düşünmek ancak hangi zeminde, neyi, nasıl konuştuğunu bilmemekle açıklanabilir.

Tekrar edelim; sonuçlar yürüttüğümüz eğitim-öğretim faaliyetinin niteliğinin bir göstergesidir. Belirli bir yıla ve mekana özgü olmayan verileri sistemik bir tartışmanın mevzusu yap(a)mıyorsanız kopardığınız vaveylanın, yürüttüğünüz hararetli tartışmanın da bir anlamı olmuyor. Türkiye’nin eğitim tarihi eğitim tartışmamızın teknik-tali eksiklikler, aksaklıklar üzerine oturtan son derece yanlış ve yönlendirici bir aks üzerinden yürüdüğünü göstermektedir. Burada mesele öğretmenin niteliği, velinin ilgisi, materyal, donanım, yöntem-teknik vs. bir lokasyona sıkıştırılıyor. İdeolojik-politik aidiyet farketmeksizin toplumun tüm kesimleri egemen eğitim formuna razı gelmiş durumda. Bu formun içeriğinin nasıl doldurulacağı üzerinde seyreden tartışma ve çatışma da yüzeysel ve ideolojiktir. Egemen formu, yerleşik sistemi ve kodifikasyonu eleştirmezseniz, tartışmazsanız bulunduğunuz kapanda kalmaya mahkum olursunuz.
***
Yapısal, sistemik sorunları yapıyı ve sistemi sorgulamadan, değiştirmeden çözebileceğimizi düşünüyoruz. Evlere şenlik halimizi sürdürerek yarınlara ilişkin iddialı hayaller kuruyoruz. Ağdalı retorikler yorgunu bir toplum haline gelmiş durumdayız. Açık konuşmak gerekirse eğitimdeki performansımız toplumsal hayatımızın diğer alanlarındaki başarımızdan bağımsız değil. Nerede ne kadar başarılıysak eğitim alanında da o kadar başarılıyız. Diğer taraftan başarı nedir, niye başarılı olmak istiyoruz veya niye başarısızız gibi sorularımız da sahici bir tartışma bekliyor. Başarısızlığımızın nedeninin ne olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda Cumhuriyet öncesinden devralıp bugüne taşıdığımız bir ezberimiz var. Bugün de aynı ezberi sürdürerek yeni sonuçlar çıkacağına kendimizi inandırıyoruz.

Kendimizi değiştirmeden, anlayışımızı, zihniyetimizi, sorun tanılama ve çözüm üretme sistematiğimizi eleştirel bir okumanın konusu etmeden kendi dışımızdaki birtakım unsurları değiştirmeye çalışmanın bir anlamı olmuyor. Kendi dışımızda neyi değiştirirsek değiştirelim değiştirilen her şey bizim elimizde yine önceki sonuçları üretmeye devam edecektir. Bu bir kapandır, bu tartışma da şekli ve içeriği itibariyle kapanın tahkim edilmesidir. Bu yüzden de izi daha iyi yapmayan tartışma, bizi daha başarılı kılmayan başarısızlıkları yaşamaya devam ediyoruz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir