DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Karal, son günlerde etkili olan zirai don felaketinin yalnızca tarımsal üretimi değil, Türkiye’de siyasetten adalete birçok alandaki değer sistemini de etkilediğini söyledi. Karal, "Don sadece meyve bahçelerini değil, siyasetimizi, adaletimizi, ahlaki duruşumuzu da dondurdu" dedi.
DEVA Partili Hasan Karal, katıldığı bir televizyon programında hem tarım alanlarında yaşanan zararları hem de Türkiye’nin mevcut siyasi atmosferini değerlendirdi. Karal, yaşanan don olayının fiziksel olduğu kadar sembolik bir anlam taşıdığını belirterek, siyaset dilinden toplumsal değerlere kadar birçok alanda "manevi bir don felaketi" yaşandığını savundu.
“SİYASETİN DİLİ TOPLUMDA AYRIŞMAYI DERİNLEŞTİRİYOR”
Zirai don olaylarının, devletin destek mekanizmalarıyla telafi edilebileceğini söyleyen Karal, esas kaybın toplumun ruh dünyasında yaşandığını vurguladı. Karal, “Bugün siyasetin dili çok olumsuz bir noktaya sürükleniyor. Oysa AK Parti bir zamanlar siyasete kalite ve üslup getirme iddiasıyla yola çıkmıştı. Gelinen noktada, bu umudun giderek sönmesi hepimizde derin bir mahcubiyet yaratıyor” dedi.
“DONUN VURMADIĞI ALAN KALMADI”
Hasan Karal açıklamasında şunları kaydetti:
“Bugün yalnızca tarlalarımızı değil, siyasetimizi de don vurdu. Adalet sistemimizi, hukuka olan bakışımızı, hatta ahlaki duruşumuzu bile etkiledi. Artık donun ulaşmadığı bir alan kalmadı. Tarımsal zararlar zamanla onarılabilir ama toplumun iç dünyasındaki bu tahribatın telafisi çok daha zordur. Ruh dünyamız ciddi bir yıpranma içerisinde.”
“TOPLUM KARPUZ GİBİ İKİYE BÖLÜNÜYOR”
Karal, mevcut siyasi üslubun toplumu giderek daha keskin bir şekilde kutuplaştırdığına da dikkat çekti. “Bugün Türkiye’de tehdit, hakaret, rövanş duygusu ve boykot çağrılarıyla siyaset yapılıyor. Bu dil, toplumu adeta karpuz gibi ikiye bölüyor” diyen Karal, bu anlayışın ülke için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtti.
“TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN YAPICI DİL ŞART”
Karal, sözlerini şu çağrıyla tamamladı:
“Siyaset dilinin yeniden yapıcı, kucaklayıcı ve seviyeli bir zemine çekilmesi artık bir tercih değil zorunluluk. Bu sadece siyasi aktörlerin değil, toplumun her kesiminin sorumluluğudur. Toplumsal barışın temeli, bu dil değişikliğiyle atılabilir.”