Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, helikopter kazasında yaşamını yitiren eski yol arkadaşı BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nu vefatının 13'üncü yılı dolayısıyla KARAR'a anlattı. BBP'yi Yazıcıoğlu'yla kurduklarını söyleyen Özdağ, ''Ölümleri göze aldı. Muhsin Yazıcıoğlu hep inandıklarını yapan bir insandı. Bir kar tanesi olsaydınız nereye düşmek isterdiniz denildiğinde, “Ben Mekke’ye düşmek isterdim” diyecek kadar da samimi bir müslümandı. Müslümanlığını istismar etmedi.'' dedi.
EDA SANĞU
Siyasi hayatının büyük bölümünü, Büyük Birlik Partisinde (BBP) geçiren Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, şaibeli bir şekilde ölen BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun lise yıllarını ve siyaset serüvenini KARAR'a anlattı.
Lise yıllarında Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 4 arkadaşıyla 'bozkurt çiftliği'ni kurma hayali olduğunu söyleyen Özdağ, Yazıcıoğlu'nu ''Liseye giderken Elmalı köyünden Şarkışla 5 km yürüyerek gidip gelen bir adam'' olarak niteliyor.
5 arkadaşın gayelerinin liseyi bitirmek ve meslek sahibi olmak olduğunu belirten Özdağ, ''Birisi doktor olacak, çocukları kurtaracak. Birisi veteriner hekim olacak, hayvanları kurtaracak. Birisi ziraat mühendisi olacak bitkileri ve ağaçları kurtaracak. Birisi jeoloji mühendisi olacak, o kıraç topraklara, bozkır topraklara su getirecek. Diğeri de öğretmen olacak'' diye anlatıyor.
Muhsin Yazıcıoğlu ve 4 arkadaşıyla amaçlarının birinci aşamasını tamamlayarak liseden mezun olduklarını anlatan Özdağ, o 5 km yolu kar kış demeden kuru lastiklerle beraber yürüdüklerini anlatıyor. Fakir bir ailenin çocuğu olduğunu söyleyen Özdağ, sözlerine söyle devam etti:
''Muhsin Yazıcıoğlu, Sivas birincisi olarak üniversiteyi kazandı. Tıp yazacağını söyledi, arkadaşları yazamazsın dedi. 'Geçen sene falan şahıs mezun oldu, o tıpa gitti. Şimdi dört tane meslek kaldı' dediler. Atları çok sevdiği için veteriner hekimliği yazdı ve akif sevgisiyle büyüdü kendisi sürekli olarak''
Çocukluğu sürekli olarak ideallerle geçti. Orta okul son sınıftan itibaren ülkü ocaklarına girdi. Sonra lise yılları, sonra veteriner hekim olarak Ankara’ya gitti. Burada Alparslan Türkeş’le tanıştı, Muhsin'i Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı yaptılar. Cesur, çok aşırı cesur bir adam, zekiydi… Daha sonra da ülkü ocakları genel başkanı oldu.''
Siyaset hayatına atılan Muhsin Yazıcıoğlu'nun o dönem Türkiye’deki kavgalardan rahatsız olduğunu ve kavgaların durdurulması için bütün sol örgütlerin liderleriyle görüştüğünü söyleyen Özdağ, ''Muhsin Yazıcıoğlu, 'kavga etmeyelim' derdi. “Eller silah değil kalem tutmalıdır” sloganlarını attırır.'' dedi.
12 Eylül’le beraber Muhsin'in de hapishane hayatının başladığını söyleyen Özdağ, o hapishane süreciyle ilgili anılarını söyle anlattı:
''Bu hapishane hayatında da tam beş buçuk sene iki dev sol lideriyle aynı hücreyi paylaştı. Onlara işkence yapıldığında, işkence yapılmaması için kendini feda etti. Muhsin cezaevinde, “Bu çocuğa işkence yapan polis ve subayların adını verene ödül vereceğim” deyince cezaevi komutanını karşısında buldu. “Sen Türk subayının başına ödül mü biçtin?” diyen cezaevi komutanına “Hayır biçmedim. Ben işkenceye karşıyım” dediğini anlatırdı.''
Özdağ, cezaevinde yedi buçuk sene kalan Muhsin Yazıcıoğlu'nun tekrar siyaset hayatına devam ettiğini ve birlikte BBP’yi kurma kararı aldıklarını söyledi. Özdağ, Yazıcıoğlu ile BBP'yi kurma sürecini şöyle anlattı:
''BBP'yi birlikte kurduk. Her zaman, 1991 yılında seçilirken, “O sizin inançlarınızı parlamentoya taşıyacak” diyerek sloganlarını attık. Ardından parlamentoya geldikten sonra da çok kritik dönemlerde milletvekilliği yaptı. Türkeş Bey’e karşı da (SHP-DYP) ittifakına karşı çıktı. Çünkü Leyla Zana’lar, o günkü SHP listesinden girmişti. O nedenle Türkeş’le itilafa düştü. Türkeş’le düşülen itilaf BBP’nin kuruluş aşaması oldu. Ecevit-Mesut Yılmaz’ı desteklese onlar birinci parti oluyor, Erbakan-Çiller’i desteklese onlar başbakan oluyordu. Yazıcıoğlu, millet iradesi birinci parti olarak Erbakan olduğu için Erbakan’ı destekledi. Bu süreç içerisinde de Erbakan’a çok uyarıları oldu. Yani Erbakan’ın gerek zamlar konusunda, gerekse bazı konulardaki tutarsızlığı nedeniyle…''
Ve bu dönemde Erbakan’ın başbakanlığı bırakmasını istemedi. O ise Muhsin Bey’in haberi olmadan bırakmıştı. O gün Mesut Yılmaz tarafı daha fazla bakanlık veriyordu. Bu taraftan ise hiçbir şey istemedi. Muhsin, ''Hayır hiçbir şey istemiyorum, yeter ki Türkiye’ye demokrasiyi getirin. Millet iradesini doğru temsil edin. Sizi desteklemeye devam edeceğim. Size karşı da bütün vesayetçi yapılara meydan okuyacağım'' dedi.
O zamanlar, “Türkiye İran olmaz, Cezayir olmaz ama Türkiye’yi bir Suriye yaptırtmayacağız” diyerek Baasvari bir yapı kurmak isteyenlere karşı meydan okudu. Bunları söylemek çok zordu. O dönem içerisinde de kendisine karşı tehditlere pabuç bırakmadı. Ölümleri göze aldı. Muhsin Yazıcıoğlu hep inandıklarını yapan bir insandı. Bir kar tanesi olsaydınız nereye düşmek isterdiniz denildiğinde, “Ben Mekke’ye düşmek isterdim” diyecek kadar da samimi bir müslümandı. Müslümanlığını asla istismar etmedi. Ve 28 Şubat’ta da başörtülü kızların yanında, daima milletin yanında, inançların yanında, değerlerin yanında oldu ve bununla ilgili de bedel ödedi.
''ZAMANSIZ BİR DARBEYİ ÖNLEDİ''
Muhsin Yazıcıoğlu zamansız bir darbeyi önledi Türkiye’de. Türkiye’de darbe olacağını anladığında Genelkurmay’a bir bildiri yazarak o bilgiyi gönderdi. Bir kurye kullandı.
“Eğer darbe yaparsanız, siz sokağa çıkma yasağı ilan edeceksiniz, biz sokağa çıkacağız. Siz insanlar fabrikalara gitsin diyeceksiniz, biz gitmeyeceğiz. Devlet dairelerine gidin diyeceksiniz, gitmeyeceğiz ve sizi protesto edeceğiz” diyerek sivil itaatsizliğe çağrıda bulunmuştu.
Ve Muhsin Yazıcıoğlu, ömrü boyunca inandıklarını yaşadı. Ömrü boyunca demokrasiye inandı, millet iradesine inandı. Hiçbir vesayetçi yapıya boyun eğmediği gibi de Türkiye’deki şantajcı sermayedarlara, şantajcı medya patronlarına meydan okudu. Onların da tekliflerini reddetti. Onların zaman zaman teklifleri oldu. Onların tekliflerine karşı da, “Hayır, ben bu zamana kadar temiz yaşadım. Bu elim kirlenmedi. Elimi kirletmeyeceğim” diyerek mücadele verdi.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “İsteseydim başbakan olurdum” diye bir cümlesi var. Türkiye’de siyaset sadece oylarla yapılmıyor. Aynı zamanda o oyları dizayn eden güçler var. Zaman zaman sermayedarlar, zaman zaman medya mensupları, oligarşik bürokratlar ve de dış güçler… Türkiye’de mutlaka kendilerinin duygu ve düşüncelerine uygun insanlar aradılar.
“RUH DEDİĞİN PÜF DEYİNCE YİTER”
Bir 25 Mart günü de helikopterle yolculuk ederken… (cümle yarım)
Gitmeden önceki konuşması çok dikkate değerdir. Ne diyor? “Bir saniye sonrasına hâkim olamadığımız dünya için fırıldak olmaya gerek yok” diyor ve “Ruh dediğin püf deyince yiter” ifadesini kullanıyor.
Yazıcıoğlu tüm siyasi parti liderleriyle oturdu konuştu. Demirel kendisini desteklemesini istediğinde, cumhurbaşkanı olmak istediğinde, “Zaten oluyorsunuz, bizim oyumuza ihtiyacınız yok” dediği zaman da şunu söylemişti Demirel ona: “Hayır seçiliyorum ama Özal’dan daha fazla oy almam lazım. Bir de sizin özgül ağırlığınıza ihtiyacım var” dediğinde, Muhsin Bey ve arkadaşları, kendisine oy vermeyeceğini söylediklerinde, Demirel, “Siz teşkilatları kuramadınız. Daha henüz barajı aşamadınız. Seçime giderim, erken seçim yaparım” dediğinde de “Sayın başbakan, bizi başkalarıyla karıştırmayın, yaylalardan geldik, gene yaylalara döneriz” diye cevap verdi.
Ve arkadaşlarımız Demirel’in her türlü teklifini de reddettiler.
Türk siyasi hayatında natura sağlam, kumaş sağlam olunca, milletimizi temsil eder. Bu millete layık olacak siyasetçiler kumaşı sağlam adamlar olması lazım. Satmayan ve satın alınmayan insanlara ihtiyacımız vardır.
Muhsin Yazıcıoğlu’na rahmet diliyorum.''
