İmamoğlu: Kanal İstanbul gibi riskli yatırımlara asla izin vermeyeceğiz

İmamoğlu: Kanal İstanbul gibi riskli yatırımlara asla izin vermeyeceğiz

İBB Başkanı İmamoğlu, Şile'deki Çöp Sızıntı Suyu Arıtma Tesisi’nin temel atma töreninde "Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çevreci hükümeti iş başına geliyor." dedi. "Çevresel etkilerini dikkate almadan, riskli, tehlikeli yatırımlara asla izin vermeyeceğiz." diyen İmamoğlu, "Bir basın mensubu sorsun bakalım, ‘Kanal İstanbul'la ilgili ne düşünüyorsunuz’ diye. Soramazlar. Yapamaz. Anlatamazlar. Neyse onu da yaptırmayacağız." diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Tuzla’nın koku sorununu çözebilmek adına Şile’de yapılan Kömürcüoda Çöp Sızıntı Suyu Arıtma Tesisi’nin temel atma töreninde açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, “14 Mayıs'tan sonra, Sayın Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu adına burada söz veriyorum ki; 14 Mayıs'tan sonra, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çevreci hükümeti iş başına geliyor. Bu hükümet, ortak akıl hükümeti” dedi.

İktidarın 'Kanal İstanbul' projesine tepki gösteren İmamoğlu, "Çevresel etkilerini dikkate almadan, riskli, tehlikeli yatırımlara asla izin vermeyeceğiz. Örnek, Kanal İstanbul gibi. Bak, Kanal İstanbul'un adını ağzına alabiliyor mu arkadaşlar? Niye biliyor musunuz? Seçim kaybettirecek işler onlar. ‘Gık’ diyemezler. Hadi bakayım, bir basın mensubu sorsun bakalım, ‘Kanal İstanbul'la ilgili ne düşünüyorsunuz’ diye. Soramazlar. Yapamaz. Anlatamazlar. Neyse onu da yaptırmayacağız." diye konuştu.

İmamoğlu, gün içinde kısa aralıklarla yağan karın önemine dikkat çekti. İstanbul’un bu yıl kurak bir sezon geçirdiğini hatırlatan İmamoğlu şunları söyledi:

TUZLA’NIN KOKU SORUNU VAR VE BU SORUN GİDERMEK İÇİN ÇABA İÇERİSİNDEYİZ

Bugün çok bereketli bir gün. Bugün kar, dün yağmur; açıkçası özlemiştik. Yani benim iddiam var: Allah, iyi insanların gönlüne göre verir. Bizim memleketimizin 86 milyon insanının da gönlüne göre vereceğine yüzde 100 inanıyorum. Tuzla'dan bir temel atma törenini izliyor olacağız. Temel atma törenini Şile'de yapacağız. Ama niçin Tuzla’da, Tuzla halkıyla konuşuyorum. Bu tabi size garip gelebilir. Ama şunu ifade edeyim: Tuzla'nın bir koku sorunu var. Ve bu sorunu gidermek için yoğun bir çaba içerisindeyiz.

DOĞAYI YOK SAYMAK, GELECEĞİ YOK SAYMAK DEMEKTİR

Söz konusu sorunu çözmek için, yaklaşık 3 yıl önce bir komisyon kurduk. İSKİ koordinasyonunda ama hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin hem de İstanbul Valiliği'nin farklı kurum ve kuruluşlarının katkı sunması gereken bir çalışmaydı. Bu komisyonu onun için kurmuştuk. Ancak itiraf edelim; bazı kurumlardan yeterince destek alamadık. Ama biz üzerimize düşeni yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Şile’de yapılacak tesisle, Tuzla’nın koku sorununu gidereceğiz. Bir deprem yaşadık. Canlarımızı kaybettik. İçimiz gerçekten yanıyor. Rahmet diliyoruz. Milletimize baş sağlığı diliyoruz. Mekanları cennet olsun.

Yaralılarımız var. Hala yoğun bir mücadeleyle yaralılarımızın iyileşmesi için cansiperane mücadele eden sağlıkçılarımız var, biliyorum. Yaralılarımıza da acil şifa diliyorum. Ama bize bu büyük acıyı yaşatan deprem felaketi, içinde bulunduğumuz doğal çevrenin şartlarıyla uyumlu yaşamaz iseniz, tedbirlerinizi ona göre almaz iseniz, ne yazık ki doğaya, doğal afetlere karşı dayanıklı bir ülke var edemezsinizi gösterdi bize. Bu uyumu bozmanın acı sonuçlarını yaşadık. Aslında öğrendik ki bir kez daha; doğayı yok saymak, geleceği yok saymak demektir.

PROJELERE, ‘BU SEÇİM KAZANDIRIR PROJELER Mİ, SEÇİM KAZANDIRMAZ PROJELER Mİ’ DİYE BAKMIYORUZ

Gelecek nesillere güzel bir çevre bırakmak zorundayız. Çevre sorunlarının ülkemizde belki de en yoğun şekilde ele alınması gereken yer, İstanbul'dur. Temiz enerji kullanımı, iklim koşullarına göre peyzaj, katı atıkların ayrıştırılması, depolanması… Bütün bu hususlar, kişi başına aktif yeşil alanın en üst seviyeye taşınması; işte bütün bunlara yoğun yatırımlar yapıyoruz. Bunların hiçbirisi gösterişli projeler olmayabilir. Çılgın projeler değil, rant projeleri de değil. Ama sağlıklı bir yaşamı İstanbul'da var edebilmek adına kesinlikle önemli projeler. Projelere, ‘Bu seçim kazandırır projeler mi, seçim kazandırmaz projeler mi’ diye bakmıyoruz. Biz olaya, bu yapılacak işler şehrimiz için ne kadar önemli, insan sağlığı, insan canını öne koyan meseleler açısından ne kadar öncelikli; öyle bakar, öyle karar veririz.

ŞAŞIYORUM; BUNU SÖYLEYEN ÜLKEMİZİN CUMHURBAŞKANI

Tüm Türkiye açısından da bu anlayışa ve bakışa sahibiz. Deprem felaketi nedeniyle yaşadığımız acıları hafızalardan çıkarılmaması gerekiyor. Çünkü biz, hızlı unutuyoruz ve tedbirlerimizden uzaklaşıyoruz. Eğer öyle yaparsak, başka felaketler de kapıda bizi bekler. Hala, bu acılar tazeyken bile, siyaseti deprem bölgesine alet etmenin acı anlarını yaşıyoruz. Hazır depreme dönük sözler ederken, daha yeni… Efendim, bizim belediyelerimizi, Cumhuriyet Halk Partili, Millet İttifakı'na ait belediyeleri deprem bölgesinde hiç görmemişler. Yahu bir insanın gönül gözü bu kadar kapalı olur mu? Bu kadar iftirayla dili olan bir tarzı, memleketimize hiç kimse yaşatmadı. Bakın binlerce insanımız, binlerce çalışanımız, yaklaşık beş bini aşan çalışanımız, bugüne kadar sadece Hatay'da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına görev aldı. Yüzlerce iş makinamız, 1000’i aşan iş makinemiz orada görev yaptı, yapmaya devam ediyor hala. Şu anda bile, bin 200’ün üstünde personelimiz orada. Sağlıktan psikolojik desteğe, Hatay'a destek oluyoruz.

Bu bir lütuf değil, olmak zorundayız. Şaşıyorum; bunu söyleyen ülkemizin Cumhurbaşkanı. Seçimle gelmiş. Ülkemizin Cumhurbaşkanı, -şöyle düşünün- gözü, bakınca, kendi partisine aitse, görüyor. Böyle bakınca, kendi partisine ait değilse, görmüyor. Akıl alacak bir şey değil bu. Yani şaşkınım. Milletini bölen akıldır bu. Evladını ayıran anne-baba duydunuz mu siz? Allah göstermesin, evladını ayıran anne-baba duruşudur bu. Bakın bu kadar kötü bir duruş bu. Her şeyi seçime, siyasete alet etme aklıdır bu. İşte onun için biz, bu akıl, bu ülkenin üstünden bir an önce gitsin ve memleketimizi aydınlığa çıkartalım istiyoruz.

BİR AVUÇ İNSANIN DEĞİL, MİLLETİN İKTİDARINI İSTİYORUZ

Konuşurken genç kardeşlerimi görüyorum. Hepsinin zekasına hayranım. Ama özellikle 15-30 yaş arası, 20 milyon üstünde genci var bu ülkenin. 21 milyona yakın. Avrupa'da ilk 10’a girer. Muhteşem. (‘Buradayım’ sesi üzerine...) Evet. Buradasın tabii. Yani şöyle sırtını yasla onlara; Aman Allah'ım. Ferah olsun için. O kadar enerjisi yüksek, zeki, ahlaklı, ‘Hakkım değilse istemiyorum’ diyor mesela. ‘Hakkım değilse, bir şey istemiyorum. Bana hakkımı ver. Bana adalet ver’ diyor. ‘Bana güzel çevre ver. Geleceğimin teminatı olacak bir çevre sağla’ diyor. Allah aşkına ya; bari onlara layık ol. Sadece onlara layık ol. Bunu istiyorum ben. İstanbul’u yeşil, depreme dayanıklı ve adil bir kent haline getirmek için çalışıyoruz.

BİR KİŞİ TALİMAT VERMEZ İSE, YERLERİNDEN KIPIRDAYAMAZLAR

4 sene önce, devletimin bütün kurumlarına gitmeye başlamıştım. Dilim bazen karışıyor, ‘4 sene’ diyorum başka belediye başkanlarımızı görünce. Bizim 3 ayımızı çaldılar biliyorsunuz. 3,5 sene önce, bütün kurumlarımıza gidip, ‘Seferberlik başlatalım’ dediğimizde, bizim bu sesimize kulak vermediler. Niye biliyor musunuz? Siyasi korkularından. Oturup bizimle iş birliğini konuşamadılar. Bugün işte Tuzla'nın koku sorununda bile iş birliği yapma gayretimize sağlıklı geri dönüş yapamayan devletimizin bazı bürokratları gibi. Yapamazlar, gelemezler. Çünkü, bir kişi talimat verirse koşa koşa gelirler. Bir kişi talimat vermez ise, yerlerinden kıpırdayamazlar. Ben böyle bir ben böyle bir zaptı, insanları cendereye alma biçimini hiç yaşamadım. Bakın; hanemde yaşamadım, evimde yaşamadım, okulumda, arkadaşlarımda… Çünkü, bizim milletimiz hür yaşadı, hür yaşayacak. Hep öyle olmadı mı? ‘Fikri hür, vicdanı hür nesiller’ demedik mi? Bize, Atatürk'ümüz böyle bir miras bırakmadı mı? ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ demedi mi. Bu akıl diyor ki; ‘Egemenlik, her şey bir kişiye ait.’ Hangi çılgın benim 15-30 yaş arası 21 milyona yakın gencimi zapt edebilir; şaşarım. Mümkün değil.

LİYAKATLİ İNSANLARLA ÇALIŞIYORUM HİÇBİRİSİ BABAMIN OĞLU DA KIZI DA DEĞİL

Seferberlik duygusuyla güçlü işler yapmaya devama edeceğiz. Ben, liyakatli insanlarla çalışıyorum. Hiçbirisi benim babamın oğlu değil, babamın kızı da değil. Hiç kimseyle de geçmişe dair bir ilişkim ya da ona dönük bir rol ile yolculuğa çıkmış da değilim. Birazdan iki yöneticim, ekranda görünecekler. Birisi Boğaziçi Üniversitesi'nde çok önemli bir profesör, hocamız. O, bir daire başkanımız. Bir diğeri de yine bir şirketimizin genel müdürü. O da özel sektörde çok önemli işler yapmış bir kardeşimiz. İşte o yöneticiler, o görevlerini yaparken, ‘Ekrem İmamoğlu lütfetti veya Ekrem İmamoğlu tensipleriyle’ temel atmıyorlar.

Kendi akıllarıyla, fikirleriyle, öncelikleriyle, ekip arkadaşlarıyla, çalışmalarıyla yaptıkları projenin temelini atıyorlar. Ve o projenin adı, birilerinin dediği gibi, CHP projesi de değil, AK Parti projesi de değil; milletin projesi. Yani abur-cubur, ‘Aman temel atalım, millete temel gösterelim’ falan filan deyip… Bir tane temel gösterdi; Şehircilik Bakanı orada. Cumhurbaşkanı orada. Bir muhalefet partisinin Genel Başkanı orada. Başka bakanlar var.

Bir temel gösteriyorlar. Sanırsınız uzay mekiğine bakıyorlar. Allah sizi inandırsın. Ben meslek yaşamında çok temel attım. Ben en son öyle bir temeli, 90 yılında babamla Güngören'de altmıştım. İkimiz öyle bakmıştık temele” şeklinde konuştu. “O bölgede insanlarımız hayatlarını kaybetti” diyen İmamoğlu, “Bizden yepyeni şehirler bekliyorlar. Yepyeni, yaşam dolu, insanlarını güvende tutan… Neyse; 40 küsur gün kaldı. Daha fazla zarar vermeden o bölgeye gideceğiz, milletimin aklıyla devralacağız. Ve milletimize çok güzel şehirler inşa edeceğiz.

KANAL İSTANBUL'UN ADINI AĞZINA ALABİLİYOR MU ARKADAŞLAR?

Biz bu işlere devam edeceğiz. Doğru işler yapacağız. 14 Mayıs'tan sonra da Türkiye'ye, çevreye duyarlı, insana saygılı, ülke insanının uzun vadeli çıkarlarını düşen işleri hediye etmeye devam edeceğiz. Çevresel etkilerini dikkate almadan, riskli, tehlikeli yatırımlara asla izin vermeyeceğiz. Örnek; Kanal İstanbul gibi. Bak, Kanal İstanbul'un adını ağzına alabiliyor mu arkadaşlar? Niye biliyor musunuz? Az önce dedim ya; seçim kaybettirecek işler onlar. Dese… Çıkar, rant vesaire, çevreye etkisi, seçim; ağzına alamazlar. ‘Gık’ diyemezler. Hadi bakayım, bir basın mensubu sorsun bakalım, ‘Kanal İstanbul'la ilgili ne düşünüyorsunuz’ diye. Soramazlar. Yapamaz. Anlatamazlar. Neyse onu da yaptırmayacağız. 14 Mayıs'tan sonra, Sayın Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu adına burada söz veriyorum ki; 14 Mayıs'tan sonra, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çevreci hükümeti iş başına geliyor. Bu hükümet, ortak akıl hükümeti.

SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU'NA DA SAYIN MERAL AKŞENER'E DE MİNNET DUYUYORUZ

Milletimizin büyük bir değişim talebi var. Hukuk, adalet, eğitim, eğitim, eğitim, sağlık, çevre, şehircilik, ekonomi, adaletli gelir dağılımının varlığının olduğu bir ülke için mücadele edecek, feraseti yüksek, aklı ve bilimi önde tutan, özellikle Millet İttifakı adına ilk temellerinin atıldığı andan itibaren… Hep demişimdir; minnet duyuyoruz, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na da Sayın Meral Akşener'e de minnet duyuyoruz. O Millet İttifakı'nın temellerinin atıldığı ilk günden bugüne; birleşerek, büyüyerek bugüne geldik. Birleşmeye devam edeceğiz. Biz, Allah'ın izniyle, geçmişte bu hükümete oy vermiş insanların da oylarını alacağız. Onları, yalnız başlarına bırakıp, evlerine uğurlayacağız, o bir avuç insanı. Hepinize sağlıklı günler diliyorum. Ramazan ayının bütün bereketi, güzelliği, hanelerinize dolsun. Allah. Memleketimize bolluk, bereket versin. Her şey her şey çok güzel olsun”

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN