TBMM'de bütçe görüşmesi: Asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa sosyal krizle karşı karşıya kalacağız

TBMM'de bütçe görüşmesi: Asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa sosyal krizle karşı karşıya kalacağız

TBMM’de bütçe görüşmelerinde konuşan CHP lideri Özgür Özel, ''Verdiğiniz 17 bin liradan 22 bin lira yaptığınız asgari ücret, bugün 6 bin 600 lira eriyerek verildiği günün parasıyla 15 bin 500 liraya düşmüş durumda. Şimdi yüzde 25’lik bir zam hesabı yapıyorsunuz. Buradan açıkça uyarıyorum: Emekli maaşları hak ettiği zammı alamazsa ve asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız'' ifadelerini kullandı.

TBMM Genel Kurulu'nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin tümü üzerinde görüşmeler devam ediyor. Bu kapsamda CHP Genel Başkanı Özgür Özel'de partisi ve grubu adına değerlendirme yapmak üzere kürsüye çıktı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın açıklamalarına tepki gösteren Özel, "Cevdet Yılmaz şu şekilde anlattı: 'Tarımda eksi yüzde 12.7 büyüme kaydettik.' Eksi 12.7 büyüme kaydedilmez. Eksi 12.7 küçülünür. Büyüme istediği gibi olmadığında ılımlı ama istikrarlı büyüme performansı sergileyenler 2002'den beri en düşük emekli maaşının yüzde 640 artış kaydettiğini söyleyenlerin bu mahcubiyetini anlıyorum ama siyaset her zaman iktidar olmak her zaman kazanmak, her zaman alkış almak değil, hele hele bu kadar berbat bir performanstan sonra bu kürsüye çıkıp öz eleştiri yapmayı da ister. Öz eleştiri bekler" diye konuştu.

basliksiz-1.jpg

Özel'in açıklamaları şu şekilde:

"Eskiden krallar, padişahlar vardı. Milletten ne alınıp ona ne verileceğine tek adamlar veya etraflarındaki dar bir zümre karar veriyordu. 12'nci yüzyılda ilk kez kralın vergiye tek başına karar vermeyeceği yazı altına alındı. 17'nci yüzyıla temsil yoksa vergi de yok itirazı damgasını vurdu. Devletin parasını nasıl topladığı, ne için harcadığı ve bunun hesabını nasıl verdiği konusu rejimler için ayrım noktasıdır, rejimler için nasıl bir rejim olduğunun en önemli göstergesidir, aynasıdır. Bütçe millet için yapılmıyorsa o zaman meclis sadece bir bina, genel kurul salonu adeta bir dekor, milletin varlığı sadece seyircilik, demokraside orada atılan repliklerden ileriye gitmez. Tiratlardan ileriye gitmez. O yüzden bugün burada konuştuğumuz şey sadece teknik bir metin, kalem kalem rakamlar gelir gider tabloları değildir. Öyle olmayacak.

ALLAH KİMSEYİ BÜTÇENİN HESABINI MİLLETE VERECEĞİ YERDE OLMA CESARETİNDEN MAHRUM BIRAKMASIN

Bütçe Kanunu kimlerin servetinin büyüyeceğine, kimlerin ekmeğinin küçüleceğine, kimlerin aslan payını alacağına, kimlerin kemer sıkacağına karar verilen siyasi tercihlerin yansıdığı metinlerdir. Bütçeyi hazırlayarak milletin işi ve aşı üzerinde siyasi tercihlerde bulunan iktidar sahiplerinin bu bütçeyi sahiplenmeleri gerekir.

Bu yönetim sistemi başladığında bu tek kişilik hükümet sistemidir, bakanlar artık atanmıştır, o yüzden meclise karşı sorumluluğu yoktur, Meclis'e karşı tek sorumlu Cumhurbaşkanıdır yaklaşımını hatırlatır, CHP 1 Ekim'de uğradığı haksız saldırılardan dolayı bir günlüğüne bir konuşmayı dinlemeye gelmedi diye Meclis'e saygısızlık yapıldı diyenlere bugün bütçenin gerçek, tek sahibi ve tek sorumlusunun Meclis'e gelip bütçesini anlatmak, savunmak, eleştirileri dinlemek yerine İstanbul'da olduğunu hatırlatmak ve Meclis'e saygı olacaksa bir ritüelin olduğu gün gelip bu kürsüden siyasi bir konuşma yapmakla değil gelip bu millete bütçenin hesabını vermekle olur. Allah kimseyi yaptığı bütçenin hesabını millete vereceği yerde olma cesaretinden mahrum bırakmasın.

EKİM AYI ENFLASYONU 71 ÜLKENİN YILLIK ENFLASYONUNDAN FAZLADIR

Türkiye bu yılı aslında 2018'den beri yaşanan çoklu krizlerin her anlamda ağırlaşan koşulları altında geçirdi. Ekonomide büyük propagandayla yaşananları örtmeye çalışanlar var. Türkiye bugün yüksek enflasyonda Avrupa birincisidir. Ekim ayı enflasyonumuz yüzde 2,55, dünyadaki 71 ülkenin yıllık enflasyonundan fazladır. Yoksullukta, işsizlikte Avrupa birincisidir Türkiye. Yüksek faizde Avrupa birincisi, dünya ikincisidir. Gıda enflasyonunda, dünya ortalamasının yedi katına sahiptir. Enflasyonun, işsizliğin, yoksulluğun girdabında sürüklenen Türkiye, dünyada en çok suç işlenen ülkelerden biri haline gelmiştir. Yargıya güven yüzde 20'lere düşmüştür. Bu veriler ne kadar doğruysa iktidarın yürüttüğü propaganda da maalesef o kadar gerçek dışıdır. 2025'te memleketin hali budur. 2026'nın böyle geçmemesi için bu bütçenin bir çare üretmesi beklenir. Bütçe görüşmeleri devletin de milletin de yeni yılı konuştuğu, daha iyisinin umulduğu, vatandaşın kulak kesildiği görüşmelerdir. Millet döner bu Meclis'e bugünlerde bakar. Baktığında ne gördü biliyor musunuz? 16,3 trilyon geliri 19 trilyon gideri olan yani daha ilk sayfasında 2,7 trilyon bütçe açığı verilen bir bütçeyi gördü. Bu öyle böyle bir açık değil.

TÜRKİYE VERGİ ADALETSİZLİĞİNDE DE AVRUPA BİRİNCİSİ

Bu açık, ekonomiyi şaha kaldıracağız diye yetkinin tek başına talep edildiği cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk bütçesinin tamamının tam iki katıdır. O bütçedeki açığın tam 22 katıdır. Bu rakamlar Cumhuriyet tarihinin rekorudur. Aynı şekilde faiz gideri yüzde 40'lık artışla 2,7 trilyon liraya çıkıyor. Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz gideridir. 2017 yılında 100 liralık verginin 10 lirası faize giderken, bu yıl 100 liranın 20 lirası faizi ödenecek.

Bütçenin yüzde 97,5'i yani neredeyse tamamı vergi gelirlerinden oluşuyor. Peki, bu vergi kimden toplanacak? Her 100 liralık verginin 63 lirası dolaylı vergi. Yani zengin fakir ayırmayan, fabrikatörden de fabrikadaki asgari ücretliden de aynı alınan vergi. Dolaylı vergi. Elektrikten, sudan, temel harcamalardan... Peki ondan sonraki büyük kalem? 100 liranın 25 lirası çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi. Geriye ne kaldı? Yüzde 11 kar eden şirketlerin ödeyeceği kurumlar vergisi. Avrupa'da dolaylı vergilerin bu kadar yüksek, gelir vergisinin bu kadar fazla, şirketlerden alınan verginin bu kadar düşük olduğu bir başka ülke yok. Yani Türkiye vergi adaletsizliğinde de Avrupa birincisi.

YENİ YILDA HEP BİRLİKTE SANİYEDE 495 BİN LİRA VERGİ ÖDEYECEĞİZ

Yeni yılda hep birlikte saniyede 495 bin lira vergi ödeyeceğiz. Vergi gelirinin 8,5 trilyon lirası sadece ÖTV ve KDV'den alınacak. Peki bu ÖTV ve KDV kimlerden toplanacak? Bu ülkede temel tüketim ürünlerine ÖTV ödeniyor. Şaka gibi. Mutfak tüpünden tırnak makasından ÖTV alınıyor. Elektrikli süpürgeden, doğal gazdan ÖTV alınıyor. Evinizde harcadığınız her şeyden evinize aldığınız her aletten ÖTV harcanıyor. Ama pırlantadan, elmastan lüks kol saatinden alınmıyor. Lüks kol saatinin saatinden alınmayan, kayışından alınıyor. 50 bin dolarlık saatten değil, kordonundan vergi alınıyor. Yattan yüzde sekiz vergi alınırken cep telefonundan yüzde 50 vergi alınıyor.

Türkiye'de otomobil dediğiniz tekerlekli bir vergi dairesi. Vergisiz fiyatı 700 bin lira olan bir araç, ÖTV 564 bin lira özel tüketim vergisi, KDV 254 bin lira, üzerindeki teyitte radyo vardır varsa TRT'yi dinliyordur diye 5 bin 600 lira bandrol vergisi, toplam 700 bin liralık araca 824 bin lira vergi. Aracın fiyatı 1 milyon 524 bin lira. Yani bir araba kendisine alabilen vatandaş bir arabayı da devlete vermek zorunda bu ülkede. Sonra gidip marşa basmak için doldurduğu her litre depoda bin 340 lirada akaryakıta vergi ödeyecek. Bitmeyecek, ardından kasko yaptıracak vergi ödeyecek, trafik sigortası yaptıracak vergi ödeyecek.

12 MAAŞIN ÜÇ TANESİ VERGİYE GİDİYOR

Bu vatandaş çok önemli bir üniversiteyi bitirmiş, çabalamış, sınavlara, mülakatlara girmiş ve 73 bin lira maaşla çalışmaya başlamış bir beyaz yakalı olsun. Yıllık maaşı 876 bin lira ödediği gelir vergisi 200 bin lira. Yani 12 aylık maaşının üç tanesi gelir vergisine gidiyor. Eskiden bu genç iş bulduğunda mahallesinde soruyorlardı 'Ne kadara iş buldun?' Maaşı çok iyi değil ama yılda üç ikramiyesi var. '73 bin lira alacağım ama 15 maaş alacağım' diyordu. Şimdi ikramiye kalmadı ama 12 maaşın üç tanesi vergiye gidiyor ve dokuz maaşla geçinmek zorunda yıl boyunca.

Bugün gelir vergisinde ilk dilim 158 bin lira. Aslında bu ilk dilim her sene yeniden değerleme oranında artırılmalı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından önce böyleydi. Yeniden değerlemede virgülden sonrasını almamak diye bir oyun buldular. Sonuç, eğer yeniden değerleme tam olarak yansıtılsaydı ilk dilim 415 bin lira olacaktı. 24 yılın sonunda 158 bin lirada kaldı. AK Parti iktidarının başladığı sene ilk dilim 21'inci asgari ücretten sonra başlardı. Şimdi altı asgari ücret sonra ilk dilim başlıyor. O yüzden 70 bin lira maaş alan bir beyaz yakalı şubat ayı maaşını aldığında dilim değişiyor ve bir üstteki dilime geçmeye başlıyor.

basliksiz-1-001.jpg

DOLAYLI VERGİLERİ İLK ELDEN AVRUPA ORTALAMASINA YÜZDE 30'LARA DÜŞÜRECEĞİZ

Uzun bir çalışma sonucunda CHP olarak parti programımızı yeniledik. Bugün benden ve CHP grubundan bu yılın bütçe görüşmelerinde sorunları duyacaksınız ama bu sorunlara CHP hangi somut çözüm önerilerini öneriyor bunu da duyacaksınız. Biz vergiyi kemer sıkan tabana değil tabana yayan bir anlayışta olacağımızı ifade ederek, dolaylı vergileri ilk elden Avrupa ortalamasına yani yüzde 30'lara düşüreceğimizi, gelir vergisinin ilk dilimini yoksulluk sınırı hesabıyla yükselterek neredeyse bir milyon liranın üzerine çıkana kadar yıllık gelir ilk dilimden vergi alınacağını, şirket giderlerinin vergiden düşüldüğü ama vatandaşın zorunlu harcamalarının vergiden düşürmediği bu düzene itirazımızı, vatandaşın eğitim, kira, sağlık harcamalarının doğrudan vergiden düşeceği, mutfak tüpünden tırnak makasından, elektrikli süpürgeden değil, pırlantadan elmastan, lüks araçlardan ÖTV'nin alınacağı bir vergi düzeni önerdiğimizi ifade etmek isterim.

ÖNCE EĞİTİMİ KONUŞMAK LAZIM

Bütçenin adaletli oluşması, adaletli dağıtılması lazım. Bütçe oluşumunda adalet yok. Bir de dönüp dağıtımına bakmak lazım. Ve bir şey konuşacaksak önce eğitimi konuşmak lazım. Anketlerde halkın yüzde 70'i eğitimden memnun olmadığını söylüyor. AK Parti'nin seçmeninde de oran yüzde 60'la 65 arasında memnuniyetsizliğe denk geliyor. Gelir seviyesi düştükçe kadın AK Parti seçmeninde memnuniyetsizlik yüzde 78'e kadar tırmanıyor.

Toplumun en fakir yüzde 20'si eğitim harcamalarının sadece yüzde 2,3'ünü yaparken toplumun en zengin yüzde 20'si eğitim harcamalarının yüzde 64'ünü harcıyor. Bir tarafta yüzde 2 diğer tarafta yüzde 64. İşte burada bırakın eğitimde fırsat eşitliğini, hayata geriden başlayan bir çocuğun kapatamayacağı kadar büyük bir farkın ortaya çıktığını görmek lazım. 10 yıl önceki Adalet ve Kalkınma Partisi bütçesinde dahi eğitime ayrılan pay 19, hedef 25 iken bugün getirdiğiniz bütçede eğitime ayrılan pay yüzde 15'e gerilemiş durumdadır. 68 bin atanmamış öğretmen varken ve rahmetli Bülent Ecevit'e 'Madem atamayacaktın adam niye okuttun bu çocukları' diyen Recep Tayyip Erdoğan bugün bir milyon atanmayan öğretmenin kendi karşısına çıktığında sinir krizleri geçirmektedir.

EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNİ SAĞLAYACAĞIZ

Bugün devlet okullarında 100 bin ücretli öğretmen görev yapmaktadır. Demek ki 100 bin öğretmen ataması hemen yapılması gereken durumdadır. Ancak maalesef bu müesses nizam AK Parti'nin kara düzeni buna olanaklı kılmamaktadır. CHP olarak eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. İktidarımızda devlet okullarında okuyarak, liseyi bitiren her genç en az bir yabancı dili çok iyi seviyede konuşacak ve dünyayla rekabet edecek teknolojik becerilere sahip olacak.

Kaliteli eğitim sadece zenginlerin ulaştığı bir imkan olmayacak. Okullar temiz ve güvenli olacak. Öğrencilere her gün okulda bir öğün ücretsiz okul yemeği vereceğiz. Bugün belediyelerimizin başlatıp, izin verilen her okulda yaptığımız ücretsiz, temiz okul suyu uygulamasını su sebilleriyle ve arıtma sistemleriyle birlikte öğrencilere bedava vereceğiz. CHP'nin girebildiği okulda şimdi, yönettiği ülkede tüm okullarda zenginin çocuğu kana kana temiz su içerken yoksulun çocuğu tuvalet çeşmesine ağzını dayamayacak.

Belediyelerimiz bugüne kadar iktidarın kapatma çabalarına, valiliklere verdiği talimatlara tüm saldırılara rağmen hedefimiz olan bin kreşten şu ana kadar 770'ini açmış durumdalar. İktidarımızda her mahallede devlet kreşleri açacağız. Kreş hem o çocuğun geleceği için ona dokunacak hem de annesini sadece çocuğu doğuran, ona bakan, evde kocasını bekleyen çizgiye sıkıştırılmaktan kurtaracak. İktidarımızda mümkün olan bütün köy okullarını açacağız.

Taşımalı eğitim istisna haline gelecek. Mülakat kalkacak liyakat gelecek. Mülakatta 'Reis' deyince aklına ne geliyor dendiğinde 'Temel Reis ıspanak' diyenin elenip dombra söyleyenin tercih edildiği bu sistemi tarihe gömeceğiz. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan daha çok öğretmen istihdamının üç harfli süper marketlerde yapıldığı bu utanca eninde sonunda son vereceğiz.

SON BEŞ YILDA 11 BİN 700 DOKTOR ÜLKEYİ TERK ETMİŞTİR

Eğitim gibi kaliteli sağlık hizmetleri de maalesef sınıfsal bir noktaya gelmiştir. Özel hastaneler son yıl 20 yılda yüzde 103 oranında artmış kamu zayıflamıştır. Sağlık sisteminin üçte biri artık özel sektörün önündedir. Aile sağlığı merkezlerinde ve kamu hastanelerindeki sağlık çalışanları ağır sorunlar altındadır. Bugün vatandaşlar randevu sırası bekliyorlar. Göz, kardiyoloji ortopedide bile bu süre ayları bulabiliyor. MR için bir buçuk iki ay sonrasına tarih veriliyor. Fakirsen, yoksulsan bu süreyi beklemeye mecbursun ama zenginsen, özel hastanede anında işini hallediyorsun. İşte milleti sınıflara bölen ve bu sınıflara göre muamele eden AK Parti'nin kara düzeni budur.

Biz salonlarda oturmuyoruz. Haftada iki miting yapıyoruz. Vatandaşın dertlerini, sorunlarını dinliyoruz. Örneğin Sinoplular oradaki devlet hastanesinde yetersiz olduğu için Samsun'a gitmek zorunda kaldıklarını, Karabüklüler hematoloji bölümü olmadığı için Ankara'ya gelmek zorunda kaldıklarını, Muş ve Ağrı çocuk yoğun bakımı olmadığı için dört beş saat süren yolculuklarla Van'a gitmeleri gerektiğini ve kayıpların yaşandığını ifade ediyorlar. Bu kara düzende yeni doğan bebekler bile güvende değil. Ticarileşmiş sağlık sistemi, para hırsı ve denetimsizlik yeni doğmuş bebeklerin canına kastetmiştir. Araştırmalara göre sağlık emekçilerinin yüzde 65'i tükenmişlik sendromu yaşamakta, yeni göreve başlayan genç hekimlerin yüzde 60'ı yurt dışında yaşamak istediğini söylemektedir. Bu konular, bu polemikler yaşandığında Sayın Erdoğan 'Gidenler gider kalanlarla yolumuza devam ederiz' demiştir. Maalesef son beş yılda 11 bin 700 doktor ülkeyi terk etmiştir. Tabii ki o doktorların ailelerinin de sözünü söyleyeceği sandık gelecek, bu millet kimin gideceğine, kimin kalacağına karar verecektir.

PARAN KADAR SAĞLIK DÖNEMİNİ SONLANDIRACAK, ULAŞILABİLİR SAĞLIK SİSTEMİ KURACAĞIZ

Biz koruyucu sağlık hizmetlerini merkeze alan basamaklandırılmış bir sağlık sistemini tesis edeceğiz. Kamuyu güçlendireceğiz. Mümkün olan devlet hastanelerini ve tüm askeri hastaneleri yeniden açacağız. Hekim ve sağlık çalışanı sayısını arttıracağız. Sağlık çalışanlarına şiddete gerçek bir caydırıcılık getireceğiz. İlaca erişimi güvence altına alacak, emeklilerin hastanede, eczanede ve maaşlarından sürekli kesintiler yapan bu sistemden onları ilelebet kurtaracağız. Performans sistemini kaldıracak emekliliğe yansıyan temel ücret liyakat esasta atama ve terfi sistemi getireceğiz.

Ortez, protez tıbbi cihazlarda en ucuzunun hatta piyasada bulunmayanın ödenip daha iyisi talep edildiğinde ya da var olan alınmak zorunda kalındığında hastanın fiyat farkları ödediği bu vicdansız uygulamadan vazgeçeceğiz. En büyüğünü yapayım diye şehir içindeki tüm hastaneleri kapatıp çocuk hastanesini, göğüs hastanesini, devlet hastanesini, dispanserleri kapatıp, şehrin uzağına 700 lira taksi parasıyla gidilen şehir hastaneleri yanlışından vazgeçeceğiz. Elbette mevcut olan hastaneleri koruyacak, oraları kullanacak ancak insanların evine yakın, doğru optimizasyonla, doğru ölçekte en doğru hastaneleri inşa edeceğiz. Paran kadar sağlık dönemini sonlandıracak, herkes için eşit ücretsiz ulaşılabilir sağlık sistemi kuracağız.

SOSYAL KONUT STOĞUNU ARTTIRACAĞIZ

Bunların yanında bir de barınma krizimiz var. Bugün büyükşehirlerde ortalama kira 30-35 bin lira. Ortalama kira ilk kez bir buçuk asgari ücret düzeyine çıkmış durumda. Yani bugün 22 bin 100 lira alan asgari ücretli de 16 bin 800 lira alan emekliler de kira ödese aç, karnını doyursa sokakta kalacak durumda getirildiler. Büyükşehirlerde satılık konut fiyatları altı milyon lira. Konut sahipliği oranı 10 yılda yüzde 61'den yüzde 50'lere doğru geriledi. Yüzde 50'lere doğru yaklaşıyor. Barınma krizi artık şehirlerin dışında okuyan üç bin lira kredi verilen üniversitelileri okuldan koparan bir soruna dönüştü. CHP olarak biz iktidarımızda tam teşekküllü, planlı ve kurallı bir sosyal konut seferberliğini başlatacağız. TOKİ asli işi olan sosyal konut üretimine odaklanacak. Yeni kurulan alanlarda kentsel dönüşüm bölgelerinde sosyal konut kotaları uygulayarak sosyal konut stoğunu arttıracağız.

Dar gelirliler, emekliler, emekçiler, orta gelir grupları için ayrı ayrı kiralık ve satılık sosyal konutlar üreteceğiz. Kiralık konut projesinin dünyadaki sosyal demokrat partilerin başarılı uygulamalarından alıp altı aydır Türkiye'de çalıştığımız bu süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi'nin de benimsemesini önemsiyor, gelecek için zaman kazandırdığını düşünüyor ama yüzde 5'lik kiralık sosyal konutu son derece göstermelik buluyoruz. Bunun dünyadaki gerçekleşen ve sorunu çözen oranının yüzde 30 ila 40 arasındakinin kiralık, diğerlerinin ucuz edililebilecek, satılık sosyal konutlar olmasını öneriyoruz. Biz öyle yapacağız. CHP iktidarında gelire göre kira uygulamasına geçeceğiz. Dünyada emekçilerin emeklerini gören onların arkasında duran gelire göre kira uygulamasını hayata geçireceğiz. Sosyal konutta kura hileleri ve bu konudaki şüpheler son bulacak, mağduriyetler bitecek. Gençlere ve öğrencilere uygun kiralık konut modelinde öncelik sağlayacağız. Dezavantajlı gruplar için yerinde dönüşüm temel ilkemiz olacak.

SİYASET HER ZAMAN İKTİDAR OLMAK DEĞİL, BU KÜRSÜYE ÇIKIP ÖZ ELEŞTİRİ YAPMAYI DA İSTER

Tarımda kendi kendine yeten ender ülkelerden biriydik. Şimdi samandan mercimeğe ithalat bağımlısı bir ülke olduk. Gıda enflasyonunda OECD'de birinci, dünyada üçüncüyüz. Türkiye, dünyada gıda enflasyonu en yüksek üçüncü ülke durumunda. 2001'de tarım yapılan iki buçuk milyon hektar arazide bugün tarım yapılmıyor. Bir Trakya'dan büyük toprak, bundan daha fazla bir alanda artık çiftçiler yok. Çiftçinin ortalama yaşı AK Parti geldiğinde 30'du bugün 58.. Tarımda çalışan sayısı 7,5 milyondu, 4,5 milyona düştü. Bu yıl tarım sektörü yüzde 13 ile en sert daralmasını yaşadı. Maalesef sevgili Cevdet Yılmaz bunu anlatırken şu şekilde anlattı: 'Tarımda eksi yüzde 12.7 büyüme kaydettik.' Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım eksi 12.7 büyüme kaydedilmez. Eksi 12.7 küçülünür. Büyüme istediği gibi olmadığında ılımlı ama istikrarlı büyüme performansı sergileyenler 2002'den beri en düşük emekli maaşının yüzde 640 artış kaydettiğini söyleyenlerin bu mahcubiyetini anlıyorum ama siyaset her zaman iktidar olmak her zaman kazanmak, her zaman alkış almak değil, hele hele bu kadar berbat bir performanstan sonra bu kürsüye çıkıp öz eleştiri yapmayı da ister. Öz eleştiri bekler.

ET VE SÜT KURUMU MÜDÜRÜ AK PARTİ'NİN KARA DÜZENİNE NASİP OLMUŞTUR

Gayri safi milli hasılanın yüzde 1'inin destekleme olarak çiftçilere verilmesi gerekiyor. Binde iki getirmişsiniz. 772 milyar yapılması gereken destekleme için bu sene 168 milyar lira yazmışsınız. Bu 772 milyarı çiftçiye verseniz bugünkü desteklemenin beş katını alacak, siz parayı oraya vermiyorsunuz ama vazgeçilen gelirler hanesine neredeyse bu paranın aynısını yazıyorsunuz. Hayvancılıkta ağır sorunlar var. Denetim eksikliği, kontrolsuz ithalat, sınırdan kaçak geçişlerin sebebiyetiyle şap hastalığı 100 binlerce hayvanın telef olmasına, besicilerin ağır mali kayıplarına neden oldu. Bakanlık farketmekte, önlem almakta, aşıyı getirmekte gecikti. İthal aşı alıp yaptıranlar hayvanlarını kurtardılar. Gelen aşıların da etkisiz olduğu en çok konuşulan konulardan bir tanesi.

Hayvancılıkta desteklemeler yetersiz. Sonuç kırmızı etin dünya ortalaması yedi dolarken Türkiye'de 21 dolar. Şaka değil. Dünyada kırmızı et yedi dolar. Türkiye'de 21 dolar. Almanya'da asgari ücret 2 bin 100 dolar. Türkiye'de 480 dolar. Hans 2 bin 100 dolar alıp kırmızı eti yedi dolara yiyor, bizimki 400 dolar alıp kırmızı eti 21 dolara yemeye çalışıyor. Ve buna çözüm bulması gerekirken son üç yılda 2.8 milyar dolarlık hayvan ithalatı 1.4 milyar dolarlık et ürünü ithalatı yapılmıştır. Bu ülkede kendi şirketinden dezenfektan satın alan Ticaret Bakanı'ndan sonra kendi şirketinden et ihalesi alan Et ve Süt Kurumu Müdürü de AK Parti'nin kara düzenine nasip olmuştur.

Biz iktidarımızda çiftçiye, kanundaki destekleri vereceğiz. Zaten kanuna aykırı bir bütçeyi buraya nasıl getirmeyi içinize sindiriyorsunuz anlayabilmiş değiliz. Çiftçinin kullandığı mazottan, KDV ve ÖTV'yi kaldıracağız. Bizi bugün dinleyen çiftçi kardeşlerimiz için söylüyorum: CHP iktidarda olsa bugün mazot 58 lira değil, 33 lira olacak. Çiftçi kredilerinin faizlerini silip anaparayı beş yıla yapılandıracağız. Türkiye ithal eden değil, üreten bir ülke olacak. Tarlada 10 lira, markette 100 lira dönemi, utancı artık son bulacak. Üreticinin de, tüketicinin de mutlu olduğu yeni bir düzen kurulacak."

CHP ESNAFTAN TARAFTIR

Buradan bütün esnafa sesleniyorum: Siyaset öncelik belirleme işidir. Siyaset taraf olma işidir. CHP esnaftan taraftır. Burada bu bütçeyi getirenler zenginden taraftır. Biz iktidarımızda Esnaf ve Ticaret Bakanlığı’nı kuracağız. Yani Bakanlar Kurulunda esnaf sahipsiz, kimsesiz kalmayacak. Esnaflıktan gelen, bu işi bilen birisini o masanın başına Esnaf Bakanı olarak oturtacağız.

Esnafın vergi, prim, kira yükünü hafifleteceğiz, kredilerinin faizlerini sileceğiz, iç ticarette rekabeti tesis edip küçük esnafı üç harfli zincirlere ezdirmeyecek tedbirleri alacağız. Bundan sonraki süreçte de daha önce, yıllar önce iktidara gelirken ‘Süper Market Yasası çıkaracağız’ diye söz verip o günden bugüne her niyetlendiğinde lobilere teslim olanlardan olmayacağız. İktidarımızın ilk altı ayı içerisinde süpermarket ve onların her mahalledeki şubeleriyle ilgili net düzenlemeler yapıp esnafı da tüketiciyi de koruyacağız.

ÖVÜNDÜĞÜNÜZ DUBLE YOLLARIN BİR KISMI İŞSİZLİK SİGORTA FONU'NDAN KARŞILANDI

Bir diğer kronik sorunumuz hiç şüphe yok ki yine Avrupa birincisi olduğumuz geniş tabanlı işsizlik. İki buçuk yılda tekstil, giyim, deri sektöründe 360 bin işçi işsiz kaldı. 10 bine yakın imalathane ve fabrika kapandı. Ancak bu bütçe, yeni istihdam alanı yaratma hedefinden çok uzak. Bu bütçe, yine işsizlere işsizlik vaat ediyor. İşsizlik Sigorta Fonu, işçinin kötü gün kumbarasıdır.

İçine işçi, işveren ve devlet para atar. Ama günü gelince, emekçi işsiz kalınca kullanılacak bu fon işverene teşvik için kullanılıyor. Her fırsatta ilk aklınıza İşsizlik Sigorta Fonu geliyor. Hatta bu iktidar, bu fondan duble yollar yaptırdı. Övündüğünüz duble yolların bir kısmı İşsizlik Sigorta Fonu'ndan karşılandı. O fon ellenmese işsiz kalındığında daha uzun süre işsizlik parası, daha yüksek maaşlar ödenebilecekken bugün sömürülüyor. Bu el atmaya bir kere kesinlikle son vereceğiz.

SOSYAL YARDIMA MUHTAÇ KİŞİ SAYISI 20 MİLYONA YÜKSELDİ

Ayrıca yeşil, mor, dijital ve nitelikli istihdam dönüşümünü sağlayacak düzenlemeleri yapacak, kadınlar bakım sigortasıyla iş gücüne katılacak, gençler ilk iş programıyla iş bulacak ya da kendi işini kuracak, engellilerin istihdam kotaları hem arttırılacak hem de kota kadar uygulanacak. Sosyal devlet anlayışı ters yüz olmuş durumda. Devletin vergi toplayan sağ eliyle, dağıtan, şefkatli sol elinin dengesinin kurulması gerekiyor. Sağ el fevkalade aktif şekilde çalışırken sol el neredeyse hiç ortada yoktur.

Bugün sosyal yardıma muhtaç kişi sayısı 20 milyona yükseldi. Genel sağlık sigortası primi 780 liradan bin 560 liraya çıktı. Ama primi devletçe karşılananların sayısı 9,4 milyondan 8,2 milyona düştü. Bütün anketler, ‘Gelecek yıl daha kötü geçecek’ diyenlerin ortalamasını yüzde 64, ‘Aynı olur’ diyenleri yüzde 20, ‘Fikrim yok’ diyenler yüzde 10, ‘Daha iyi olur’ diyenler yüzde beş gösterirken; siz elektrik desteği vereceğiniz hane sayısını bu sene 4,1 milyondan 2,8 milyona düşünüyorsunuz. Bugün Türkiye'de dul aylığı 12 bin 600 liradır. Bugün Türkiye'de yaşlı aylığı 5 bin 400 liradır. Engelli aylığı 4 bin 300, yetim aylığı 4 bin 200 liradır. ‘2025’te yoksullaştım’ diyenlerin oranı yüzde 64, ‘2026’da yoksullaşacağım’ diyenlerin oranı yüzde 58’dir. ‘Durumum iyi olacak’ diyenler, sadece yüzde 10’dur gelecek sene için. Bu kara düzenin insanların umutlarını çaldığını görmek durumundayız.

YOKSULLUĞU YÖNETMEYE DEĞİL, YOK ETMEYE GELİYORUZ

Biz CHP olarak yoksulları birinin yakını oldukları için değil, bu ülkenin onurlu yurttaşları oldukları için yoksulluktan kurtaracağız. Biz yoksulluğu yönetmeye değil, yok etmeye geliyoruz. Bunun için uzun süredir çalıştığımız, dillendirdiğimiz Temel Vatandaşlık Geliri’ni hayata geçireceğiz. Herkese belli bir gelir desteği sağlayan sosyal devleti kuracağız. Yardımlar sürekli kılınacak. Amaç yoksulluktan tam bir çıkış olacak. CHP iktidarında, Atatürk'ten emanet bu Cumhuriyet yine kimsesizlerin kimsesi olacak.

BU SENE 950 İŞÇİYİ İŞ CİNAYETLERİNDE YİTİRDİK

Maalesef bu kara düzende işçiler de güvende değildir. Son iki buçuk yılda, 4 bin 836 işçi ihmaller yüzünden öldü. Daha bu sene, şimdiye kadar bin 950 işçiyi iş cinayetlerinde yitirdik. Yetmiyor, MESEM’ler küçücük evlatlarımızı katlediyor. İki yılda MESEM’lerde 17 çocuk işçi hayatını kaybetti. Bütün anne-babalara sesleniyorum: Bir çocuk arıtma havuzuna düşmüş, ölmüş; diğeri asansör boşluğunda; birinin üstüne suntalar düştü; diğeri elektrik akımına kapıldı; Dilovası'nda kaçak iş yerinde yedi kadın işçiydi ölenler, üçü çocuk yaştaydı.

Bu durumdan iktidarda hiç utanan, öz eleştiri yapan, müdahale eden yok. Bu durumu protesto eden TİP’li 16 genci tutuklamadan da geri durmadılar. Genç arkadaşlarımızı; Silivri ve Bakırköy Cezaevi'nden bizi izleyen, MESEM için protesto yapan genç arkadaşlarımızı CHP grubu olarak yürekten selamlıyoruz.

ÇOCUK İŞÇİLİKLE MÜCADELE BÜTÇESİNİ 28 MİLYONDAN SIFIR LİRAYA İNDİRDİLER

Peki ‘Meclis olarak bir şey yapalım bu işe.’ Ne yapacağız? Bütçe koyacağız. Çocuk işçiliğiyle mücadele bütçesi geçen yıl 28 milyon liraydı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Bu sene ne kadara çıkarsak bir şey yaparız? Sıfır. Geçen sene 28 milyonu, bu sene sıfır liraya indirdiler, çocuk işçilikle mücadelenin bütçesini. Açın, bakın, sorun, çıksınlar, anlatsınlar.

Vallahi de billahi de AK Parti'nin kara düzeninin boynunda bu büyük bir vebaldir. Ve bunun mücadelesi siyasi bir mücadelenin üzerinde bir insanlık hakkıdır, insani bir mücadeledir. Biz tüm iş yerlerinde yeniden düzenleyeceğimiz iş güvenliği standartlarını zorunlu kılacağız. Mesleki eğitimi, çocuk işçiliği önleyecek şekilde tasarlayacağız. Almanya'da mesleki eğitimde hiçbir çocuk ölmüyorsa Türkiye'de ölmeyecek.

AK PARTİ İKTİDARI 5 MİLYON EV GENCİ YARATTI

Bu kara düzen gençlerimizin umutlarını korumuyor. Cumhuriyetimiz 10 yılda 15 milyon genç yaratmıştı, hala bununla övünüyoruz. AK Parti iktidarı da 5 milyon ev genci yarattı. Ne eğitimde ne istihdamda olan bu gençler, dünyada da büyük sorun Türkiye'de de büyük sorun. Ama OECD ülkeleri içinde yüzde 31 ile bu konuda birincilik yine Türkiye’ye ait. Almanya'da ev genci oranı yüzde 6; kara kara düşünüyorlar, envai çeşit projeler yapıyorlar. Yüzde 31 ev gencini yaratmış iktidar bu konuyla meşgul değil. Üniversite öğrencisi barınamıyor, yurt yok. KYK yurtlarıyla övündü Sayın Bakan. Rakam ortada, öğrencilerin yüzde 24’üne yetiyor. Sizden sıfır yurtla devraldığımız İstanbul’da, 17’nci Cumhuriyet yurdunu açtık. En büyük sorun İstanbul gibi bir büyük metropolde.

Siz bugüne kadar TOKİ'ye her şeyi yaptırdınız da yurt niye yaptırmadınız? Çünkü özel bir tercihtir. Yurtsuz kalanın, barınma sorunu olanın TCDD'nin tren istasyonlarında, otogarlarda veya havaalanlarında bu çocukları karşılayan ablalar olsun, alsınlar; abiler olsun, götürsünler. Bu eksikliklerinden istifade, onlara bir barınma yeri versinler. Sonra kendi cemaatlerine eleman devşirsinler, öyle mi? O devşirilenlerin ne yaptığını gördük. O yüzden bu ülke CHP iktidarında, ilk bir yıl içinde tüm öğrencilere yetecek kadar Cumhuriyet yurtlarının inşası, TOKİ'ye verilecek ilk talimattır.

SİZE HANGİ RAKAM VERİLİYORSA DÖNÜN KONTROL EDİN

Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde dinliyorum. Diyor ki ‘Gençler biz geldiğimizde krediler 45 liracıktı. Şimdi 3 bin lira yaptım.’ Döndüm, baktım ben de o 45 lira ne yapıyormuş diye. Rahmetli Ecevit ile Sayın Bahçeli'nin koalisyon ortakları olduğu ve son öğrencilere ödedikleri 45 lira, o gün 30 lira olan çeyrek altından bir buçuk tane alıyormuş. Bugün çeyrek altın 11 bin lira, verdiğiniz kredi 3 bin lira. Çeyrek altın hesabı yapmayalım. Ne yapalım? En berbadını yapalım, en ucuzunu yapalım, en bakılananı yapalım. 45 lira, o zaman 275 simit alıyordu.

Bugün 3 bin lira 150 simit alıyor. Kime ne anlatıyorsunuz? Buradan Türkiye'deki tüm öğrencilere, tüm çalışanlara, tüm emekçilere, tüm emeklilere diyorum: Size hangi rakam veriliyorsa dönün, kontrol edin. AK Parti döneminde geriye gittiniz, değersizleştirildiniz. Sizin değerinizi bilecek de size sahip çıkacak da halkın itidarıdır, CHP iktidardır.

OKUYARAK DAHA İŞSİZ KALINAN BİR ÜLKE YARATTINIZ

Çıkın, gençlerin gözünün içine baka baka söyleyin: Gençler Avrupa'nın hem en pahalı hem en yavaş internetini kullanıyor. Bugün Türkiye, üniversite mezunu işsiz oranının genel işsizlik oranını aştığı tek ülke. Türkiye'de okuyanlar, okumayanlardan daha işsiz. Böyle bir eğitim sistemi; planlamanın olmadığı, doğru yönlendirmenin olmadığı eğitim sistemiyle okuyarak daha işsiz kalınan bir ülke yarattınız. Gençlerin yüzde 70’i, ‘İmkanım olsa yurtdışına giderim’ diyor. Felaket bir oran.

Gençler valizleri kafada toplamış. Zaten bu kötü. Valizler kafada yıllar içinde toplanıyor. Sonra yatağın üstüne atılıp de fiziken toplanması 15 dakikalık iş. Buna mani olmak lazım. Asıl beka sorunu bu ülkenin gençlerinin dünyanın başka ülkelerinde hayal kurmasıdır. Asıl beka sorunu valizlerin kafada toplanmasıdır. Kafada valizleri toplayan gençlere, 31 Mart seçimleri akşamı, ‘Bir seçim daha beklemeye karar verdiler’ demiştim. O gençlere buradan sesleniyorum: Sakın bir yere gitmeyin. CHP iktidarı gelecek ve bu ülkeyi de ayağa kaldıracağız sizin de umutlarınızı yeniden dirilteceğiz.

100 YIL SONRA ÜLKEYİ FİBER AĞLARLA ÖRMEYE SÖZ VERİYORUZ

Bunu yapmak için gençleri her alanda destekleyen bir model öneriyoruz. Belediyelerimizde şu ana kadar tertemiz 77 yurt yaptık. Bir yılda Cumhuriyet yurtlarını tamamlayacağız. İstihdam ofisleriyle genç işsizliğe çare üreteceğiz. Hangi marka ve model olursa, yani yönlendirdiğimiz o bir markaya bir modele değil, gençlerin aldığı ilk bilgisayar ve ilk cep telefonundan tüm vergileri kaldıracağız.

100 yıl önce partimiz ülkeyi demir ağlarla ölmüştü. 100 yıl sonra ülkeyi fiber ağlarla örmeye, Avrupa'nın en hızlı ve en ucuz internetini gençlerimize kullandırmaya söz veriyoruz. Fikrini söylediği için gözaltına alınma korkusunu zihinlerden sileceğiz. Sevdiğiniz sanatçıların giyimine, kuşamına karışıldığı, konserlerinin yasaklandığı alınıp sorgulandıkları bir sürecin asla muhatabı olmayacaksınız. Gençlere söz veriyoruz: Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa geliyor.

EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞI 16 BİN 800 LİRA

Bugün ülkede en düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira. 16 milyon emeklinin ortalama maaşı sadece 21 bin lira. Açlık sınırının 30 bin lira olduğu bu ülkede, bu ücretler zulümdür ve vefasızlıktır. 2002’de en düşük emekli maaşı, sekiz çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı, bir buçuk çeyrek altın alıyor. Yalansa işte burada; hesabı kuvvetli Plan ve Bütçe Başkanımız ya da değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkar, hesaplar. Meydanlarda soruyorum: ‘16 bin 800 lira alanlar el kaldırsın.’ Meydanın yüzde 60-70’i elini kaldırıyor. O meydanlarda dünyanın en büyük korosu, Türkiye’nin 16 milyon emeklisi en acıklı şarkısını hep birlikte söylüyorlar. Bu yüzden AK Partili arkadaşları, Erdoğan’ın ‘Nereden nereye’ şarkısını değil de emeklilerin acıklı şarkısını dinlemeye, bu soruna çözüm üretmeye çalışmaya davet ediyorum.

BUGÜN TÜRKİYE'DEN AZ ASGARİ ÜCRET VEREN ÜÇ ÜLKE KALDI

Biz en düşük emekli maaşını önce hemen bir asgari ücrete, sonra bir buçuk asgari ücrete çıkaracağız. Öyle çok büyük bir vaat değil bu. Yine rahmetli Ecevit ve Sayın Bahçeli’nin, Mesut Yılmaz’ın koalisyon hükumetinde en düşük emekli maaşı bir buçuk asgari ücretti. Bugün gelinen noktada 0,7 asgari ücret bile değil. Bunu buraya çıkarmak zor bir şey değil. Yeter ki birazcık vicdan olsun, birazcık insaf olsun. Maaş zamlarını enflasyona ezdirmeyip kalkınma ve refah payı da vereceğiz emeklilere. Bayram ikramiyelerini asgari ücrete yükselteceğiz. Bu ülke için yıllarını veren emeklilere vefasızlık etmeyeceğiz. Türkiye’de neredeyse iki işçiden bir tanesi asgari ücret alıyor.

Asgari ücret bu ülkede artık genel ücret oldu. AK Parti geldiğinde Türkiye’nin verdiği asgari ücretin Avrupa’da altında 13 ülke vardı. 13 ülkeden daha yüksek ücret veriyordu 2001 yılında. Bugün sadece üç ülke kaldı; Arnavutluk, Moldova ve Ukrayna. Bunların dışında bütün ülkelerin asgari ücreti bizden fazla. Avrupa Birliği’ndekilerin hepsinin kat kat fazla, bu üç ülke dışında Avrupa’daki bütün ülkelerin fazla. İlk verildiğinde 558 euro olan asgari ücret bugün 446 eurodur. Almanya’da 2 bin 100 euro, Fransa’da bin 800 euro, Yunanistan’da bin euro, Türkiye’de 446 euro.

ASGARİ ÜCRET 27-28 BİN LİRADA KALIRSA YENİ VE BÜYÜK SOSYAL KRİZLE KARŞI KARŞIYA KALACAĞIZ

‘Yılda üç-dört kez asgari ücreti zamlayacağız’ diye oy aldığınız asgari ücretliye 2024’te de 2025’te de değil üç kez, bir kez bile ara zam yapmadınız. Verdiğiniz 17 bin liradan 22 bin lira yaptığınız asgari ücret, bugün 6 bin 600 lira eriyerek verildiği günün parasıyla 15 bin 500 liraya düşmüş durumda. Şimdi yüzde 25’lik bir zam hesabı yapıyorsunuz. Buradan açıkça uyarıyorum: Emekli maaşları hak ettiği zammı alamazsa ve asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız. Bu konuda iktidar sahiplerini uyarıyorum: Bizim yapıcı bir teklifimiz var. Gelin, asgari ücreti 39 bin lira yapalım. Bu artışın yükünü elbette işverenin sırtına yükleyemeyiz.

Çalışan sayısına ve sektörüne göre 5 bin 100 lirayla 10 bin 540 lira arasında dört farklı sosyal güvenlik primi desteklemesi öneriyoruz. Bunu yapmak, işçiyi ve işvereni birlikte korumak mümkündür. Bu yapıcı önerimizi sunuyor ve söz veriyoruz: İktidarımızda asgari ücret, yılda en az iki kez; asgari ücret enflasyonun çift haneli olduğu yıllarda yani tek haneye düşene kadar yılda dört kez güncellenecek. Asgari ücret ilk yıl alınan, kıdemle birlikte hızla uzaklaşılan bir ücret noktasına gelecek.

GENÇLERİMİZ SUÇ ÖRGÜTLERİNİN AĞLARINA DOĞRU SÜRÜKLENMEKTEDİR

2,7 trilyon lira faiz ödemesiyle faiz lobilerinin, 768 milyar vergi istisnasıyla zenginlerin, ‘Cebimizden kuruş çıkmayacak’ dediğiniz KÖİ projeleriyle, 236 milyar garanti ödemesiyle yandaşların, kırk haramilerin, beşli çetelerin, kamuda lüks ve şatafatın devamıyla seçkin bürokrasinizin keyfi yerinde olacak ama başka kimseye iyi gelmeyecek. Rahmetli Demirel’in söylediği gibi, ‘Enflasyon ahlakı bozar.’ Yüksek enflasyon düşük ücretlilerle ve iğneden ipliğe gelen zamlarla bir ekonomik çöküşü yaşatmaktadır. Ve ne yazık ki bu çöküş beraberinde bir ahlaki çöküş getirmektedir.

22 bin 800 lira alan bir asgari ücretli, bir zenginin öğle yemeğine bu parayı bir seferde ödediğini görünce bu memleketten duygusal kopuş yaşamaktadır. Borcu borçla kapatanlar, kredi kartından çekip öbür kartı kapatanlar, korkunç bir sarmalın içine sürüklenmektedir. İnsanlar suça, tefecilerin eline, yasadışı bahse bulaşmaktadır. Gençlerimiz suç örgütlerinin ağlarına doğru sürüklenmektedir. Bugün Türkiye’de sokakta suç ve uyuşturucu çeteleri kol geziyorsa bu, bu büyük ekonomik krizden bağımsız düşünülemez ve çözülemez.

TÜRKİYE'DEKİ EN ÖENMLİ SORUNLARDAN BİR TANESİ GIDA GVENLİĞİ SORUNUDUR

Bir diğer ahlaki çöküş de artan maliyetleri sözde düşürmek uğrunda, insanların sağlığıyla oynanmasıdır. Türkiye’deki en önemli sorunlardan bir tanesi gıda güvenliği sorunudur. Artık insanlar dışarıdan gönül rahatlığıyla yemek yiyemez; lokantada, kışlada, okul yemekhanelerinde zehirlenir duruma gelmişlerdir. Ve bakın iktidarınızda meyve 60-200 lira, çıkma meyve 20-30 lira; yufkanın normali 120 lira, yırtık yufka 60 lira; tavuk eti 200-250 lira, eskiden tavuk kesilince çöpe atılan taşlık satılıyor 50-75 lira; bayat ekmek sekiz lira, kırık yumurta dört lira, çorbalık kemik 150 lira...

Bugün Türkiye’yi getirdiğiniz nokta, defolu gıdalar noktasıdır. Gıda güvenliğinde büyük sıkıntıların yaşandığı bir sürecin içerisindeyiz. Sayın Erdoğan, ‘Milli geliri 17 bin dolar yaptık’ diye övünedursun. Hani eskiden fıkralar olurdu ya ‘Bir Türk, bir Fransız, bir Japon bir araya gelmişler.’ Bakın 15 bin dolar, ‘Milli gelir 17 bin dolar oldu’ diyor. Bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli ve bir yaşlı maaşını alanların bir yıllık toplam geliri; beş fakirin toplamı 15 bin dolar. Erdoğan 17 bin dolar milli gelirden bahsediyor. Onu bu beş yoksula anlatsın.

DIŞ POLİTİKAMIZIN DAMATLAR, MAHDUMLAR, ENİŞTELER ÜZERİNDEN İLİŞKİLER KURULARAK CİDDİYETSİZ BİR YÖNE EVRİLMESİ BÜYÜK TALİHSİZLİKTİR

Dış politika ciddiyetle ele almamız gereken temel bir alan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bize, ‘Yurtta barış, cihanda barış’ ilkesine dayanan, komşularla iyi ilişkiler içinde olan bir dış politikayı miras bıraktı şüphesiz. Dolayısıyla dış politikamızın damatlar, mahdumlar, enişteler üzerinden ilişkiler kurularak ciddiyetsiz bir yöne evrilmesi büyük talihsizliktir. Dış politikamız iktidardaki birkaç kişinin çıkarı için değil, 86 milyonun ali menfaatleri için yürütülmelidir. Ancak Sayın Erdoğan’ın Trump ile kurduğu ilişki, milli menfaatleri önceleyen bir ilişki değil; parti menfaatlerini, kendi menfaatlerini önceleyen bir muhtaçlık ilişkisidir.

ABD’nin Dışişleri Bakanı ‘Trump‘tan beş dakika randevu almak için bize yalvarıyorlar’ demiştir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin şu sözlerini duyduk, biz unutmadık, siz nasıl unuttunuz? Ankara’da oturmaya tenezzül etmeyen bu beyefendi, ‘Trump Erdoğan’a onda olmayan bir şey, yani meşruiyet veriyor’ demiştir. Bolca TikTok paylaşımları yapmakla meşgul olan Dışişleri Bakanımız, bu elçiyi Dışişleri Bakanlığı’na çağıramamış, kendisine haddini bildirememiştir. Sayın Erdoğan kendisine yapılan bu saygısız dile karşı, ‘Siz kim oluyorsunuz? Ben meşruiyeti sadece milletten alırım’ diyememiştir.

Bunları diyemeyen Erdoğan, Trump’ın oğluyla İstanbul’da gizli gizli oturup, konuşup babasından randevuyu oğlundan istemiş, oradaki ön mutabakatın gereği olarak Amerika seyahatine gittiği gece Amerikan mallarında vergi indirimi, Çin mallarına vergi bindirimi, Trump ile görüşmede 225 Boeing siparişi ve pahalı LNG anlaşmaları imzalamış, nadir toprak elementlerimizi bile pazarlık unsuru yapabilmiştir.

YA HADDİNİ BİLDİRSİN YA DA YERE BATSIN ONUN MEŞRUİYETİ

Bugün Gazze halkı vatanlarından sürünmek istenirken, Trump oraya lüks oteller yapacağını anlatırken bu büyükelçi, ‘Türkiye Akdeniz’den Hazar Denizi’ne kadar İsrail ile sıkı bir işbirliği içinde girecek’ diyebilmekte, Erdoğan dönüp de bunu yalanlamaya bile kalkışamamaktadır. Çünkü dediğim gibi bir muhtaçlık ilişkisi vardır. Trump, Erdoğan’dan bu kadar tavizi aldı; peki Erdoğan Trump’tan ne aldı? Kendine meşruiyet alacakmış. Bunu söylüyorlar. Ya haddini bildirsin ya da yere batsın onun meşruiyeti.

TRUMP'TAN BEKLENTİ MUHALEFETE KARŞI AK PARTİ'Yİ DESTEKLEMESİDİR

Eğri oturup doğru konuşalım. Esas Trump’tan beklenti, icazetini verdiği 19 Mart darbesine ses çıkarmaması, muhalefete karşı AK Parti’yi desteklemesidir. Müesses nizamın hamisi Trump yönetimidir, aktörü AK Parti iktidarıdır. Bizim mücadelemiz bir avuç insanın menfaati için kurgulanan müesses nizama karşı, bu milletin haysiyet mücadelesidir.

İktidarımız dünyadaki hiçbir lidere karşı boyun bükmeyecek; dış politikamız mahdumlarla, damatlarla ciddiyetsiz bir yöne evrilmeyecek; iç barışını sağlayan, huzura kavuşan Türkiye, Orta Doğu'da barışın, kardeşliğin, refahın liderliğini yapacak; CHP, batı ittifakının bir parçası olduğunun farkında olarak AB için en kararlı adımları atarken Rusya, Çin ve İran ile barışçıl ve kurumsal ilişkiler tesis edecek, Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar’a zaman zaman yüzünü dönüp, zaman zaman sırtını dönmeyecek, bu ilişkileri sürekli, kurumsal ve her iki tarafın da lehine sürdürecek. Pozisyonunu Amerika’ya göre şekillendirmeyecek.

Dünyanın her yerinde vatandaşlarımız pasaportlarından gurur duyacak, saygı görecek. Demokrasi, adalet ve ekonomide atacağımız adımlar, dış politikada elde edeceğimiz saygınlık bizi lideriyle pazarlık edilen bir ülke olmaktan çıkarıp kurumları ve diplomatik kurallarıyla ciddiye alınan, hesaba katılan, vazgeçilmez bir stratejik ortak yapacak. Çağdaş dünyanın ayrılmaz bir parçası olarak tekrar orada yerimize alacağız.”

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN