İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Çin araştırmacısı Yalkun Uluyol, Kanada merkezli The Globe and Mail gazetesinde yayımlanan yazısında, Türkiye makamlarının bazı Uygur Türklerine ve diğer göçmen gruplara yönelik “tahdit kodu” uygulamalarını ele aldı.
Uluyol, Türkiye’de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na dayandırılan bu kodların, çoğu zaman somut delil veya açık gerekçe sunulmadan verildiğini, uygulamanın kriterlerinin ise belirsiz olduğunu ifade etti.
Yazıya göre, komşulardan gelen tek bir şikâyetin, daha sonra asılsız olduğu ortaya çıksa bile, kişiye tahdit kodu konulmasına yol açabildiği belirtiliyor. Ayrıca Çin hükümetinin “terörist” olarak nitelediği kişilere ait listeleri Türkiye makamlarına ilettiği, bu listelerde yer alan bazı Uygurların da benzer kodlarla karşılaştığı öne sürülüyor.
“HAYAT BİR ANDA ALTÜST OLABİLİYOR”
Uluyol, tahdit kodlarının ciddi sonuçlar doğurduğunu vurgulayarak, bu uygulamaların uluslararası koruma başvurularının reddedilmesine, ikamet izinlerinin iptal edilmesine ve vatandaşlığa giden yolların kapanmasına neden olabildiğini aktardı.
Bu durumun, ilgili kişileri fiilen “düzensiz göçmen” statüsüne düşürdüğünü ve sınır dışı edilme riskini artırdığını belirten Uluyol, polis veya göç idaresi kontrollerinde Uygurların geri gönderme merkezlerine sevk edilebildiğini yazdı.
“GÖNÜLLÜ GERİ DÖNÜŞ” BASKISI İDDİASI
Yazıda, idari gözetim altına alınan Uygurlar ile Suriye ve Afganistan’dan gelen bazı göçmenlere “gönüllü geri dönüş” formlarını imzalamaları için baskı yapıldığı, kimi durumlarda bu formların zorla imzalatıldığı iddia edildi.
Türkiye’nin Uygurları doğrudan Çin’e sınır dışı etmeme yönünde bir politikası bulunduğu hatırlatılırken, buna rağmen bazı Uygurların Çin’e iade anlaşması olan üçüncü ülkelere gönderildiği ileri sürüldü.
Uluyol, 2019 yılında Birleşik Arap Emirlikleri’ne sınır dışı edilen bir Uygur ile görüştüğünü belirterek, bu kişinin daha sonra Çin’e gönderilme korkusuyla farklı ülkelere geçmek zorunda kaldığını ve süreç boyunca Çinli yetkililerin baskısına maruz kaldığını aktardı.
YARGI SÜRECİNE İLİŞKİN ENDİŞELER
Türkiye’de sınır dışı kararlarına karşı yargı yolunun açık olduğuna dikkat çekilen yazıda, bazı avukatların, mahkemelerin tahdit kodlarını gördüklerinde “temkinli davranmak adına” olumsuz kararlar verebildiğini ifade ettiği aktarıldı.
Uluyol, incelediği bazı dava dosyalarında mahkemelerin, uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olan “geri göndermeme” (non-refoulement) ilkesini Uygurlar açısından uygulamadığını görmenin kaygı verici olduğunu belirtti.
“TÜRKİYE BİR CAN SİMİDİ OLMUŞTU”
Kendi kişisel hikâyesine de değinen Uluyol, 2016’dan bu yana Çin’de Uygurlara yönelik ağır insan hakları ihlalleri yaşandığını, babasının da bu süreçte kaybolarak 16 yıl hapis cezasına çarptırıldığını yazdı.
Türkiye’nin kendisi için bir “can simidi” olduğunu belirten Uluyol, İstanbul’da eğitimini tamamladığını ve Türkiye vatandaşlığı aldığını ifade ederek, bu nedenle minnet duyduğunu vurguladı. Ancak bu imkânların artık birçok Uygur için geçerli olmadığını savundu.
“TÜRKİYE UYGURLARI KORUMALI” ÇAĞRISI
Yazının sonunda Uluyol, İstanbul’un Uygurlar için kimliklerini, kültürlerini ve inançlarını özgürce yaşayabildikleri nadir şehirlerden biri olduğunu hatırlatarak, Türkiye makamlarına çağrıda bulundu.
Uluyol, Türkiye’yi “ikinci vatan” olarak gören Uygurların korunması gerektiğini ve idari uygulamalarla bu topluluğun tehlikeye atılmaması gerektiğini ifade etti.
