Prof. Dr. Timur Kuran, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan bu kapsamlı incelemesinde, Ortadoğu toplumlarında siyasal özgürlüklerin kurumsallaşmasının neden geciktiğini tarihsel bir perspektifle ele alıyor. Yazar, sorunu kültürel özcülükten ayırarak, gecikmenin temel nedenini İslam hukukunun uzun erimli kurumsal mirasına bağlıyor. Çalışma, İslam hukukunun ticaret, miras, sözleşme ve vakıf sistemleri üzerinden toplumsal yaşamı düzenlemesinin, uzun vadede bölgedeki girişimciliği ve kurumsal yenilenmeyi zayıflattığını savunuyor. Şeriat temelli bu düzenin, ekonomi, hukuk ve siyaset alanlarında baskıları yeniden ürettiği, bireysel hakların yerleşmesini sınırlandırdığı ve anayasal gelişmenin önünde kalıcı engeller oluşturduğu tezni öne sürüyor. Eser, Batı’da yaşanan kurumsal dönüşümlerin sonucunda özgürlüklerin daha erken kökleşmesini karşılaştırarak, gecikmiş özgürlüklerin tarihsel nedenlerini çözümlemekte. Kitap, günümüz reform tartışmalarına eleştirel bir zemin sunarak, İslam dünyasında demokratikleşmenin önkoşullarını daha berrak biçimde okumayı sağlıyor.

KUR'AN VE TEFEKKÜR İLİŞKİSİ ÜZERİNE
İlahiyat ve felsefe profesörü Burhanettin Tatar’ın, KURAMER Yayınları etiketiyle okura sunduğu bu hacimli çalışma, Kur’an’ı anlama ve yorumlama süreçlerine orijinal ve derin bir yaklaşım getirmekte. Eser, alışılmış tefsir ve yorum geleneğinin ötesine geçerek, Kur’an ve tefekkür (düşünme) ilişkisini felsefi bir zeminde sorguluyor. Tatar, insanın fiziksel/tarihsel varoluş tarzlarıyla metafiziksel alanları koparılamaz bir ilişki içinde değerlendiren bir perspektif sunuyor. Kitap, Kur’an’ın konuştuğu ‘ara mekânı’ dinlemek isteyenler için bir davet niteliği taşıyor. Bu sembolik katmanların, tarihsel ve metafiziksel alanları sinerjik bir ruh üretme amacıyla bir araya getirdiğini öne süren eser, kutsal metin yorumlarını felsefi olarak ele alan bir köşe taşı olarak nitelendiriliyor. Yazar, çalışmasında modern hukuki çerçevelerle bütünleşemeyen mirasın, siyasal çoğulculuğun gelişimini de nasıl yavaşlattığını ortaya koyuyor. ‘Sonsuzun Sınırında’, uzun soluklu bir tefekkür ürünü olup, okuyucudan bütün dikkatini vererek okumasını talep eden bir metin olarak raflarda yerini aldı.

TOPLU SAVRULMA
Yazar A. Tarık Çelenk, Vagon Kitap’tan çıkan bu denemeler kitabında, Türkiye’nin yüz yılı aşkın süredir devam eden modernleşme serüvenine damgasını vuran zihinsel kalıpları çarpıcı bir şekilde sorguluyor. Çelenk, ülkedeki her reform ve dönüşüm girişiminin, sürekli olarak ‘köylülüğün zihinsel sürekliliği’ duvarına çarpmasını çözümlemeye çalışıyor. Kitap, ‘açık’ ve ‘gizli köylülük’ kavramları üzerinden, Türkiye’de sağ-İslamcı ve Seküler-Kemalist mahallelerin ortak zaaflarını analiz ediyor. Görgüden dindarlığa, kimlik politikalarından kültürel yaklaşımlara uzanan geniş bir yelpazede, bu iki kutbun ideolojik kalıplara sıkışmış ortak savrulmasını görünür kılıyor. Çelenk, köylülüğü aşağılama değil, onu anlamak ve aşmak gerektiğini savunarak, toplumsal ve ahlaki bir yüzleşme çağrısı yapıyor. ‘Açık ve Gizli Köylülük’, Türkiye’nin sosyopolitik açmazlarını anlamak isteyen okur için ideolojik kalıpların ötesine geçmek adına derin ve cesur bir okuma sunuyor.

YENİ ATEİST TEZLERİN BİLİMSEL VE TARİHSEL ELEŞTİRİSİ
Alper Bilgili, Timaş Yayınları aracılığıyla okurla buluşan bu çalışmasında, popüler kültürde geniş yer bulan ‘Yeni Ateist’ tezlere karşı bilimsel ve tarihsel bir eleştiri getiriyor. Kitap, din ve bilim arasındaki ilişkiyi ‘çatışma’ klişesinin ötesine taşımayı amaçlayan temel felsefi sorularla yola çıkıyor. “Bilim, her soruya cevap verebilir mi?”, “Doğa bilimleri dışındaki bilgi türleri değersiz midir?”, “Din ile bilim arasında kaçınılmaz bir çatışma mı vardır?” gibi kritik soruları irdeleyen Bilgili, tezlerini aksiyom-sonuç zincirini adım adım kuran berrak bir yöntemle sunuyor. Eser, bilim tarihinin dinin bilime engel olduğunu mu gösterdiğini, sekülerleşme çağında dinin birey ve toplum için ne ifade ettiğini tartışıyor. Bilgili, Yeni Ateistlerin Kuran’a aykırı eylemlerden İslam’ı sorumlu tutarken, ateist ideolojilerin neden olduğu kitlesel ölümlerden ateizmi sorumlu tutmamalarının entelektüel dürüstlükle bağdaşmadığını savunuyor. Bu çalışma, din-bilim tartışmasına sağlam bir çerçeve sunarak, konuya eleştirel yaklaşmak isteyen okurlar için güçlü bir kaynak niteliği taşıyor.

