Hikmet aynasında görülen resimler

Hikmet aynasında görülen resimler

Hüseyin Ersavaş ve Emir Gürsu’nun yayıma hazırladığı ‘Abdülbaki Gölpınarlı’nın El Yazısı ve Resimleriyle Ayine-i Hikem’ Dün Bugün Yarın Yayınları’ndan çıktı. Ersavaş ve Gürsu, 1785 ile 1883 arasında Anadolu’ya gelecek olan Melâmî-Hamzavî büyüklerinden haber veren kitabın sekiz nüshasının olduğunu tesbit etmişler. Onlardan dördüne ulaşamadıklarından, Sıdkî’nin ‘Ayine-i Hikem’ini, Abdülbaki Gölpınarlı, Vatikan, Tübingen ve Berlin nüshaları üzerinden yayıma hazırlamışlar.

TANER AY

Melâmîlik bir tarikat değil, aksine tarikatların Kur’an’a aykırı dünyalarına tepkide biçimlenen bir yaşam tarzıdır. Abdülkadir-i Belhî’nin hilâfet verdiği Ekrem Hoca’dan, Ahmed Muhtar Efendi’den ve Osman Kemalî Efendi’den sonra Melâmî silsilesi kesilmesine ve de Melâmîllerin kendilerini gizlemeleri nedeniyle pek fazla eser bırakmamalarına karşın, Melâmî-Hamzavî Edebiyatı’nın etkisini günümüzde de sürdürmesi sevindiricidir.

Melâmîlikte zikir ve evrat yoktur, felsefe ve irfana dayalı ibadetlerini ise gözlerin göremeyeceği ve kulakların işitemeyeceği uzaklıkta yapmışlardır. Melâmîlik, üstadımız Abdülbaki Gölpınar’ın hassaten altını çizdiği gibi, Türk diyarından ve Türk ruhundan doğmuş şehirli bir tepkidir. Bosnalı Hamza Bâlî’nin Ebüssuûd Efendi’nin fetvâsıyla semt-i Süleymaniye’deki Deveoğlu Yokuşu’nda katledilmesi de işte bu yüzdendir. Hamza Bâlî’den sonra Melâmî lâfzı Hamzavî suretini almış, Melâmî-Hamzavî yaşam tarzını sürdürenler ise Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıran köylü ve Emevî-Abbâsî zihniyetli ‘ulema’ tabakasınca hep ‘Allahsızlıkla’ ve ‘dinsizlikle’ itham edilmişlerdir. Bu da Melâmî-Hamzavî Edebiyatı’nın esas itibariyle ‘yeraltı’na çekilmesinin nedeni olmuştur. Melâmî-Hamzavî edebiyatçıları kimliklerini genellikle kullandıkları bir mahlasla gizlemişler, yaşamları boyunca ser verip sır vermedikleri ve de ebedî uykularına ‘bî ser u pâ’ kabirlerinde yattıkları için de onların asıl kimliklerine ulaşabilmek her zaman büyük sorun olmuştur. Geçtiğimiz günlerde Hüseyin Ersavaş ve Emir Gürsu kardeşlerimin yayıma hazırlayıp da Dün Bugün Yarın Yayınları’ndan çıkan ‘Abdülbaki Gölpınarlı’nın El Yazısı ve Resimleriyle Ayine-i Hikem’i de böyledir; 1785 ile 1883 arasında Anadolu’ya gelecek olan Melâmî-Hamzavî büyüklerinden haber veren ‘Ayine-i Hikem’in Sıdkî mahlaslı yazarının asıl kimliğini de maalesef bilemiyoruz.

28kr02dek-man3.jpg
Hüseyin Ersavaş ve Emir Gürsu tarafından Abdülbaki Gölpınarlı’nın el yazısı ve resimleriyle yayımlanan ‘Ayine-i Hikem’ kitabı, gaipten haber veren eserlerin istisnai bir örneği olarak biliniyor. Sıdkî mahlasını kullanan bir şair tarafından 1785-1786 (h. 1200) tarihinde kaleme alınan esirin, 1785-1883 (h. 1200-1300) yılları arasında Anadolu’ya gelecek Hamzavi-Melami büyüklerinden haber verdiği belirtiliyor


‘Ayine-i Hikem’in birden fazla nüshasının bulunmasına karşın, eserden ilk defa yazılışından yüz altmış beş yıl sonra haberdar olmamız, ‘Ayine-i Hikem’in sadece kapalı bir topluluk içinde elden ele dolaşan bir kitap olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Yirmi üç yaşındaki Ersavaş ve yirmi dört yaşındaki Gürsu, yaşıtlarının aksine saçmalıklardan uzak durup, bir merâk sonucunda ‘Ayine-i Hikem’in peşine düşüp, kitabın sekiz nüshasının olduğunu tesbit etmişler. Onlardan dördüne ulaşamadıklarından, Sıdkî’nin ‘Ayine-i Hikem’ini, Abdülbaki Gölpınarlı, Vatikan, Tübingen ve Berlin nüshaları üzerinden yayıma hazırlamışlar.

28kr02-man1.jpg
Ayine-i Hikem’in Gölpınarlı tarafından istinsah edilen nüshası günümüzde Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde bulunuyor

‘Ayine-i Hikem’in bir diğer ayırıcı özelliği de, altmış beş minyatürü içermesidir. Abdülbaki Gölpınarlı’daki nüshanın, ‘30 yılında Seyyid Ahmed Muhtar Belhi’den Gölpınarlı tarafından istinsah edildiğini ve minyatürlerin de yine kendisince resmedildiğini biliyoruz. Umarım, Ersavaş ve Gürsu kardeşlerim pek yakında ‘Ayine-i Hikem’in bütün nüshalarını içeren tıpkıbasımlı bir kitap hazırlayıp, bizlere armağan ederler.

28kr02-man6.jpg
Gölpınarlı’nın kitapta yer alan minyatürleri

ÇOCUKLARA VE TORUNLARA DEĞERLİ BİR HEDİYE

Gençler sözkonusu olunca, Ayşegül Karayama ismini atlamayalım. Ayşegül, Ötüken Neşriyât’ın çocuk kitaplarının editörü, yaşı itibariyle de çocuklara hayli yakın duran bir genç kardeşimiz. Onun editörlüğüyle hemen bir fark yarattığı muhakkaktır. Son işlerinden biriyse, Ahmet Yeşiltepe’nin hazırlayıp Berk Öztürk’ün resimlediği ‘Türk Dünyası Kültür Atlası’ oldu. Benim çocukluğumda bu tür atlaslar pek kıymetliydi, çünkü bizler okul çantalarımızdan tarih ve coğrafya atlaslarını eksik etmeyen bir nesildendik. Bu yüzden ‘Türk Dünyası Kültür Atlası’na bakarken, sanki çocukluğuma dönmüş gibi oldum, içimi tarifi mümkün olmayan bir mutluluk doldurdu. Bizim ve bizden sonraki nesiller için söylüyorum: Bu atlası çocuklarınıza ve torunlarınıza hediye alırken, mutlaka bir de kendiniz için alın, çünkü çocukluğa ve saf mutluluğa duyulan özlemi edinmiş olacaksınız.

28kr02-dek-man7.jpg

ATLANMAMASI GEREKEN İKİ SAYI

Bu hafta iki dergiye, Söğüt’ün Goethe ve Birkim’in Kemal Tahir sayılarına dikkatinizi çekmek istiyorum:

28kr02-man5.jpg

Söğüt’te Murat Kaymaz’ın Senail Özkan ile yaptığı ve ‘Közü Örten Külü Üflemek: Senail Özkan’dan Goethe’yi Dinlemek’ başlıklı söyleşi gerçekten çok değerli. Daha önce ‘Faust’u ilk defa Senail Özkan’ın çevirisiyle anlayabildiğimi yazmıştım. Murat Kaymaz’ın Senail Özkan ile yaptığı söyleşidense çok şey öğrendim. En başta da, Goethe’nin tıpkı Faust gibi mevcudiyetini faaliyete borçlu olduğunu. Murat Kaymaz’ın ‘Korintli Gelin Baladı’ başlıklı denemesiyse, tek kelimeyle nefis! Veysel Lidar’ın, Dursun Ali Tökel’in, Ayşe Kübra Bilgin’in, Feyza Ay’ın, Emin Gürdamur’un Tahir Günay’ın ve Züleyha Çamayaz’ın Goethe yazılarıyla birlikte Söğüt’ün yirmi dördüncü sayısı arşivlik olmuş. Ayrıca, Ötüken Neşriyât’tan Senail Özkan’ın çevirisiyle çıkan ‘Faust’u okumaya başlayacaklara da, önce Söğüt’teki Senail Özkan ile Murat Kaymaz’ın yaptığı söyleşiyi okumalarını öneririm. Birikim’in Kemal Tahir sayısı benim için birazcık hayâl kırıklığı oldu dersem, uçmamış olurum.

28kr02-man2.jpg

Ercan Kesal’ın ‘Hikâyesi olmayanlara üzülen bir adam’ başlıklı yazısı, benim kafamdaki Kemal Tahir’e en yakın duran değerlendirme. Ama, Murat Belge’nin yazısını okurkense hayli şaşırdım, Murat Belge gibi önemli bir estetin ve değerli bir düşünce insanının, ‘İngilizce bilmiyordu ama Faulkner’a önem veriyordu’, ‘romanları uzun ve bir noktadan sonra gereksiz bir gevezilikti’ veya ‘onun zihninde hep komplo vardı’ şeklindeki tesbitlerine ise bir anlam veremediğimi ifâde etmeliyim. Sırrı Süreyya Önder’in ve Fuat Dündar’ın yazılarındaki ‘etnik mesele’ bende aşırı yorum hissini uyandırdı. Ergun Aşçı’nın Kemal Tahir’i ‘Sol İttihatçı’, hatta ‘Marksist İttihatçı’ yapan yazısınıysa bir defa daha okuyacağım, çünkü ilk okumada ‘tuhaf bir yorum’ olarak buldum. Ergun Aşçı muhakkak başka bir şey söylemek istiyordu ama kullandığı kavramları bana yanlışmış gibi geldi. Bengü Vahapoğlu’nun ‘Kemal Tahir’in fikir mirası ve Türkiye Defteri dergisi’ başlıklı yazısıysa, Türkiye Defteri serüveninin çok iyi bir toparlaması. Hemen belirtmeliyim ki, Türkiye Defteri için Birikim Naci Çelik ile bir söyleşi yapsaydı veya ondan bir yazı alsaydı, daha doğru olurdu...

BEREKETLİ TOPRAKLARIN TARİHİ

Ahmet Şahin de Hüseyin ve Emir gibi çok önemsediğim gençlerden biri, Gaziantep’te yaşıyor ve yirmi beş yaşında. Ama, Çelebi dergisini çıkaran ekipten, dört de yayımlanmış kitabı var. Geçtiğimiz günlerde Okur Tarih’ten çıkan ‘Cebel-i Bereket Vilâyeti’, Ahmet’in yayıma hazırladığı yeni kitap. Bu kitaba M. Sabri Koz ağabeyimin bir takdim yazmasıysa ‘Cebel-i Bereket Vilâyeti’nin değerini ve önemini artırmaktadır.

Hemen belirteyim ki, bu kitap ancak birkaçını görebildiğim ‘Türkiye’nin Sıhhî-i İctimâî Coğrafyası’ dizisinden değil, R. 134’de, yani 1925 yılında Adana’daki Türk Sözü Matbaası’nda bastırılmış farklı bir ‘rapor’. Bu ‘rapor’ Cebel-i Bereket Vilâyeti Halk Fırkası Şube-i Merkeziyesi tarafından hazırlanmış.

28kr02-man.jpg

‘Rapor’un belki de en önemli ve en değerli kısımları, ‘Tabî’atın vesâ’ir münâsebât ve mü’essirâtın Cebel-i Bereket’e bağladığı Ceyhan ve Yumurtalık kazâlarının Adana’ya rabtı vilâyetimizi mütemâdiyen ve müstemirren dûçâr-ı za’af etmekte ve iktisâden felce uğratmaya devam edecektir’ şeklindeki birkaç kırgınlık ve yakınma bölümleridir. Yani, Halk Fırkası Şube-i Merkeziyesi, hükûmete, doğanın ve diğer bazı etkilerin Cebel-i Bereket’e bağladığı yerleşim merkezlerini yönetsel olarak Adana gibi başka yerlere bağlarsan, biz iktisaden yok olacağız mealinde örtülü bir uyarıda bulunuyor. Cebel-i Bereket’in sınırları, kabaca bugünkü Osmaniye ve civârındaki yerleşimleri içermekteydi, ancak ‘rapor’un etnik kökenler hususunda o günkü yönetsel sınırlarlarla bağlı kalmaması hayli dikkat çekicidir. Bu sapma da ‘vilâyetin hudûd-ı idariye-i hâzırasına değil hudûd-ı tabiiyesine nazaran’ ifâdesiyle olağanlaştırılmıştır.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN