Kapadokya’daki Ajwa Cappodocia’ya seyahat: Lavanta kokulu bir kültürel deneyim

Kapadokya’daki Ajwa Cappodocia’ya seyahat: Lavanta kokulu bir kültürel deneyim

Kapadokya’nın tarihi Mustafapaşa Köyü’ne kurulan AJWA Cappadocia bölgenin kültürel mirası ve doğasıyla uyumlu yapısıyla mutlaka görülmeli. Kapısı herkese açık bu özel tesise gidenler, Türk İslam sanatlarından gastronomiye çok katmanlı bir deneyim yaşayarak klasik ‘lüks otel’ anlayışının ötesine geçiyor. Tesisin bahçelerinde yer alan lavanta kokularının arasında yapılan yürüyüşler insana modern yaşamın neleri kaybettirdiğini ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu hatırlatıyor.

SALİHA SULTAN

Kapadokya, son yıllarda özellikle dijital çağın gözde mesleği influencerların yaptığı muhteşem tanıtımlar sayesinde ikonik balon turları ile dünyanın gözdesi bir şehir. Dünyanın bir ucundan gelip sevdiğine evlilik teklif eden de var, bembeyaz gelinliği ile düğün fotoğrafını güneşin doğuşuyla havalanan o balonların önünde ölümsüzleştiren de. Kapadokya, sosyal medyada gördüğümüz bu rengarenk görüntülerin yanı sıra, Peri Bacaları’ndan yeraltı şehirlerine, doğal manzarasının çarpıcı güzelliğine eşlik eden mimarisi ile 1985’den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan eşsiz bir şehrimiz. Birkaç günde gezip, barındırdığı kültürel mirası yeterince idrak edemeyeceğimiz Kapadokya, şimdilerde hem bölgenin hem de kadim Türk kültürünün izini aynı anda sürebileceğimiz bir otele, AJWA Cappadocia’ya ev sahipliği yapıyor. Otel deyip geçmeyelim, tarihi Mustafapaşa Köyü’nün meşhur Beydere Vadisi’nde eskiden patates tarlası olan 90 dönümlük bir araziye konumlanan AJWA Cappadocia, Alan Başkanlığı’nın kontrolünde bölgenin kültürel mirasına uyumlu yapılan mimarisi, doğayla bütünleşen yapısı uluslararası ödüllerle taçlanan hizmet anlayışıyla Kapadokya’ya gidenlerin görmeden geçmemesi gereken bir yer. Üstelik açık alanları muhteşem kokulu lavanta bahçeleri, binbir çeşit botanik bitkiyle süslenen AJWA Cappadocia’yı gezmek için illa otelde konaklama zorunluluğu yok. Girişte içeride bulunan kahve, seramik, peynir müzelerinden alışveriş yapacağınızı belirterek, bu harika mekanı deneyimleyebiliyorsunuz.

LÜKS OTELİN ÖTESİNDE KÜLTÜREL BİR KONAKLAMA

12 Group Şirketler Grubu tarafından hayata geçirilen bu özel mekanda geçirdiğim üç gün boyunca klasik bir ‘lüks otel’den çok, her köşesinde Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadim kültürlerimizin izini süren bir sanatsal hava soludum. Otelin ana binasındaki kapının kemerlerini süsleyen Selçuklu döneminin meşhur zengi düğümü, insana yeni yapılmış bir binadan çok Türkistan’da ya da Konya’da bir tarihi eserin önünde duruyormuş hissi veriyor. Lobiden odalara bütün mobilyalar da Osmanlı’da 17 ve 18’inci yüzyıllara damgasını vuran sedef kakmalarla işli. Otelin bütün koridorları da, hemen her köşesinde yer alan tarihi ibrikler, kilimler, bakır eşyalar, duvarları süsleyen tablolar ile adeta bir antika galerisi. Bir antikacıda dahi bulamayacağımız bu tarihi objelerin zengin çeşitliliğinin ardında tahminim o ki bir koleksiyoner titizliği var. İncelediğim her objede ‘bir otel yapalım, içine şunları koyalım’ mantığının değil, yıllara yayılan bir Türk el sanatları tutkusunun ve ince bir zevkin kokusunu alıyorum.

KONFORUN NE OLDUĞUNU SORGULAYACAKSINIZ

Konaklayan misafirler için ise odalarda her şey yine ince detaylarla düşünülmüş. Bahçelerdeki lavantaların kokusu odaların her köşesine sinmiş durumda. Günlük stresleri arasında kaliteli bir uykuya hasret kalan modern insan için Lavanta kokusu eşliğinde uykuya dalmaktan daha dinlendirici ne olabilir? AJWA Cappadocia, tarihi dokusu, şehrin doğal güzelliklerine entegre olmuş mimarisi ve yaşam alanları bir yana, sırf havasını solumak için mutlaka görülmesi gereken harika bir yaşam deneyimi. Çıkışta, herkes eminim benim gibi kendine, ‘minicik detaylarla hayatı güzelleştirebilmek varken kendimizi neden bu kadar strese sokuyoruz’ sorusunu soracaktır. Şahsen ben, bizi ağırlayan ekibin misafirlerimiz gelmişken balon turuna da katılsınlar, Ürgüp’ü, Üç Güzeller’i de görsünler niyetiyle hazırladıkları zengin programa rağmen, en çok AJWA Cappadocia’nın tesisindeki inanılmaz mekanları adımlamayı, modern yaşamın konforu uğruna neleri yitirdiğimizi düşünmeyi sevdim. Çünkü böylesine ince detaylarla örülü mekanlar insana konforun ne olduğunu da sorgulatıyor.

28kr02kutu1

REZA’NIN NAR TABLOSU BEHLÜLZADE’NİN ESKİZLERİ

AJWA Cappadocia’da en sevdiğim mekanlardan biri de bir şubesi de İstanbul Sultanahmet’te bulunan Verni Sanat Galerisi oldu. Galeride manzara tabloloraı ile bütün dünyada meşhur Azerbaycan Türkü ressam Sattar Behlülzade’nin eskizlerini görmek mümkün.

28kr02kutu11

Halide Seferova, Mikail Abdullayev, Rasim Babayev gibi birçok sanatçının işlerinin yanında, Türk İslam sanatlarının motifleri ile süslü kilimleri, eşsiz takıları görmek de mümkün. İçinde yok yok diyebileceğim galeride beni şaşırtan sürpriz ise çalışmalarını her zaman hayranlıkla karşıladığım çok disiplinli sanatçı Reza Hemmatirad’ın ‘Nar’ tablosu oldu.

28kr02kutu4

AMAÇ YALNIZ TURİST ÇEKMEK DEĞİL ŞEHRE BİR DEĞER KATMAK

Misafirliğim sırasında AJWA Cappadocia Genel Müdürü Doruk Aktoprak’la da sohbet etme fırsatı buldum. Aktoprak, sohbetimizde öncelikle bu otelin yalnızca turizm değil, bölgesel kalkınma açısından da stratejik bir model sunduğuna dikkat çekiyor. “Özenle planlanan güçlü bir yatırımla, yalnızca fiziksel bir yapı değil, yerel ekonomiyle bütünleşen, sürdürülebilir istihdam yaratan ve bölgeye kültürel değer katan bir sistem kurduk” diyen Aktoprak, 100 bin metrekare alana yayılan tesisin işlenmemiş 90 bin metrekare alanı bulunduğunu, çalışmaların halen sürdüğünü vurguluyor. “Uzun soluklu bir vizyonla ilerliyoruz. AJWA Cappadocia, sadece bölgede değil, dünyada da benzeri olmayan bir özgünlükte; türünün tek örneği bir konaklama, bedensel ve ruhsal arınma deneyimi sunuyor” ifadelini kullanan Aktoprak, mimarinin, doğanın, kültürün ve gastronominin iç içe geçtiği tesisin ardındaki fikrin yalnız turizm değil, bölgeye çok katmanlı bir değer katmak olduğunun altını çiziyor.

28kr02dik

ŞEF RECEP İNCECİK’TEN TÜRK DÜNYASI MUTFAĞI ŞOVU

AJWA Cappadocia’da yemek yemek ise apayrı bir keyif. Çünkü, İstanbul’daki Sultan Köşesi restoranından tanıdığımız, dünya çapında kültür elçimiz şef Recep İncecik, otelin tesisinde bulunan Zeferan’ın şefi olarak karşımıza çıktı. Osmanlı ve Türk dünyası mutfağına hakim bir isim olan şef İncecik, bize hem Osmanlı hem Azerbaycan mutfağının özel lezzetlerini tattırarak eşsiz bir gastronomik deneyim yaşattı. Şef İncecik, sohbetlerimizde adını safran baharatından alan Zeferan’ın mutfağında güler yüzlü ekibiyle birlikte pişirdiği her yemeğin malzemesinde ya otelin bahçesinden ya da çiftliklerinden faydalandığının özellikle altını çiziyor. Bir sabah tavuk çiftliğinden birlikte topladığımız, İstanbul gibi şehirlerde bulmamız neredeyse imkansız yumurtalar da bunun kanıtı. Şef İncecik’in Osmanlı mutfağı sunumunda yer alan bamya yemeğinde, ekşi tadı yakalamak için limon yerine otelin üzüm bağlarından topladığı korukları kullanması da muhteşemdi. Safran şerbeti, Azerbaycan’ın meşhur Şah pilavı da Zeferan’da mutlaka tadılması gerekenlerden. Daha doğrusu, Zaferan, yolu bu şehre düşenlerin Türk dünyasının Kapadokya’nın gastronomik ve doğal zenginlikleri ile harmanlanan eşsiz lezzetlerini deneyimlemek isteyenler için Türkiye’nin hiçbir yerinde bulamayacağı kaçırılmayacak bir fırsat.

28kr02kutu22

KÜÇÜK KAHVE FİNCANININ MEĞER BÜYÜK BİR HİKAYESİ VARMIŞ

Benim gibi kahve sevenleri AJWA Cappadocia’nın Kahve Müzesi’nde bir kahve kültürü turu da bekliyor. Şahsen ben kahvenin Osmanlı’da bir dönem yasaklandığını, bu sırada kahve tiryakilerinin nohuttan kahve yaparak teselli bulduğunu hiç bilmiyordum. Normalinden daha küçük kahve fincanlarının kıtlık dönemlerinde üretildiğini de. Yalnız Japonların kullandığını sandığım kulpsuz fincanların 2. Abdulhamid döneminde Osmanlı’da yaygın olduğunu da. Bosna’da gördüğümüz, ay yıldız süslemeli kahve fincanlarının bir zamanlar bütün coğrafyada üretildiğinden de habersizdim. Kahve Müzesi’ni gezerken, lezzetine doyamadığımız ve toplumsal övünç kaynaklarımızdan biri olan Türk kahvesine dair çok şey öğrendim. Bir bilgi daha: Dünyada yalnız iki tane olan gül ağacından yapılma kahve değirmeninin biri bu müzede. Diğeri ise Topkapı Sarayı’nda.

28kr02kutu3

RENGARENK SERAMİKLER VE BAHARATLAR ARASINDA

AJWA Cappadocia’da çok sevdiğim bir mekan da Seramik Müzesi oldu. Otel misafirleri Türk İslam sanatlarının önemli miraslarından biri olan seramik hakkında birçok bilgi edinebileceği müze, bölgede görmeye alışkın olduğumuz yeraltı mağaralardan birine konumlandırılmış. Kapıdan girdiğinizde muhteşem bir serinlik… Dileyen içeride seramik dersi de alabilir, rengarenk seramik objelerden istediğini yapabilir. Müzenin derinliklerindeki odalarda ise Türk mutfağının eşsiz baharatları, turşuları ve peynirleri de yer alıyor. Buraları ister gezebilir, isterseniz de her biri otelin kendi bahçesine ektiği ata tohumlarından yetiştirilen, kendi çiftliklerinden üretilen bu ürünlerden satın alabilirsiniz. Buradaki ürünlerin hepsi günümüz moda deyimiyle organik.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN