Şair İbrahim Tenekeci Esenler’de okurlarıyla buluştu. Edebiyat dünyasında şairin veya yazarın ‘popülerliliği’ ekseninde yaşanan tartışmalarda dile getirilen ‘en iyi hakem zamandır’ söylemine itiraz eden Tenekeci, “Şiirde kesinlikle böyle bir şey yok. Yunus Emre, Mevlana, Fuzuli, Şeyh Galip, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Sezai Karakoç gibi bugün büyük şair olarak kabul ettiğimiz isimlerin tamamı yaşarken de büyük şairdi. Yaşarken şiirlerimizin karşılığını alamamışsak, sonra almamız çok zor.”
SALİHA SULTAN
Modern Türk şiirinin güçlü kalemi, dergiciliğimizin yılmaz işçisi şair İbrahim Tenekeci, kurumların düzenlediği etkinliklere nadir katılan bir isim olarak da tanınır. Türkiye’nin ve insanlığın hallerine değindiği yazılarıyla da geniş bir okur kitlesine sahip olan Tenekeci’nin katılmayı kabul ettiği sayılı etkinliklerden biri 5 Şubat’ta Kadir Topbaş Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Tenekeci’yi dört yıldır düzenlediği ‘Edebiyat Durağı’ etkinliğinde ağırlayan Esenler Belediyesi ise okurlarının yoğun ilgisine hazırlıksız yakalandı, mini salonda yapılması planlanan etkinlik dinleyicilerin ayakta kalmasının ardından büyük salona alındı.
'GENÇLER TÜRKÇENİN BÜTÜN BİRİKİMİNİ BİLMELİ, SAĞ SOL AYRIMI YAPMADAN OKUMALI'
Tenekeci’nin sadık bir okuru olarak katıldığım, edebiyat araştırmacısı Mehmet Nuri Yardım’ın yönettiği söyleşi, bir şairin şiir yolculuğuna tanıklığın yanı sıra ‘edebiyatın mutfağı’ dediğimiz dergilerde işlerin nasıl yürüdüğüne dair muazzam bir birikim aktarımıydı. Özellikle, yazmaya yeni başlayan gençlere tavsiyeler veren Tenekeci’nin, şu sözleri altın değerinde:
“Türkçenin bütün birikimini bilmeniz lazım, sol sağ ayrımı yapmadan okumalısınız. Kesinlikle bir kütüphane kurmalısınız. Bunları bilmez, okumazsak, yazdığımız metinlerin neye karşılık geldiğini anlayamayız. Yazdıklarımız yeni mi, değil mi? Ve yazmak için disiplin şart. Yazdıklarımız vasat dahi olsa, disiplinle birlikte çevremizde bir hale oluşur. Şiir içinse çok kuvvetli bir yazma gerekçesine ihtiyacınız var, bu ne kadar kuvvetli olursa o kadar uzun yıllar şiir yazarız. Hem hayatınızı yaşayıp, hem bu işleri yapmak mümkün değil. Ya hayattan vazgeçip bu işleri yapacağız ya da hiç kendimizi yormayıp işimize bakacağız.”
‘EDEBİYATÇILARIN KAFELERDEN BAŞKA GİDECEK YERİ KALMADI’
“İlk şiirim 1988’de yayınlandı, 18 yaşında, şiir yayınlayarak reşit oldum” diyen şair İbrahim Tenekeci’nin bugün yaklaşık kırk yılı geride bıraktığı edebiyat yolculuğunun ardında bir devre tanıklık da var. Tenekeci, gençliğindeki manevi iklimden özlemle bahsediyor, “90’lar başında manevi iklimler vardı. Bugün onlar kayboldu. İkincisi çok kuvvetli bir edebi iklim vardı, İsmet özel, Mustafa Kutlu, Sezai karakoç gibi çok kuvvetli isimler aktifti. Kuvvetli bir siyasi iklim, Necmettin Erbakan gibi isimler vardı. Biz daha çabuk büyüdük yani. Sosyal medya yoktu, hayat daha sahiciydi, yanlışı ve doğrusu ile gerçek hayat vardı” diyor. “Bizim yetiştiğimiz iklim daha sahiciydi” görüşünü paylaşan Tenekeci, “O yıllarda gidecek yerlerimiz vardı, İlesam, Türk Ocağı vardı. Dergilerin yazıhaneleri vardı. Canımız sıkılınca Sezai Karakoç’a giderdik. Gidecek yerimiz kalmadı şimdi. Bugün birçok arkadaşın kafelerden başka gidecek yeri kalmadı maalesef” sözleriyle, edebiyat mahfillerinin bir yazarın yetişmesindeki öneminin altını çiziyor.
‘YAZDIKLARIMIZIN KARŞILIĞINI YAŞARKEN ALMAMIŞSAK SONRASI ZOR’
İbrahim Tenekeci’nin söyleşisinde edebiyat dünyasında şairin veya yazarın ‘popülerliliği ekseninde yaşanan tartışmalarda dile getirilen ‘en iyi hakem zamandır’ söylemine dair şu görüşü ise düşündürücü: “Şiirde kesinlikle böyle bir şey yok. Bugün bildiğimiz bütün şairlerin tamamı, Yunus Emre, Mevlana, Fuzuli, Baki, Şeyh Galip, Namık Kemal, Ziya Gökalp, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Cemal Süreya, Edip Cansever, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel, bugün büyük şair olarak kabul ettiğimiz isimlerin tamamı yaşarken de büyük şair olmuşlardır. Yaşarken de üstattılar, hepsinin çok büyük karşılığı vardı. Yaşarken şiirlerimizin karşılığını alamamışsak, sonra almamız çok zor. Bunun örneği var mı? Ben hatırlamıyorum. Yaşarken kıymeti bilinmemiş de, öldükten sonra kıymetlenmiş şair var mı? Bilmiyorum. Öykücü var mı? Emin değilim. Sait Faik, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören yaşarken de büyük isimler. Dünya edebiyatında da böyle. Albert Camus, Andre Gide yaşarken de bilinen isimlerdi.”
‘DERGİLERİN VAZİFESİ İYİ ŞİİR, SAĞLAM YAZI, İYİ ÖYKÜ YAYIMLAMAK’
Kırklar, İtibar, Muhit gibi edebiyat ve fikriyat dergilerini kütüphanelerimize kazandıran bir isim olan Tenekeci, konuşmasında ‘edebiyatın mutfağı’ olarak bilinen bu dergilerin günümüzde yaşadığı zorluklara ise şu sözlerle değiniyor: “Biz Dergah dergisine bir şiir yollar, aylarca beklerdik. Dergi çıkarmak keyifli bir şey ama çok da zor ve üzücü. Maalesef seçme makamındasın, 20 şiir, öykü geliyor birini yayınlayabiliyorsun. Dergi kapağı çıktığı andan itibaren birçok isim adımı göremedim diye yazmaya başlıyor. Edebiyat dergisinin vazifesi iyi şiir, sağlam yazı, iyi öykü yayımlamak, yeni isimler yetiştirmek. Yani dergiciliğin iyi tarafı da can sıkıcı tarafı da var.”
Tenekeci’nin şu sözleri ise, ‘para kazandırmayan bir meşgale’ olarak bilinen edebiyata tutunan yazarların bu çileyi neden çektiğine ışık tutar nitelikte: “Edebiyat yerini bulma meselesidir. Dergiler de, benzer mizaçları, ortak hassatiyetleri olan insanların birbirini bulduğu yerdir.” Söyleşi boyunca deneyimlerini, usta edebiyatçılarla yaşadığı ders niteliğindeki hatıralarını aktaran Tenekeci, özetle günümüzde dijitalleşme ile birlikte edebiyat dünyasında da yaşanan erozyona da ışık tuttu. Cümlelerinde sıklıkla bir şuur sahibi olmanın, edebin, üslubun önemini vurgulayan Teneci, yazdıkları ile hayattaki duruşu yan yana yürüyen nadir kalemlerden biri olarak salondaki dinleyicilerine unutulmaz bir akşam yaşattı.