Zeynep Göğüş'ten çarpıcı bir Ankara romanı: 'Çok Yalan Söyledik'

Zeynep Göğüş'ten çarpıcı bir Ankara romanı: 'Çok Yalan Söyledik'

Zeynep Göğüş'ün son romanı 'Çok Yalan Söyledik', kendisine sorduğu “Biz bu hâle nasıl düştük? Nerelerde hata yaptık?” sorusunun cevabını ararken giriştiği yorucu ve yıpratıcı bir çalışma. Geçmişi kurcalarken yüzleştikleri… Göğüş, ’68 ve ’78 nesli adına yüzleşmiş, onlar adına sorgulamış o yılları, o nesillerin yaralarını deşmiş ve Ankara sokaklarında o nesillerin izlerini sürmüş… Romanın ana unsuru aslında bir şehir: Ankara. Yoktan var edilmiş ilk şehir Ankara…

ADNAN İSLAMOĞULLARI

2018 yılında Everest Yayınları etiketiyle yayımlanan 'Işık Ülkesinden' ile edebiyat dünyasının en önemli ödüllerinden Yunus Nadi Roman Ödülü’ne layık görülen Zeynep Göğüş, 2019 yılında yine Everest etiketiyle raflardaki yerini alan Zeytin Kuşu ve 2022 yılında Oktay Akbal Edebiyat Ödülü’nü kazanan 'Yok Çünkü Telafisi' isimli romanlarının ardından 2023 yılının ikinci yarısıyla birlikte dördüncü romanı 'Çok Yalan Söyledik' ile yeniden okurunu selamlamıştı.

'Işık Ülkesinden', yeni ve uzak topraklarda tutunmaya çalışan bir ailenin hüzünlü göçünü merkezine alıyordu. 'Zeytin Kuşu', bize şu sıralar hiç de yabancı görünmeyen, adeta üzerine ölü toprağı serilmiş ve kimsenin sesini çıkaramadığı bir ülkenin atmosferini solutuyordu. Asıl ismi Yeter olan başkarakterin, kocasının ona taktığı isimle Zeta’nın doğa ve kentlerdeki kıyıma kuvvetli itirazını, “yeter artık” çığlığını soluk soluğa okumuştuk. Peki neydi Zeta? Yunan alfabesinin altıncı harfiydi, esin kaynağı zeytindi. 'Çünkü Yok Telafisi' ise bu toprakların yüzleşme problemindeki politik iradenin yokluğunu, ideolojilerin gölgesindeki yüzleşmenin mümkünsüzlüğünü çarpmıştı yüzümüze. Bunu yaparken de eşya ve insan, ev ve insan, mekân ve insan arasındaki güçlü bağlara ne de güzel dokunuyordu… Aslında her büyük sanatçı gibi Göğüş de edebiyat sanatının gücünü kullanarak kendi yaralarına, kendi iç dünyasındaki meselelere dokunuyor romanlarında. Son romanı 'Çok Yalan Söyledik' de kendisine sorduğu “Biz bu hâle nasıl düştük? Nerelerde hata yaptık?” sorusunun cevabını ararken giriştiği yorucu ve yıpratıcı bir çalışma, geçmişi kurcalarken yüzleştikleri… Göğüş, yüzleşme sahnesi olarak bir kaleyi seçiyor, çünkü herkesin içinde bir kale olduğuna inanıyor. Başkarakter Işıl Gerçek, roman boyunca gençlikleri ve geçmişleri birbirine karışmış iki arkadaşıyla birlikte içindeki kalenin dehlizlerinde dolaşıyor, geçmişle hesaplaşıyor, neden yara bere içinde kaldıklarını, hangi değerlerin ürünü olduklarını sorguluyor.

Zeynep Göğüş, ’68 ve ’78 nesli adına yüzleşmiş, onlar adına sorgulamış o yılları, o nesillerin yaralarını deşmiş ve Ankara sokaklarında o nesillerin izlerini sürmüş… Romanın ana unsuru aslında bir şehir: Ankara. Yoktan var edilmiş ilk şehir Ankara…

Burcuna göz diken, dik başlar insin,
Türk gücü orada her zoru yensin,
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,
Varolsun toprağın, taşın Ankara.”

Yıllar, 'Çok Yalan Söyledik’in başkarakteri Işıl Gerçek’in yalnızca çocukluğunun, yeni yetme gençliğinin ve hatıralarının üzerinden geçmiyor, Ankara’nın da üzerinden geçiyor, o yılların Türkiye’sinin de üzerinden geçiyor, üstelik ezerek yok ederek yapıyor bunu. Romanın henüz ilk sayfalarında eski Kızılay binasının yerine dikilen ucubeye katlanamıyor Işıl Gerçek. “Uzaydan taş düşse daha güzel durur,” diyor. Kızılay meydanındaki değişimin, göz kenarlarına yerleşen çizgiler gibi sinsi olmadığını söylüyor. Çünkü artık Türkiye’de yıkımlar sinsice değil alenen gerçekleşiyor. Işıl Gerçek “Cumhuriyet döneminde maddi manevi ne varsa yıkılıyor” oluşuna katlanamıyor. Kalbine Kızılay ve Papazın Bağı dokunuyor, onun Ankara’sı Ulus’tan Çankaya’ya uzanıyor. Bir tarafında Çankaya Köşkü var, diğer tarafında Meclis. Atatürk Orman Çiftliği’ne giren buldozerler sivri dişli ve korkunç dinozorlara benziyor gözünde. “Ne nefretmiş be kardeşim!” diyor infial ile. Kaleiçi’ne yerleşirken kendisine sorduğu “Biz bu duruma nasıl düştük?” sorusunun ilk cevabını buluyor: “Yapılanları, duyulan kini ve düşmanlığı aklımız almadığı için bugün bu hâldeyiz.” Aklı almıyor, çünkü Atatürk Orman Çiftliği’ni tarumar edecekleri, yerine saray yapacakları, içindeki Çiftlik Lokantası’nı müşterisi yok diyerek kapatıp içkisiz bir kebap zincirine verecekleri, kimsenin aklına gelmiyor? Kimse bu kadar kötülük düşünmüyor çünkü…

Ankara sokaklarında geçmişe dair donmuş anılarını arıyor. Kuğulu Park, barlar sokağına dönüşen ve adını ilk Türk kadın klasik müzik bestekârlarından Nazife Güral’ın verdiği Bestekâr Sokak’la Bülten Sokak’ın kesiştiği köşedeki bakkalı arıyor ama orası da kebapçı olmuş. Hemen yanındaki apartmanın demir parmaklıklı zemin katı Tufan’ın öğrenci evi. Mimarlık öğrencisi Tufan, zihninde tufan koparmaya yetiyor. İstanbul’dan Ankara’ya taşındıklarında oturdukları ilk apartmanın önünde bekleyişin ardından adımları onu Güniz Sokak’a çıkarıyor. “Köy Çocuğu” eski başbakanın evi. Evin sessizliği içine işliyor. Aklından geçen bir cümle işte: “Şimdiki gibi sokakları onlarca siyah araç tıkamazdı başbakan oturuyor diye.” Kavaklıdere Sineması’nın kapısına kilit vurulmuş. “Eski Anakara daha güzeldi,” diye bitiriyor sokak sokak izini takip ettiği anılarını.

ESKİ TÜRKİYE DAHA MI GÜZELDİ?

Sadece eski Ankara mı güzeldi? 'Çok Yalan Söyledik bu soruyu cevaplıyor sayfalar boyunca. Hayır, eski Türkiye daha güzeldi. Bütün problemlerine rağmen eski Türkiye daha güzeldi… Öğrenci olaylarını, kamplaşmaları, örgüt evlerini, örgüt içindeki kadının yerini, örgüt içi infazları ve hemen her şeyi sorguluyor romanında Zeynep Göğüş.

Işıl Gerçek, dönemin Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in cenazesine arkadaşlarıyla birlikte karşı kaldırımdan da olsa şahitlik ediyor. Ölümünden bir yıl kadar önce, 1967-68 yılının adlî yıl açılış törenindeki konuşması sebebiyle imam Öktem’in cenaze namazını kıldırmak istemiyor ve cemaatin bir kısmının da bu fikre destek vermesiyle başlayan olaylar Işıl Gerçek’in gözünden okura aktarılıyor. Olayların arasında kalan İsmet Paşa’yı bir general silahını çekerek koruyor. İsmet Paşa caminin bahçesinden ayrılmak yerine namazın kıldırılması emrini veriyor. Karşı kaldırımdan bütün bunları izleyen Işıl Gerçek ve arkadaşları Zerrin ve Selma’nın akıllarında kalan fotoğraf karesi, bir eski Türkiye mottosu: “Dinciler saldırır, askerler korur…” Bir “Yeni Türkiye” sorusunu biz soralım: “Bugün olsa askerler yine korur mu?”

Peki, 1967-68 adli yıl açılış konuşmasında Yargıtay Başkanı İmran Öktem bu tepkilere sebep olacak ne demişti?

Türkiye’de bir İslâm devleti ve hilâfet rejimi kurmak, Türk milletini dinî esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik hezeyan hâlindeki bir avuç meczup, ruh hastası veya dini, kazanç metaı haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığını, itikadını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirgânlar – o bezirgânlar ki, dinin emrettiğini yerine getirmezler, yasak ettiklerini gizli gizli yaparlar ve fakat dindar görünürler – evet bunlar ve bir takım hurafeleri dinî esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu suretle halkı uyuşturan kökü dışardaki yurt düşmanları daima hüsrana uğrayacaklardır.”

'Çok Yalan Söyledik', Ankara Belgeseli için Ankara’ya gelen Işıl Gerçek’in çocukluğuna, yeni yetme gençliğine, eski Türkiye’ye yaptığı zihinsel yolculuğun ve içindeki kaleden çıkıp canlanan anılarının romanı. Eşyaların üzerine sinen anlamların romanı. Annesinden kalan keten örtülerin, babasının Rusya’dan getirdiği gümüş takımların, Thonet piyano taburesinin, aynalı dolabın, Moher battaniyenin, şarkıların ve kitapların da romanı. Nihal Atsız’dan Oğuz Atay’a, Yakup Kadri’den Cemil Meriç’e, Joyce’tan Simone de Beauvoir’ya, Gogol’den Shakespeare’e, Zizek’ten Calvino’ya ve Türk tasavvufuna kadar uzanan zengin bir müktesebatın sayfa sayfa izlerini bıraktığı bir roman…

Göğüş, Işıl Gerçek ve arkadaşlarının Ankara Kalesi’nin taşlı eğiminden inerlerken birbirlerine tutundukları esnada düştüğü cümleyle Ankara’yı özetliyor aslında: “Tırmanırken kolaydı da inmesi zor, hep öyledir zaten, düşünülenin tersine…” Evet, Ankara tırmanmanın şehridir bir yandan ama tırmandığın yerden inmesi zordur düşünülenin aksine… Son söz: İyi ki yazıyorsun Zeynep Göğüş, nice roman ve ödüllere…

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN