Görüşler

MEB, yönetsel zaafiyet veya kremalı kahve lütfen!

MEB, yönetsel zaafiyet veya kremalı kahve lütfen!

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer, “MEB’in himayesinde yürüttüğümüz yaygın eğitim faaliyeti salgının alnını ve işleyişini daralttığı eğitim-öğretimin anlamını, önemini büsbütün berhava eder bir noktaya getirmiştir” diyor.

Slavoj Zizek Ernst Lubitsch’in Ninotchka filminden şu sıradışı epizodu aktarır: “Garson! Bir kahve lütfen kremasız olsun!’ ‘Efendim afedersiniz, kremamız yok ama sütümüz var, sütsüz kahve olur mu acaba?” Salgın sürecinde eğitim-öğretim alanında gösterdiğimiz yönetsel performans epizottaki durumu yansıtıyor. Yüklü bir söylemimiz var, ağır ve ağdalı cümleler kuruluyor, kesin tarihler dile getiriliyor, aşamaları detaylandırılmış uygulamalar açıklanıyor vs.

Ancak gel görki; ortada açık ve basit bir gerçek var: Küresel bir salgın var, bu salgının oluşturduğu ciddi bir sağlık riski var ve bu şartlar içinde normal dönemlerde yaptığınız şekilde yürütebileceğiniz eğitsel faaliyetleriniz olmaz. Şartlar değişti dolayısıyla “yeni normal”de eski hükmü sürdürmek anlamlı değil, gerekli de değil. 

Bu basit gerçeği dikkate almak yerine kurumsal olarak MEB’i ve tüm tum toplumu yukarıda dile gelen açık tarih, net uygulamalar üzerinden yönlendirmeye çalışmayı nasıl izah edeceğiz? Elimizde, talep ve beklentilerimizden bağımsız olarak, sade kahve var. İmkânlarımızı bu gerçeklik üzere seferber etmek rasyonel olanken kamusal diyalogda kremayı, sütü önce çıkaracak bir dil kullanmanın ne gereği var?

Üstelik yukarıda alıntıladığım epizotta “kremasız kahve” talebi ile “kremamız kalmadı sütsüz kahve” teklifi nihayetinde tüm absürdlüğüne rağmen tüm yolların Roma’ya çıkması gibi bizi sade kahve gerçeğiyle karşı karşıya getiriyor.

Oysa bizim eğitimsel yönetimimiz tabiri caizse stratejisini sade kahvenin inkarı üzerine oturtmuş gibi yol alıyor. O yüzden gerçeklikten bağımsız, o yüzden eski normalin pratiğiyle dolu. O yüzden sade kahve gerçeği üzerinden yol almak, bakanlığı ve toplumu o yönde yönetmek yerine kremalı kahveden, sütlü kahveden bahsediyor.  

Sadece gerçekleşmesi güç ve maliyetli bir durum anlamına gelmiyor bu. Aynı zamanda kurumsal itibarın, güvenilirliğin zedelendiği çok kötü bir kamusal eğitimden geçiyoruz. Bırakın toplumu ciddiye almayı kendisini, kendi kurumsal varlığını bile ciddiye almayan, alamayan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Artık kaçıncı olduğunu bilemediğimiz bir med-cezir halini yaşıyoruz.

Bundan böyle yapılacak açıklamaların anlam ifade etmeyeceği, bakanın ve bakanlık yetkilililerinin inandırıcılıklarını yitirdiği, her an her şeyin olabildiği kaotik bir durumun içinde savruluyoruz.

Bir tür kurumsallığın çöküşü, bürokratik entropi ile yaşamaya çalışıyoruz. MEB’in durumuna ve yapılması gerekenlere ilişkin bu sayfada değişik vesilelerle değerlendirmelerde bulundum. Benzer şeylerin altını çizmek yanında sanıyorum bu vesileyle yönetsel işleyimizdeki bu çıplak gerçekliğe de dikkat kesilmemiz gerekiyor.

Haftalar öncesinde bir takvim açıklayıp kendisini bağlayan, merkez ve taşra teşkilatını bu yönde çalıştıran ve şüphesiz milyonlarca öğrenci ve ailesini bu yönde periyodik şekilde yönlendiren MEB; vaktin dolacağı anın hemen öncesinde tereddüt, kararsızlık göstergesi sayılan bu açıklamayı niçin yapar: “1 Mart 2021 Pazartesi günü Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nda yapılacak değerlendirmeler neticesinde valilik il hıfzıssıhha kurullarınca “yerinde karar” uygulamasına bağlı olarak eğitim öğretim faaliyetlerine devam edilecektir.”

Madem böyle ise o zaman bugüne kadar bu doğrultuda niye konuşmadınız? Kamu diplomasisini bu eksende niye yürütmediniz? Devletin işleyişi, organizasyonu ve koordinasyonu noktasında hepimizi düşündürten bu vaziyetin izaha muhtaçlığı ortadadır.

Karar verme iradeleri felç olmuş, insiyatif alamayan, kendi uhdelerinde bulunan hemen her konuda Cumhurbaşkanı’ndan yeniden teyit almadan hareket etmeyen bir yapıdan ve ilişkiden açık konuşmak gerekirse kimseye bir hayır gelmez. 

Bilim Kurulları çalışıyor, hastalığın seyrine ilişkin veri akışında bir problem yaşamıyoruz. Eldeki veriler üzerinden sayın bakanın pek sevdiği ifadeyle her türlü simülasyon yapmak mümkün. Hal böyle iken içinden geçtiğimiz koşulların nezaketini inkar edercesine eski dönemin iş görme tarzını sürdürerek eğitim-öğretim pratiğimizin rutinlerini canlı tutma (karne, yazılı vs.) adına hem devleti hem de toplumu bağlayan iş ve işlemlere niçin girişiliyor anlamlandırmak mümkün değil.

Haftalar boyunca kararlılıkla söylediğiniz şeyler ortadayken ne hayatımızda ne de salgının seyrinde sıradışı gelişmeler söz konusu olmamışken dümeni başka taraf çevirmeyi nasıl izah edeceğiz? Üstelik bir kez değil bürokratik alışkanlığa dönüştürürcesine pek çok kez aynı şekilde yaparak. 

Dolayısıyla iş, eğitsel bir süreç olmaktan çoktan çıktı. Açık ve net bir yönetsel zaafiyet ile karşı karşıyayız. Daha önce yaptığımız gibi eğitim-öğretim faaliyetinde “ne yapalım, nasıl yapalım?” şeklinde eğitim-öğretim temalı bir tartışma anlamını da yitirdi zeminini de yitirdi.

Çünkü gerçeklik, veri, koordinasyon, organizasyon gibi temel konularda bile ne tür bir akıl ne tür okuma üzerinden gittiğimizi kestirmek mümkün değil. Rasyonalitemizin nereden beslendiği, nasıl işlediği öngörülebilir olmaktan ziyade gittikçe gizemlileşiyor, öngörülmesi mümkün olmayan ve her an sürpriz kararların çıkabileceği bir med-cezir alanına dönüşüyor.

Yönetselliğin böyle olduğu ve üstelik bu yönetselliğin etkisi ve işlevi son derece sınırlı ve şaibeli bir eski dönem eğitim-öğretim pratiği tarafından zehirlendiği dikkate alındığında “eğitimde şöyle değil de böyle yapalım” şeklindeki konuşmalar ancak “mış gibi” yapılırsa mümkün olabilir.

Şu an MEB’in himayesinde yürüttüğümüz “yaygın eğitim” faaliyeti (unutmayalım eğitim-öğretim faaliyetimizin çok önemli ve çok büyük kısmı okullarda yürütülmüyor ve tam da bu yüzden okullarda sürdürdüğümüz eğitim-öğretim faaliyeti sandığımızda çok daha az önemli ve çok daha az etkili) salgının alnını ve işleyişini daralttığı eğitim-öğretimin anlamını, önemini büsbütün berhava eder bir noktaya getirmiştir.

Çırpındığınızı iddia ettiğiniz anlamlı ve önemli bir faaliyeti anlamına ve önemine yakışır bir nasıllık ile yürütemiyorsanız başarısız olmanız için hayatınızı alt üst eden salgının yaşanmasına çoğunlukla gerek de kalmayabiliyor.

Zira siz zaten tarzınız, işleyişiniz ve ilişki biçiminizle pek çok şeyi yapmış oluyorsunuz. Kremalı kahve, sütlü kahve üzerinden gerçekliği olmayan vurgularınız sadece karşılıksız bir vaade neden olmuyor aynı zamanda eldeki sade kahvenin de anlamsızlaşmasına, değersizleşmesine yol açıyor.

Bırakın bir gram tat almayı; tarz, üslup ve ilişkide yaşadığımız derin karmaşa nedeniyle salgın koşullarında giderek büyüyen yeni bir sorun alanını büyütüyoruz. Öyle, yönetemidiğimiz güç ve alan dönüp bizi vuracak, bize sorun çıkaracak. Sürpriz değil. 

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir