Görüşler

Okullar yüz yüze eğitime açılmalı mı?

Okullar yüz yüze  eğitime açılmalı mı?

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Zafer Çelik, 21 Eylül’de başlayacağı belirtilen yüz yüze eğitime ilişkin belirsizlikler üzerinden değerlendirmede bulunuyor.

VAKA SAYISI GÖZETİLMELİ: Okullar açılmalı ama salgın etkisinin il, ilçelere göre yoğunluğu dikkate alınarak kapalı tutma kararı belirli kriterlerle yerelden alınmalı.

TEDBİRLER ANLATILMALI: Öğrenci ve öğretmen güvenliğinin nasıl sağlanacağı, sınıfların nasıl düzenleneceği, hangi şartlarda eğitime ara vereceği paylaşılmalı.

MERKEZİ MÜFREDAT ŞART: Öğretmen ve öğrenci okuldan okula farklılaşıyor. Bundan dolayı telafi eğitimi ve normal müfredat merkezi bir şekilde uygulanmalı.

SEVİYE ÖLÇÜLMELİ: Uzaktan eğitim sürecinde düzenli olarak ölçme ve değerlendirme yapılmalı. Öğrencinin neyi öğrenmediği tespit edilip eksikleri giderilmeli.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yapılan açıklama ile 31 Ağustos’ta okulların uzaktan eğitim ile eğitime başlayacağı duyuruldu. 21 Eylül tarihi itibariyle de “aşamalı ve seyreltilmiş” olarak yüz yüze eğitime geçileceği ilan edildi. Peki, Türkiye’de salgının yayılımının devam ettiği süreçte okullar açılmalı mı? Okulları açacaksak, nasıl açmalıyız? Bu yazıda bu sorulara cevap aranacak.

UNESCO, UNICEF ve Dünya Bankası gibi ülkelere eğitim konusunda destek olan uluslararası kuruluşlar okulların mümkün olan en kısa sürede açılmasını önermekte ve teşvik etmektedirler. Bu kuruluşlar, okulların kapatılması ve uzaktan eğitimlerin başlaması ile birlikte özellikle dezavantajlı çocuklar için uzaktan eğitimin çok ciddi olumsuz etkilerinin olduğunu ilk andan itibaren vurguladılar.

Açıkçası uzaktan eğitim öğrenme kayıplarını azaltma için bir fırsat sunarken diğer yandan var olan eğitimsel eşitsizlikleri bu süreçte daha da derinleştirmektedir. Çünkü zaten dezavantajlı olan çocuklar uzaktan eğitim sürecinde öğrenme için uygun fiziki ortamlara, gerekli dijital araçlara ve dijital okuryazarlığa sahip değildir. Bunlara ilaveten, okulların çocuklara beslenme, duygusal ve fiziksel olarak daha güvenli ortam ve destek sunması gibi birçok gerekçe ile okulların açılması teşvik edilmektedir.

***

Nisan ayının ortasından itibaren Almanya, Fransa, Japonya, Avustralya gibi dünyada birçok ülke, okulları tekrar açtı. Güncel UNESCO verilerine göre Avustralya, Yeni Zelanda, Kore, Japonya, İsviçre, Avusturya, Fransa, İsveç ve Norveç gibi birçok ülkede Ağustos ayında yüz yüze eğitim devam etmektedir. Diğer birçok ülkede yaz tatili olduğundan dolayı okullar şu an kapalı durumdadır. Dolayısıyla, yeni eğitim döneminde birçok ülkenin okulları açması bekleniyor.

Türkiye’de toplumun bir kesimi okulların açılması konusunda kaygılı. Özellikle salgının etkisinin arttığı bugünlerde okulların açılması konusunda kaygı içinde olmak normal karşılanması gereken bir durum.

Salgının etkisinin devam ettiği bu süreçte okullar açılmalı mı? UNESCO, UNICEF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların önerdiği hususlar dikkate alınarak ilk fırsatta ilkesel olarak okulların gerekli sağlık ve güvenlik önlemleri alınarak açılması gerektiğini düşünüyorum. Ülke çapında okulları açma kararı alınmalı ama salgının etkisinin il, ilçe ve mahallelere göre yoğunluğu dikkate alınarak okulları kapalı tutma kararı belirli kriterler ve parametreler ışığında yerelden alınmalıdır. Örneğin Ankara’nın uzak ilçeleri olan Nallıhan ve Evren’de hiç vaka yok ise neden bu okullar kapalı kalsın? Hangi il ve ilçede ne kadar vaka olduğuna dair bir bilgimiz yok. Sağlık Bakanlığı verilerinin şeffaf olmaması bu konuda bir kanaat geliştirmeyi engelliyor. Ancak Bakanlık bu verileri mutlaka MEB ile paylaşarak okulların açılacağı/kapatılacağı yerler konusunda veriler doğrultusunda karar almasına yardımcı olmalıdır.

Zaman zaman okulların bölgesel ve mahalli olarak açılmasının uygun olacağını ifade ettiğimde şöyle bir itiraz geliyor; “Eğer bazı mahallelerde ve ilçelerde okulları açıp bazı yerlerde açmaz isek bu eşitsizliğe neden olmaz mı?” Hizmet sunmama konusunda eşitlikten bahsedilemez, eşitlik kalitede sağlanmalıdır. Her dezavantajlı sosyal yardım alamıyor diye nasıl ki sosyal yardım dağıtımından vazgeçilmiyor ya da herkes eşit şartlarda sağlık hizmeti almıyor diye doktorlar muayeneye geleni geri çevirmiyorsa, öğretmenler ve okullar da birileri erişemiyor diye hizmet vermeyi bırakamaz. Dahası, eğer bir yerde okullar açıldığında ve bu okullarda virüs yayılımı kontrol altına alınmışsa, bu durum diğer okulların da açılmasını teşvik eder.

Nitekim Haziran ayının başından beri kreşler yüz yüze eğitime devam etmektedir. Geçen süre içinde kamuoyuna yansıyan olumsuz haberler olmamıştır. Fiziksel mesafeyi kısıtlamanın en zor olduğu yaş grubunda geçen üç ayda münferit vakalar harici olumsuz bir tablonun görülmemesi, gerekli dikkat, özen ve çaba gösterildiğinde virüsün yayılımının kontrol edilebileceğini göstermektedir.

***

Okulların açılmasının pedagojik olarak gerekli olduğunu savunanlara ilaveten, salgın yayılımının okullarda daha kolay kontrol edileceğini savunanlar da vardır. Bu kesimler, AVM’ler, pazar yerleri, tatil yöreleri, deniz kenarları, eğlence ortamları, düğünler ve partiler gibi ortamlarda kısıtlamaların olmadığı, çocukların dışarılarda sınırlama olmaksızın gezmesinde mahsur olmadığı bir durumda neden sadece okulların kapalı kaldığı yönünde eleştiriler yapmaktadır.

Sonuç olarak, öğrenci ve öğretmenlerin sağlıkları hiçbir bir şekilde riske atılmadan gerekli sağlık, hijyen ve sosyal mesafe önlemleri alınarak güvenliklerinin garanti altına alındığı bir ortamda okullar açılmalıdır.

Okulların açılması sürecinde maalesef MEB’in yeterince etkili bir planlama yapmadığı görülmektedir. Bakanlık, sadece her önlemin alındığını ilan ediyor ama hiçbir somut planı kamuoyu ile paylaşmıyor. MEB’in şimdiye kadar yaptığı en somut uygulama Eğitim Kurumlarında Hijyen Şartlarının Geliştirilmesi ve Enfeksiyon Önleme Kontrol Kılavuzu hazırlamaktır. Bu kılavuzda okullardaki hijyen ilkeleri tanımlanmış ancak okulların hijyen malzemesi ve gerekli ek temizlik personelini nasıl sağlayacağı konusunda bir bilgi verilmemiştir.

Sağlık Bakanlığının hazırladığı Covid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi’nde okulların hijyen, sosyal mesafe ve maske konusunda dikkat etmesi gereken hususlar tanımlanmıştır. Ama MEB sosyal mesafeyi nasıl düzenleyeceğini hala kamuoyu ile paylaşmamıştır. Daha açık ifade ile Sağlık Bakanlığı kılavuzunda dört metrekareye bir kişi olacak şekilde okulun planlanması istenmiş ama bakanlık özellikle mevcudu kalabalık okullarda sınıfları ve okulları nasıl açacağına ilişkin bir bilgi sağlamamıştır. Maalesef bu hazırlıksız olma durumu toplumun Bakanlığın ve okulların salgınla mücadelesine karşı güvenini olumsuz etkilemektedir. Bakanlığın çok daha proaktif politikalar geliştirmesi gerekmektedir.

Okulların açılması sürecinde ilk olarak, öğrenci ve öğretmen güvenliğinin nasıl sağlanacağı, sınıflardaki ve ortak alanlardaki öğrenci sayılarının nasıl düzenleneceği, yarı zamanlı online eğitimde hangi derslerin online yürütüleceği, okulların hangi şartlarda eğitime ara vereceği gibi birçok kritik konudaki temel ilke, parametre ve protokolleri içeren rehberler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

İkinci olarak, velilerin bir kısmında çocuklarını okula gönderme konusunda ciddi endişeler olduğunu dikkate alarak MEB etkin bir iletişim stratejisi ile öğrenci, veli ve öğretmenleri okulların açılışına hazırlamalı ve motive etmelidir. Bunun için tüm bilgiler şeffaf ve açık bir şekilde paylaşılmalıdır.

***

Okulları açarken ve açtıktan sonraki en temel ilke hastalıktan korunma ve çocuklar ve öğretmenlerin güvenliği hususudur. Bunun için hijyen, sosyal mesafe ve maske kurallarına katı bir şekilde uyulmalı, okulların hijyen ve temizliği konusunda dikkat edilmeli.

Öğretmen ve öğrencilerin uzun süreli kısıtlamalar ve izolasyondan çıktığı dikkate alınarak kaygı, korku ve stres içinde oldukları dikkate alınmalıdır. Özellikle yakınları hasta olan ya da vefat edenlerde bu kaygı, korku ve endişe daha yoğundur.

Okulların yeniden açılması için en elzem hususlardan birisi, eğitime ayrılan kaynakların artırılmasıdır. Öncelikli olarak okulların hijyen malzemesi ihtiyacının karşılanması, temizlik ve güvenliğinin sağlanması, sınıf mevcutlarının azaltılması ve yeni sınıfların açılması, dijital araçlara sahip olmayan öğrencilere bu araçların sağlanması gibi tüm hususlar bütçe ile ilgilidir.

Okulları tüm ülke çapında ilkesel olarak açmak temel hedef olarak belirlenmelidir. Ancak okulların açılmasını il, ilçe ve mahallelerde salgının yayılım durumu gözetilerek, yarı zamanlı ya da tam zamanlı olması gibi hususlarda planlamalar yapılmalıdır. Okulların kapatılması ve uzaktan eğitim süreçlerinde ders yapan öğretmenler, derslere katılan öğrenci gibi hususlar okuldan okula farklılaşmaktadır. Bundan dolayı, telafi eğitimi ve normal müfredat merkezi bir şekilde uygulanmamalıdır.

En kritik hususlardan biri de uzaktan eğitim sürecinde düzenli olarak ölçme ve değerlendirme yapılmasıdır. Burada amaç öğrencilere karne notu vermek değil, öğrencilerin neyi öğrenip öğrenmediğini tespit etmek ve eksiklerini gidermek için önlem almak, öğrencilerin motivasyonlarını artırmak ve onları daha fazla sürece katmaktır.

ZAFER ÇELİK KİMDİR?

ODTÜ Sosyoloji Bölümünde 2000’de lisansını, 2002’de yüksek lisansını, 2012’de Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde doktorasını tamamlayan Zafer Çelik; doktora çalışmaları süresinde Chemnitz Teknoloji Üniversitesinde ve Berlin Humboldt Üniversitesinde misafir araştırmacı olarak bulundu. Çelik, bir müddet Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretmen olarak, daha sonra ise aynı Bakanlıkta yönetici olarak çalıştı. 2013 yılından itibaren Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir