1995 yılında hazırladığı Doğu Raporu ile Kürt meselesinin akademik alanda tartışılır hale gelmesini sağlayan isimlerden biri olan siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil, 1 Kasım seçimleri, anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları ile Kürt sorunu konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kürt sorununda muhatabın PKK değil, Kürt sivil hareketleri olması gerektiğini ifade eden Ergil, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili olarak “Federatif sistem kurulmadıkça başkanlık olmaz. Federasyon yapısı kurulacaksa da etnisite üzerinden değil ekonomi bölgeleri üzerinden kurulmalı” dedi. Ergil ayrıca CHP, HDP ve MHP'nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki dönemde iktidar olamayacaklarını gösterdiğini, seçmenin bu yüzden tekrar AK Parti'ye kaydığını dile getirdi.
Prof. Dr. Ergil’in açıklamalarından çarpıcı bölümler şöyle;

CHP, HDP ve MHP iktidar olamayacaklarını gösterdi
Yapabilirlik algısı halk nazarında önemlidir. 7 Haziran’da yüzde 60 oyla ödüllendirilmiş üç parti vardı. MHP, CHP ve HDP. Halk AK Parti dahil dört partiyi de parlamentoya taşıdı ve bir hükümet çıkarmalarını bekledi. Fakat bu 3 parti, ülkenin gerçekliği olmalarına rağmen iktidar olamayacaklarını gösterdiler. Görüldü ki ortak bir hükümet kurulamayacak. Çünkü ülkenin temel ihtiyaçları konusunda aralarında bir beraberlik yok. AK Parti bu fırsat penceresini gördü.
Doğru dürüst muhalefet edemeyen doğru dürüst iktidar da olamaz. Halk bunu gördü ve hükümet çıkaramayan çoğunluğun sözüne itibar edilmeyeceğini düşündü. Çoğunluk, meclis başkanını bile seçemeyerek beceriksizliğini gösterdi. Yüzde 60 parlamentoyu kapalı tutuyorsa, oradan itibar edecek bir siyasi güç merkezi zaten çıkmaz. Halk da 1 Kasım’da daha önce denemiş olduğu ve kendisine bir dizi avantaj sağlamış olan partiye oyunu verdi.
Bizde siyaset hiçbir zaman halkın olmadı. Siyaset hiçbir zaman halkın kendi gönüllü teşkilatları, yani sivil toplum kuruluşları üzerinden şekillenmedi. Eğer öyle olsaydı siyasilerin uzlaşmaması söz konusu olamazdı zaten.
Hala Kürt sorununun resmi bir tanımı yok
HDP’nin barajı geçmesi, Kürtlerin bu ülkede iktidara ortak oldukları ve Türkiye’nin siyasal gerçekliğinde yeri olduğunu gösteriyor. Bu konuda bir tereddüt yok. Bu aynı zamanda, Kürt sorunu denen sorunun çözümünde bir ortak olarak da kendilerinden yararlanılması gerektiğini ima ediyor. Fakat bir sorun var, Türkiye’de daha Kürt sorununun tanımı yapılmadı. Bu kadar yıl geçti, bu kadar kan, can, maddi zarar oldu ama hala biz Kürt sorunu nedir bilmiyoruz. Bu sorunu doğru dürüst tanımlayacak bir siyaset de çıkmıyor. Resmi olarak yorumlanmış bir tanım olmalı ki o tanım üzerinden çözüm üretilebilsin. Tek beklenti PKK’nın silahlarını susturması ve silahlı bir örgüt olarak kendini lağvetmesi. Bunun ötesinde bir Kürt sorunu tanımı yok. Resmi görüşe göre Kürt sorunu adı altında tek sorun PKK’nın silahlı eylemleri. Silahlar susunca sorun da bitecek gibi algılanıyor.
Hükümet devletin, HDP PKK’nın vesayetinden kurtulmalı
Kürtlerin çoğunluğuna göre Kürt sorunu kimliklerinin tanımlanmasıdır. Ben bir tanım vermek istemiyorum. Önemli olan resmi olarak yapılan tanım ve halkın bunu ne oranda destekleyeceğidir çünkü. Öncelikle Türkiye’de siyaset devletin, HDP de PKK’nın vesayetinden kurtulmalı. Kürt sorunu için PKK değil, Kürt sivil toplum hareketleri muhatap alınmalı. Kürt halkı da bu anlamda girişimlerini güçlendirmeli. En önemlisi ise, hükümetin Kürt sorununu resmi olarak tanımlamasıdır.
Federasyon sistemi kurulacaksa etnik değil ekonomik temellere dayandırılmalı
Federasyon öyle pat diye olmaz. Başta kuruluşta yerel hükümetler oluşur ve o yerel hükümetler arasında ABD’deki gibi koordinasyon sağlamak üzere bir başkanlık sistemi kurulur. Valisi de bizimki gibi merkezden atanmaz. Başkanlık sisteminin başarılı olduğu ülkelerde federal bir yapı vardır. Bu yapıda yerel yönetimler, ki bunlar yerel hükümetlerdir, halkın tercihleri doğrultusunda çalışır ve yerel ihtiyaçları karşılarlar. Adliyesi, güvenliği, yönetimi, mali yapısı, hepsi yerel hükümetin denetimindedir ve inisiyatifindedir. Böylece güç tekelleşmesinin önüne geçilerek, siyasi bir yozlaşma ve keyfiliğe de mani olunur.
Federatif yapılanma kurulmazsa başkanlık sistemi tehlikeli olur
Eğer bizde de başkanlık sistemi bu şekilde olacaksa hiçbir sakıncası yok. Fakat Türkiye’de böyle bir gelenek yok. Herşey son derece merkezi ve bir güç tekeli üzerinden yürüyor. Söz ettiğim federal yapılanma sağlanmadığı sürece başkanlık Türkiye’de zaten otoriter olan sistemimizin daha da otoriter ve tek adamcı olmasına yol açacaktır. Eğer federal bir yapı oluşturulacaksa, bu yapılanma etnik kimlikler üzerinden değil, ekonomik bölgeler temelinde olmalı.
Dünyada federatif sistem ne kadar iyi uygulansa da Türkiye’de ne siyaset ne halk henüz buna hazır değil. Federasyondan sonra özerklik ilanları gelir diye bir korku var. Bu korkunun yerli mi yersiz mi olduğu da önemli değil. Önemli olan halkta böyle bir korku olması.
